Dünya Dışı Yaşam Arayışı Bölüm 3 – Herkes Nerede?

“Herkes Nerede?” tam bu haliyle, çok uzun süredir sorulan bir soru. Önceki yazılarda, Dünya dışı yaşam arayışında önemli olan bazı terim ve teorilere değinmiştik. Bu yazıda ise “Neden hala kimse ile karşılaşmadık?” sorusunun olası cevaplarına bakacağız.

“İki olasılık var; Ya evrende yalnızız ya da değiliz. İkisi de eşit derecede korkutucu.”
Arthur C. Clarke

1- Evrende Yalnız Biz Varız

Evrenin akıl almaz büyüklüğü söz konusu olunca mantıksız görünen bir önerme olsa da an itibarı ile en geçerli teori maalesef bu. İlk yazıda da bahsetmiştim, şu an için bırakın gelişmiş herhangi bir medeniyeti, keşfettiğimiz Dünya dışı bir bakteri bile yok. Bu yüzden bunun geçerli olabileceği ihtimali üzerinde durmalıyız.

Carl Sagan, bu konuda düşüncelerimize sözcülük ediyor:
“Eğer tüm evrende yaşam sadece Dünya’da var ise bu çok büyük bir yer israfı olurdu.”

2- Uzaylılar Zaten Dünya’da Ama Bizden Gizleniyorlar

Bu teoriye göre uzaylılar içimizde yaşıyor. Fakat ya kendileri de insan gibi görünüyor (belki de kamufle oluyorlar) ya da hükümetler ile temas halindeler. Bu sayede bazı ülkeler uzaylılar ile teknoloji alış verişi yapıyorlar.

Tabi karşılık olarak uzaylılara bazı insanları kaçırma izni verdikleri, Dünya’daki değerli madenleri verdikleri ya da ilerleyen dönemlerde çok büyük olan uzayda ve kalabalık medeniyetler arasından bizi destekleyenlere yardımcı olacağımız sözü aldıkları gibi teoriler var.

Tahmin edeceğiniz gibi bu kadar kapsamlı bir komplonun insanlardan saklanması kolay iş değil. Yine de komplo teorisyenleri, bu konunun defalarca açığa çıktığı konusunda ısrarlılar. ABD başkanlarının sorulara verdiği kaçamak yanıtlar, Roosewelt olayı, ünlü 51. bölge ve özellikle de Bob Lazar’ın detaylı açıklamaları, bazı sızdırılan iç yazışmalar gibi sayısız örnek bulunabiliyor. Teorisyenler, bu tür kanıtların bilinçli olarak espri malzemesi yapılıp, açıklama yapanların itibarsızlaştırıldığını, böylece de hükümetlerin bu konuyu saklamaya devam edebildikleri konusunda ısrarcılar.

Uçan daireler üzerinde tersine mühendislik yaptığını iddia eden Bob Lazar’ın açıklamalı çizimi

3- Bizi İzliyorlar Fakat Bundan Haberimiz Yok

Uzaylı medeniyetlerin, bizimkinden çok daha gelişmiş teknolojiler ile bizi izlediklerini ancak bizim bunu saptayamadığımızı düşünenler var. Ortaçağ’daki insanlar üzerinde uydular ile fotoğraflar çektiğimizi düşünün. Var olan teknolojileri belki bir drone’u yakalayıp hatta nasıl çalıştığını kabaca anlamalarını sağlayabilir. Ancak yörüngedeki bir uyduyu görme ya da tespit etme şansları yoktu. Benzer durum bizim için de geçerli olabilir.

Hiç bilgimiz olmayan bir X teknolojisi ile herhangi bir gezegeni, mesafe tanımaksızın izleyen bir teknoloji bizim için hayal olsa da başkaları için gerçek olabilir.

Alien telescope? Belki…

4- Gelip Gittiler Ancak Biz Bu Ziyareti Kaçırdık

Antik astronotlar, mitolojik tanrılar, semavi dinlerin kitaplarındaki melekler/şeytanlar ya da doğrudan Dünya’yı tohumlayan yani yaşamın başlamasını sağlayanlar…

Bu konuda pek çok teori olduğundan yazı dizisinin ilk kısımlarında da bahsetmiştim. O yüzden detaylarına çok fazla inmiyorum zira başlıklar arasında üzerinde en fazla hikaye türetilen başlılardan biri de bu konu.

