Chuck Barris: Gündüzleri Şovmen, Geceleri Ajan
Chuck Barris, şov programları yapan, insanları güldüren, güldürürken bir yandan da onlarla dalga geçen, bu sayede milyonları götüren, 1960-70’li yılların en ünlü Amerikan şovmenlerinden biri. Aslında bildiğimiz Türkiye’de 1990’lar ve 2000’lerde yapılmış ve hala yapılmakta olan saçma sapan flört programları, insanları rencide ederek üzerinden kâr elde eden programlar gibi işler yaparak ün kazanmış Barris. 1984 yılında da bir otobiyografi yazmış ve hayatının sırlarını açıklamış dünyaya. Ama çoğu kişinin bu otobiyografiyle tanışması kitapla değil, 2002’de yapılan kitapla aynı isimli Confessions of A Dangerous Mind filmiyle oluyor.
Ünlü şovmen Chuck Barris, kariyerinde birçok zorlukla karşılaşmış, defalarca programları yayından kaldırılmış ama tabi yılmamış. Ama asıl ilgi çekici kısım kariyeri değil. Barris, CIA tarafından seçilerek yıllarca ajanlık yapmış, tamı tamına 33 suikastten sorumlu isim olduğunu iddia ediyor. Gazeteler bunu öğrendikten sonra Barris hakkında “Chuck etrafta değilken de hayat yeterince zordu.” gibi yorumlarda bulunmuşlar (The Albuquerque Tribune – 1979). İnsanlar sokaklarda Barris’i durdurup ona nutuk çekmeye başlamış. İşverenleri olan yapımcıların tepkileri ise çok daha farklı olmuş. Eğer ki bu durumu ülkemize indirgeyecek olursak, Mehmet Ali Erbil’i bir ajan olarak düşünmemize eşdeğer bir durum ortaya çıkıyor.
1965’te ilk programı olan The Dating Game ile büyük bir atılım yapan Barris’in bu programı tamamen doğaçlama olduğu için gelen yarışmacıların(!) kırdığı belaltı ve aşağılayıcı potlar yüzünden yapımcılar programı defalarca yayından kaldırmış, yeniden çektirtmiş. Barris The Dating Game hakkında “Hiçbir şey cinselliğe muhtaç olanlar kadar ilgi çekemez. Eğer bunu yedirmeyi başarabilirsen, bir fırsat yaratabilirsin.” diyor (Keşke bu sözlerini ülkemizdeki programcıların alnına yazıp herkesin görmesini sağlayabilsek, ancak bu beni mutlu ederdi). Ardından The Newlywed Game ve The Gong Show’u yayınlanmaya başlıyor ve bunlar da diğer programları gibi aptallık ve anlamsızlıkla yoğuruluyor. Daha sonra bu programlar İngiltere’ye uyarlanarak yayınlanıyor (Mr. & Mrs.) ve Amerika’da olduğundan çok daha fazla başarı kazanıyor.
Anlaşılacağı üzere Chuck Barris, hiçbir şekilde bir insanın onu ajan olarak düşünebileceği derecede gizemli ve soğukkanlı birisi değil. Ama gelin görün ki Barris, düzenlediği ilk suikast hakkında “Eğlenceliydi. Hatta eğlenceliden de fazlasıydı. Yaşadığımı hissediyordum.” cümlelerini ifade ederek aslında son derece soğukkanlı olduğunu kanıtlıyor. Barris’e bir de The Hit Man lakabını takıyorlar ve evet gördüğümüz üzere iki anlama da gelen bu lakap onun için bir biçilmiş kaftan halini alıyor. CIA’den ona yeni görevler geldikçe sıkışmaya başlayan Barris, gündüz yaptığı işini suikastçi kimliğinin üzerine gererek farklı şehirlerdeki görevleri için kılıflar uydurmaya başladığını söylüyor. Barris’in sırları ortaya çıktıkça insanlar önceden çok sevdikleri o adama karşı artık nefret hissetmeye başlıyorlar ve 1980’de de programları yayından kaldırılıyor.
Yüz metre öteden amacının, insanları rezil ederek para kazanmak olduğu belli olan The Gong Show isimli ülkenin en kötü yeteneklerinin seçildiği yarışmanın 1980’de filmi yapılıyor ve film ilk haftasında kendi kendini imha ediyor. Tüm bunların ardından Barris, kendisini Los Angeles’ta bir otel odasına kapatarak kötü şartlar altında ve bunalıma girmiş bir şekilde, otobiyografisi Confessions of a Dangerous Mind’ı yazmaya başlıyor.
George Clooney, Confessions of a Dangerous Mind’ı filmleştiren kişi olarak Barris’e gittiğinde, otobiyografide neyin doğru olup olmadığını sormaya çekindiğinden bahsediyor. “Bu soru hiçbir şeyi halletmeyecekti. Bu daha çok Chuck Barris gibi başarılı birinin neden bu konuyu ortaya dökecek bir kitap yazdığıyla ilgili bir durum.” diyor Clooney. CIA de Barris’in kitap yayınlaması konusunda anlaşmaya varmış gibi görünüyor, çünkü “Kimin bizimle olduğunu ya da olmadığını söylemek konusunda bir anlaşma yapmıştık. Ama bu vakada bir istisna yaptık.” sözlerini ifade etmişler Barris’in söylediğine göre. Ama olay hiç de öyle değilmiş, CIA olayın kesinlikle yalan olduğunu söylüyor. CIA’den tek konuşan kişi Paul Nowack “Bu çok saçma. Kesinlikle doğru değil.” diyor. Chuck Barris’in sırf kaybettiği işini geri alıp NBC’de yeniden çalışmaya başlamak için kitap yazdığı söyleniyor.
Clooney, sözlerinin en başında da Chuck Barris’in tüm bu yazdıklarının ve söylediklerinin birer fantazi olabileceğinden bahsediyor. Ama söylediklerinin gerçek olmaması durumunda bile, gerçeklerdense fantazileri dinlemeyi tercih ettiğini de ekliyor. Filmin diğer yapımcısı olan Charlie Kaufman ise Chuck Barris ile hiç görüşmemiş ve olayın CIA kısmını duyduğunda çok şaşırmış. Kısaca kimse CIA meselesinin gerçekliğine olanak vermiyormuş. Barris ile yapılan röportajlarda, muhabirler Barris’in eski şöhretine özlem duyduğunu ve sürekli ünlülerle çekildiği eski fotoğrafları gösterdiğinden bahsediyorlar. Kitabının çıktığı ilk zamanlarda, ilgi o kadar yoğun oluyor ki Barris “Dediklerimin doğru olup olmadığını söylemeyeceğim. Bu sırrı kendimle birlikte mezara götürüyorum.” diyor çoğu zaman.
Chuck Barris’in ilk eşinden olan tek çocuğu Della, 1998 yılında aşırı doz uyuşturucu ve alkolden ölü bulunuyor ve Barris onun ardından tamamen bunalıma sürükleniyor. Ardından da kansere yakalanıyor, ama kanseri yenmeyi başarıyor. Tüm bu şartlar göz önüne alındığında Barris’in aklını kaybetmiş olabileceği ihtimali yüksek gibi görünüyor.