Geek Terminoloji – Dördüncü Duvar Nedir?
Dördüncü duvar, kurguyla gerçeği ayırt eden hayali çizginin adıdır. Terimin kökeni tiyatroya dayanmakta. Sahnenin arka tarafı, sol ve sağ tarafları bir duvar olarak düşünülürse, seyircinin oturduğu yer dördüncü duvar olarak hayal edilir. Seyirci, duvarın arkasında olanları izler, karışamaz, oyuncularda kısmen seyircileri görmezden gelir. Seyirciler yokmuş gibi davranmazlar, örneğin arkalarını seyirciye dönmezler fakat seyircilere de karışmazlar. Mimari olarak “proskenion kemeri” arkası bizim sahne diye adlandırdığımız bölgedir. Proskenyon kemeri, duvarın çizildiği nokta olarak uzun süre tiyatro camiasında kabul görmüştür. İlk olarak 20. yüzyıl tiyatro yapısında “dördüncü duvar hissi” diye tanımlanmış olsa da Antik Yunan’dan günümüze kadar gelmiş bir olgudur.
Resim, fotoğraf ve sinema sanatları içinse duvar, resmin çizildiği yer veya kameranın merceği sayılabilir. Eserin dünyasına baktığımız açı doğrudan bu hayali duvardan geçmektedir. Özellikle Hollywood filmleri dördüncü duvarı korumak için özen gösterir, hatta Hollywood’un “devamlılık kurgusu” tekniğine zemin hazırlar. Filmler öyle bir kurgulanır ki nerede kesilmiş, kamera ne yapıyor, izleyiciye hissettirilmez. Kamera doğrudan “göz” işlevi görür.
Duvar Nasıl Kırılır?
Sizlerin neden bu konuyu merak ettiğine gelelim. Her duvar kırılabilir, haliyle dördüncü duvar da tanımlandığından beri üstünde deneysel çalışmalar yapılan bir olgu. Dördüncü duvarı kırmak, post-modern sanat akımlarının kullandığı teknikler arasındadır. Tiyatroda akla gelen ilk isim Bertolt Brecht. Tiyatronun insanda yarattığı duvar hissini kırmak için sahnedeki karakterlerin seyircilerle doğrudan iletişim kurmasını sağlar. Brecht ekolünü izlemiş bir tiyatro oyununa gittiğinizde başrol size laf atabilir, göz kırpabilir veya sizden bir ricada bulunabilir. Bunun nedeni, sandığınız aksine seyirciyi oyunun içine çekmek değil, aksine dışına itmektir. Tiyatroyu bulan Antik Yunanlılar da oyunlarında seyirciyle iletişim içinde olurlardı fakat bu bir teknikten ziyade, henüz “dördüncü duvar” konsepti oluşmadığından yapılıyordu.
Duvar diyoruz ama aslında seyirci izlediği esere odaklandığı zaman bu duvarı görmezden gelir, hissetmez. Dördüncü duvar kırılmadıkça, duvarın varlığından haberiniz olmaz. Sahnedeki oyuncunun size doğrudan seslenmesi kafanızda “Abi biz tiyatroya gelmedik mi? Şimdi ama bu adam ne diyor? Bunu söyleyen oyuncu mu, karakter mi?” gibi deli sorularla doldurur ve oyunun gerçekliğinden uzaklaşırsınız. Aslında izlediğiniz eserin bir kurmaca olduğunu yeniden hatırlatır. Dördüncü duvarın amaçsız kırılması çoğunlukla izleyiciye komik gelir ve ciddiyeti bozar. Türk Tiyatrosundan “Bana Bir Şeyhler Oluyor” bunun bir örneğidir. Altan Erkekli’nin oynadığı karakter, doğrudan bizlere seslenir ve diğer karakterlerin ardını göremediği dördüncü duvarı kırıp geçer.
Bahsedeceğim çoğu örnek post-modernlik barındırıyor. Klasik dönem sanatlarında dördüncü duvarın kırılması sizi bütün kariyerinizi bitirebilecek eleştirilere maruz bırakırdı. Eleştirmenler “Neden oyunun üç günü anlatıyor? Kabul edilemez!” diye kızarken siz onlara ‘seyirciyle doğrudan iletişime geçeceğim’ demeniz kafalardaki iki üç çiviyi oynatırdı.
Star Wars’un parodisi olan Spaceballs filmi en sevdiğim dördüncü duvar kırılmasına sahiptir. O zamanın endüstri sorunlarının başında gelen korsancılığa çok güzel bir gönderme olan sahne, dördüncü duvarın getirdiği farklı boyutları göstermekte. Hollywood sinemasında kırılmanın örnekleri azdır. Çoğunlukla böyle komedi filmlerinde bulunurlar.
The Truman Show’un sonu, dördüncü duvar kırılmasının post-modern sinema açısından çok güzel bir örneğidir. Truman, kendi gerçekliğinin yalan olduğunu fark etmesiyle beraber seyircilerine ipuçları vermeye başlar. “Ben farkındayım olanların, şimdi çaktırmayın” edasıyla takılır. Amacı yapım ekibine çaktırmamaktır. Fakat şimdi düşünmek lazım, Truman hangi seyirciye sesleniyor? Peki acaba Truman mı sesleniyor? Jim Carrey, biz sinema seyircisine sesleniyor olabilir mi? Gördüğünüz üzere teknik olarak yalnızca komedi unsuru sağlamaz. Burada filme belirsizlik kattığı için seyirciye verdiği mesaja farklı katmanlar kazandırmakta.