Buna rağmen, ilgili teorilerin çoğunun çürütüldüğü de bir gerçek. Yine de kafa karıştıran bazı referanslar var.

Domenico Ghirlandaio’ya ait bu tablo 15. yüzyıla ait…

5- Biz “İlkiz”

a – Dünya üzerinde yaşam oluşan ilk gezegen olabilir.
b – Üzerinde yaşam olan gezegenlerden uygarlık kuracak kadar gelişmişler yoktur ve o seviyeye ilk biz ulaşmış olabiliriz.
c – Yaşam olan gezegenlerde uygarlıklar vardır ancak uzaya açılan, sinyal gönderip alma kapasitesine sahip olan ilk ırk biz olabiliriz.

Bu teori, farklı anlamlarda da olsa “ilk” olduğumuzu öne sürüyor. Daha önce Büyük Filtre konusunda da bunu çok mantıklı bulmadığımı belirtmiştim. Yine de ihtimaller dahilinde ve ayrıca ele alınması gerekiyor.

 6- Biz “İkinciyiz”

Bir önceki teorinin benzeri ancak az daha farklısı. Akıllı uygarlıkların sayısının çok olduğunu, bizden önce uzaya açılan medeniyetler olduğunu ancak çoğunun gelişmişlik seviyesinin yakın olduğunu söylüyor. Bizden daha öndeki medeniyetler ile aramızda az bir fark olduğunu öne süren bu teori en zayıflarından biri. Eğer çok fazla ırk varsa, hepsinin yakın dönemlerde ortaya çıkması ve gelişmesi ihtimalleri çok dar bir zaman aralığına sıkıştırıyor.

Medeniyetimizin güncel durumu

7- Dinlemeyi Bilmiyoruz

Bizler şu anda uzayı normal ve radyo teleskoplar ile izliyoruz. Normal teleskoplar, farklı dalga boylarındaki ışığı arıyorlar. Radyo teleskoplar ise radyo dalgalarını yani iletişim kanallarını tarıyorlar. Fakat bu, ilgili medeniyetler haberleşmede radyo dalgaları kullanmıyorlar ise hiç bir şey ifade etmeyebilir. Tabi radyo dalgaları da normal ışık da “ışık hızı” limitine tabiler. Bizden 100.000 ışık yılı uzaklıktaki bir uygarlığa doğrudan baktığımız zaman onların şu anki halini değil 100.000 yıl önceki hallerini görüyoruz. Şu anda tip 2 uygarlık halinde olup, geçmiş dönemlerde herhangi bir ışıma ya da radyo dalgası yaymamaları da ihtimal dahilinde.

Belki de uzay inanılmaz bir iletişim ile dolup taşıyordur ancak biz o teknolojiye aşina olmadığımız için fark etmiyor olabiliriz. 100 sene öncesinden gelen bir insanın, herhangi bir ormana bırakacak olursanız civar köylerde, kasabalarda dönen müthiş telefon / internet / tv / radyo trafiğinden haberdar olmayacaktır. Zira elinde bu dinlemeyi yapacak uygun bir cihaz yoktur. Aynı durum bizim için de geçerli olabilir.

En gelişmiş izleme cihazımız; Hubble Uzay Teleskopu

8- Yaşam Var Ancak Biz Kuytu Köşede Kaldık

Bu teoriye göre galaksimizde de evrende de pek çok zeki yaşam formu var ancak bizim bulunduğumuz kısım galaksimizin dış sarmallarından birinde olduğu için biraz “kenar mahallede” kalıyoruz. Bu yüzden, iç kısımdaki gelişmiş ve aktif kısımlar bu kenar mahallelerle pek de ilgilenmiyorlar ya da henüz bu kadar dış kısma ulaşmadılar.

9- Yaşam Kaynıyor Ancak Mesafeler Çok Büyük

Bir önceki ile çok benzer bir önerme ancak bu kez durum bizim galaksideki konumumuzdan bağımsız. Galaksinin dış sarmalları dahil pek çok yerde yaşam olabileceğini ancak mesafelerin devasa büyüklükleri nedeni ile kimsenin birbiri ile iletişim kuramadığını, gidip gelemediğini söylüyor.

Açıkçası günümüzde bilim çevrelerinde en kabul gören teori de muhtemelen bu. Rakam vermeyeceğim demiştim ancak bu konuda bir istisna yapmak gerekiyor.

  • Işığın bir saniyede aldığı yol: 300.000 km/sn
  • Bu hızda Dünya’nın etrafını bir saniyede kaç kez dönersiniz: yaklaşık 7 sefer
  • Bu hızda Dünya’dan Ay’a gidiş: 1.3 saniye
  • Bu hızda Dünya’dan Güneş’e gidiş: 8 dakika
  • Işığın 1 yılda aldığı yol (Işık yılı): 9.470.000.000.000 km
  • Bize en yakın yıldız olan Alpha Centauri’ye olan mesafe: 4.3 ışık yılı
  • Günümüz teknolojisi ile Alpha Centauri’ye olan gidiş süremiz: 40.000 yıl
  • Galaksimizin genişliği: 52.850 ışık yılı
  • Evrendeki tahmini Galaksi Sayısı: 200.000.000
  • Evrenin tahmini büyüklüğü: 93.000.000.000 ışık yılı

Göreceğiniz gibi evren çok çok çok çok (biraz kaç milyon daha çok ibaresi ekleyebiliriz) büyük. Ve bu büyüklük “eğer ışık hızında gidilirse” ile ölçülüyor. Ve esasında problem de burada.

Temel fizik gören herkesin bileceği üzere, evrende ışık hızı sabittir ve aşılamaz. Yani eğer sıfır kütleye sahip değilseniz (ki olamazsınız) ışık hızında hareket edemezsiniz ve bu bir doğa yasasıdır. Pratikte bizim en hızlı roketlerimiz bile ışık hızıyla karşılaştırılınca komik derecede yavaş kalıyorlar.

Bilim adamları, olası diğer ırkların da bu yasalara tabi olduğunun farkındalar. Bu yüzden herkesin kendi ve belki çok yakındaki bir kaç güneş sisteminde sıkışıp kaldığını düşünüyorlar. Tabi evrende de pek çok medeniyet olduğunu düşünüyorlar çünkü evren fazlası ile büyük ve çok fazla gezegen var.

Uzun lafın kısası, muhtemelen başka medeniyetler var ancak mesafe nedeni ile birbirimize ulaşamıyoruz şeklindeki düşünce epey süredir en popüler, en bilimsel ve en akla yatkın görüş olmaya devam ediyor.

Samanyolu ve Güneş

10- Dünya İzole Edilmiş

Bu fikre göre ise pek çok gelişmiş uygarlık var ancak daha az gelişmiş türlere bulaşmama konusunda bir çeşit anlaşma yapmış olabilirler.

Bu yüzden kendilerini bilinçli olarak Dünya’ya göstermiyor, Dünya etrafındaki iletişim denemelerini saptırıyor ya da yanıt vermiyor, daha az gelişmiş ırkların da Dünya ile iletişimine engel oluyorlar.

Bunun nedenlerinin de genelde iyi ya da tarafsız olduğu görüşü hakim. Bu noktada sanırım Star Trek serilerine teşekkür etmeliyiz. Gelişmiş uygarlıkların oluşturduğu bir çeşit federasyon ya da anlaşma, kültürler arasındaki farklar nedeni ile en ufak bir müdahalenin bile daha az gelişmiş taraf için ölümcül olabileceğinin farkındalar. Ve bu yüzden de Dünya’yı bilinçli bir şekilde izole ediyorlar.

Medeniyetimiz bazı teknolojik ya da psikolojik eşikleri geçtikten sonra artık hazır olduğumuzu düşünüp bizi kabul edecekler ve aynı anda pek çok uygarlık ile tanışacağız.

Belki de Dünya’nın durumu buna benziyordur?

11- Herkes Birbirinden Korkuyor

Stephen Hawking ve Elon Musk gibi bazı dehaların yakın dönemde üzerine birleştikleri bir konu vardı. O da hem çok gürültü yaptığımız hem de yerimizi belli eden bazı derin uzay sondalarını bilerek uzaklara gönderdiğimiz konusuydu.

Sadece bu kişilere değil, pek çok kişiye göre bizden üstün kültürler ile karşılaşmamız talihsiz bir durum olacaktır. Daha çok gelişmiş uygarlıklar yukarıda da değindiğim gibi farkında olmadan da bize zarar verebilirler. İnsan ırkı içinde bile aralarında büyük teknolojik farklar olan halkların karşılaşmalarının istisnasız hep kötü bittiği ile ilgili elimizde çok fazla tarihsel bulgu var.

O yüzden bu ihtimali düşünenler, Dünya’nın kendisini gizlemesi gerektiğini çünkü diğer gelişmiş uygarlıkların da bunu yaptığını söylüyorlar. Anlaşmanın çok güç olacağı ve sayısız ırkın olduğu evrende göze batmamanın iyi bir seçenek olduğu karamsar ancak ihtiyatlı bir düşünce olabilir.

12- Yok Ediciden Kaçmalıyız

Yine Büyük Filtre Teorisi’nde bahsetmiştik. Belirli bir gelişmişlik seviyesine ulaşan ırkları yok eden nihai bir yırtıcı olabilir. Bu çok gelişmiş uygarlık, belirli seviyenin altındakilere dokunmayan, ancak kendisine tehdit teşkil edebilecek seviyedeki ırkları ortadan kaldırıyor olabilir.

Örneğin evinizde ve mahallenizde bir sürü kedi olabilir. Fakat kedi yerine daha büyük olan diğerleri yani çita, leopar, aslan, kaplan gibi türlerin eviniz civarında gezmesine izin veremezsiniz. Benzeri durum tip 3 ve üstü başka uygarlıklar için de geçerli olabilir.

Eğer durum buysa, muhtemelen kaçınmanın bir yolu da olmayacaktır. Aralarında o kadar da fark olmayan İspanyol istilacılar ile Güney Amerika halkları arasındaki kapışmalar mükemmel bir örnektir. İspanyolların daha gelişmiş silahlarla kendilerinden çok daha kalabalık orduları nasıl  yendiğine dair kayıtlar mevcut. Metal zırh ve ekipmanlara sahip bu askerler, tahta ve saz gibi kıyafetler giyen düşmanlarına karşı büyük bir üstünlük kurmuştu.

Günümüzde bile aralarında 20 senelik teknoloji farkı bulunan ABD-Irak türü savaşların nasıl sonuçlandığını görüyoruz. Aralarında 10.000 yıl olan iki medeniyet arasındaki savaşta, soykırım dışında herhangi bir ihtimal olmayacaktır.

Dünya boyutunda tek bir gemi?

13- Aramızdaki Fark Çok Fazla, Öyle ki…

Öyle ki kolonileşme ya da daha aşağı ırklar ile temas, aşırı gelişmiş medeniyetler için bir şey ifade etmiyor olabilir.

Herhangi bir kaynağa ihtiyaçları kalmadı ise başka gezegenlere gitme ya da oraları kolonileştirme ihtiyaçları ortadan kalkar. Psikolojik ve kültürel olarak doyum noktasına ulaştılar ise ya da basitçe çok fazla ırk gördükleri için halen kendi uydularına ve komşu gezegenlere gitmeye çalışan bir ırk kendileri için bir şey ifade etmiyor olabilir. Hayatında TV görmemiş biri oradaki şovları merakla, saatler ve günler boyunca izleyebilir. Ancak bir çoğumuz için TV artık kafamızı çevirip bile bakmamıza değmiyor.

İşte bu çok gelişmiş ırklar ilgi göstermiyor ya da kendilerini yormuyor olabilirler. Belki kendilerini saklamıyor bile olabilirler ancak yukarıda da belirtilen bazı nedenlerden dolayı onların farkına varamıyor olabiliriz.

Bazı daha uç fikirler, biyolojik canlıların ilerleyen milenyumlarda teknolojik varlıklara dönüşeceğini söylüyor. Hatta daha da öteye giden fikirler, fiziksel vücutların terk edilip doğrudan enerji formuna dönüşmenin mümkün olabileceğini iddia ediyor.

Bunlarda gerçeklik payı var ise bazı çok gelişmiş ırklar ile aramızdaki farklar eğer onları bulsak ve iletişim kurmaya niyetlensek bile buna izin vermeyebilir. Zira pek de bir ortak noktamız olmayacaktır.

Neil Degrasse Tyson bir konuşmasında insan ve şempanze DNA’larının sadece %1 farklılık gösterdiğini vurguluyor. Fakat aradaki zeka farkının korkunç büyüklükte olduğunu, bizim yaptığımız çoğu şeyi şempanzelerin algılama şansı bile olmadığını belirtip şu soruyu soruyor ;

“Peki ya insan ile %1 farklı başka bir ırk var ise? Bunlar bizim en zor matematiksel denklemlerimizi ana okulu seviyesindeki çocuklarına eğlence niyetine veriyor olabilirler.”

Tabi olay bununla bitmiyor. Aradaki fark %2 ise? Aradaki fark %40 ise? Bu seviye zeki olan varlıkları anlama şansımız olabilir mi? Karıncalar, insanların yaptığı bir gökdeleni ya da yolcu uçağını ne kadar anlayabilirler?

2001 Space Odyssey’deki siyah monolith’i insanlar anlayamıyordu

14- Evren Algımız Eksik ya da Komple Hatalı

Gittikçe daha kompleks ve korkutucu fikirlere doğru ilerlediğimizi fark etmişsinizdir. Bu teoriye göre bizim evren algımız son derece kısıtlı ve evrende (yukarıda da belirttiğim gibi) enerjiden hatta ışıktan oluşmuş varlıklar mevcut olabilir.

Bir diğer ihtimale göre bizim 3 boyut algımızın dışında farklı boyutlar var. Bizler 4-5-6-7 vs boyutu varlıklarla aynı yerde olsak bile onları fark edemiyor olabiliriz. Boyut algısı tuhaf şeydir, öyle ki çoğu insana dördüncü ya da beşinci boyutun ne olduğunu bile anlatmak çok zor olabilir. Tıpkı derinlerde yaşayan balıkların, denizin dışı diye bir kavramı anlamasının çok zor olması gibi.

Tabi boyutlardan ilerlersek zaman algımız da kısıtlı olabilir. Bizler zamanı tek yöne doğru akan ve değiştirilemez olarak tanımlıyoruz. Fakat fizik yasaları zamanı farklı görüyor. Eğilip bükülen, hızı ve yönü değişebilen şekilde tanımlıyorlar. Nehirdeki bir balığı düşünün, ömrü boyunca o nehrin tek yön aktığını gördüğü için farklı düşünmeyi beceremez. İçinde birden çok akıntı olan dört yol ağzı bir nehir kısmına gelirse algılayamaz. Sabit bir suya konulduğu zaman hareketlerinde güçlükler yaşar. İnsanların zaman algısı da bu şekildedir.

Bunların dışında tabi ki ünlü “simülasyon teorisi” bulunuyor. Diğer yazılarda biraz yer vereceğimiz bu teoriye göre içinde bulunduğumuz evren bir kurmaca olabilir. (esasında bu konuyu ciddi destekleyen hesaplamalar var) Ve kurmaca bir evrende yalnız da olabiliriz başka ırklar da olabilir. Ancak bu evreni kuran varlık ya da ırkın izin verdiği ölçüde diğer medeniyetler ile karşılaşma şansımız bulunur. Işık hızı sabiti bile bu kurmacanın parçası olabilir. Öyle ki gelişmiş ırklar bile birbirleri ile buluşamayacaklardır. Doğal olarak içinde bulundukları simülasyonun doğa yasalarına bağlı kalmak durumundadırlar.

Evrenin tamamının aşağı yukarı bu şekilde olduğu tahmin ediliyor.


Tüm bu ihtimaller dahilinde yukarıda bahsetmiş olsam da ayrıca eklemek isterim. An itibarı ile ;

  • Resmi bilimsel durum, 1. açıklamayı kabul etmek durumunda.
  • Halkın büyük kısmı 2, 3 ve 4’ü kabul ediyor.
  • Fakat genel bilim çevrelerindeki yaklaşım da 9’u kabul etmeye eğilimdi durumda.

Lütfen sizler de hangisini kabul etmeye yakın olduğunuzu bizlerle paylaşın.

Bu yazı, "Dünya Dışı Yaşam Arayışı" adlı yazı dizimizin bir parçasıdır.

Yorumlar