Geek Terminoloji – Space Opera Nedir?

“Space opera” ya da Türkçe karşılığıyla “uzay operası”, bilimkurgunun en popüler alt türüdür. Günümüz tarihine yakın örnekleri de olmasına rağmen space opera hikayeler uzak gelecekte konumlandırılır. Devasa galaktik imparatorluklar, aşırı gelişmiş teknoloji, farklı yabancı medeniyetler ve büyük işler başarması beklenen seçilmiş kişiler space opera’lara dekor oluşturan elementlerdir. Evet, bunları dekor olarak tabir etmek yanlış değildir, çünkü space opera’larda bunlardan ziyade, karakterlerin birbirleriyle olan ilişkileri ön planda tutulur.

Space opera’larda iyilik ve kötülük gibi kavramlar tıpkı bir melodramda olduğu gibi keskin çizgilerle ayrılır. İnsanı derinden etkileyen duygular irdelenir ve hiç durmaksızın başına neşeli ya da hüzünlü olaylar gelen, yer yer basmakalıplaşan karakterler görülür. Yine melodramlarda olduğu gibi, tüm hikayenin bir aşk üstüne kurulmuş olması space opera’larda ender görülen bir durum değildir.

Normalde bilimkurgu türünde bilimsel olarak açıklanamayan güçler ve büyü pek yer bulabilen şeyler değildir. Ancak space opera türü yapımların bu konuda pek kaygıları yoktur. Bu sebeple Star Wars ve Dune gibi birçok space opera, bazı bilimkurgu takipçileri tarafından bilimkurgu janrının dışına itilmeye çalışılır. Ancak şunu da unutmamak gerekir ki;

“Yeterince gelişmiş bir teknoloji, büyüden ayırt edilemez.”
Arthur C. Clarke

Space opera'ların popüler olmasında Star Wars'un katkısı büyüktür.

Space opera’ların popüler olmasında Star Wars’un katkısı büyüktür.

Her ne kadar erken space opera örnekleri 1800’lü yıllara kadar uzanıyor olsa da, günümüzde tanımladığımız terimi tam olarak karşılayan eserler 1920’li yıllarda pulp magazinlerde ortaya çıkmış ve oradan da çizgi romanlara yayılmıştır. Türü popüler kültüre taşıyan en önemli eser ise George Lucas’ın yapım ve yönetimini üstlendiği, 1977 tarihli Star Wars Episode IV: A New Hope’tur.

Sabun ve At

Terim olarak ilk kez zikredilmesi 1941 yılını bulan space opera’nın kökeni, bizim dilimize “pembe dizi” olarak girmiş “soap opera”ya dayanmaktadır. Soap opera’nın ilk örnekleri 30’lu yıllarda yayınlanan radyo şovlarıdır. “Soap” yani “sabun”, dinleyici olarak ev hanımlarını hedefleyen söz konusu radyo programlarında sürekli sabun ve deterjan reklamlarının yapılması sebebiyle gelir. Ev hanımlarının o dönemler bir yandan ev işlerini yaparken radyodan bu tür şovları dinledikleri varsayılmıştır. “Opera” ise bu şovlardaki senaryoların tıpkı klasik bir opera senaryosunda olduğu gibi melodramik yapılarına bir göndermedir.

Bir yerde space opera olarak adlandırdığımız şey, soap opera türü bir hikayenin arkasıne uzay dekoru koymaktan ibaret sayılabilir. (Bu konuya tekrar döneceğim.)

Bir soap opera dinleyicisi ev hanımı (solda) ve 1926 yapımı bir horse opera olan 3 Bad Men'den bir sahne

Bir soap opera dinleyicisi ev hanımı (solda) ve 1926 yapımı bir horse opera olan 3 Bad Men’den bir sahne

Space Opera teriminin şekillenmesine bir katkı da, sessiz film dönemlerinde çekilmiş olan, hepsi benzer hikaye formülüne sahip vahşi batı temalı filmleri tanımlamak için kullanılan bir terimden gelmektedir; “horse opera” ya da Türkçesiyle “at operası”. Ancak horse opera, daha önce zikredilmiş olmasına rağmen space opera gibi iyi tanımlanmış ve oturmuş bir terim değildir. Bu yüzden western’in bir alt türü olarak pek kabul görmez (Fırsattan istifade horse opera’dan da bahsetmiş oldum, çok mutluyum!).

Hangileri Space Opera’dır? Hangileri Değildir?

Yazımın başında yazdığım kriterlerin en az ikisine sahip herhangi bir yapımı space opera olarak tanımladığınızda kimse sizi dövmeyecektir. Ancak unutmamak gerekir ki; bir space opera’nın olmazsa olmazı insan ilişkileridir. İlişki türlerinden en makulu, bir aşk hikayesinin tam merkeze kondurulması. Bu elbette makul, ama şart değildir. Melodram yaratmak için ille de aşk gerekmez. İyi ve kötünün çatışması, entrikalar ve açmaza girmiş diplomatik krizler de melodram yaratmak için yeterli malzemelerdir.

Amerikan televizyonlarındaki ırklararası ilk öpüşme sahnesi. Star Trek: The Original Series - s03e10 (1968)

Amerikan televizyonlarındaki ırklararası ilk öpüşme sahnesi. Star Trek: The Original Series – s03e10 (1968)

Space opera’ları diğer filmlerden ayıklamanın belki de en emin yolu, arka planda dekor amaçlı kullanılan bilim ve uzay temasını ayıklamayı denemektir. Tıpkı masa örtüsünü hızla çekip almanız durumunda masadaki tabak çanağın aynen orada kalması gibi, eğer bilim ve uzay temasını çıkardığınızda hala zorlanmadan devam eden bir hikaye varsa anlayın ki o yapım çok büyük ihtimalle space opera’dır. Örneğin; orijinal Star Wars üçlemesinden bilim ve uzay temasını çıkardığımızda geriye pekala Darth Vader’ın bir SS subayı olarak rol aldığı, İkinci Dünya Savaşı döneminde geçen bir direniş hikayesi kalacaktır. Aynı şekilde Star Trek: The Original Series’e bunu yaptığınızda geriye bir western, Star Trek: The Next Generation’a yaptığınızda ise soğuk savaş dönemi bir donanma draması kalacaktır. Örnekler çoğaltılabilir elbette…

Alien serisini ele alalım: Serinin hiçbir filminde flörtleşme ötesine geçen bir aşk hikayesi yoktur. (Tamam tamam, bir de gecelik ilişki vardı.) İyi ve kötü arasında bir savaş da söz konusu değildir, zira  yaratıklar kötü olduklarından değil, doğaları gereği tehdit oluşturmaktadır. İnsan ilişkileri de bana göre serinin en ilginç ve derin sosyal mesajlar içeren bölümü olan Alien 3’te bile asla melodram yaratacak seviyede dallanıp budaklanmamıştır. Teknolojiye gelecek olursak hiçbir bölümde imkansıza yakın teknoloji göremeyiz. Ancak bilim ve uzay temasını sökmeye kalktığımızda senaryonun ayakta durması çok zordur. Bu kriterler eşliğinde Alien serisinin space opera olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz.

Alien 3'teki sosyal mesaj dolu sahneler bile onu bir space opera yapmaya yetmez.

Alien 3’teki sosyal mesaj dolu sahneler bile onu bir space opera yapmaya yetmez.

Bir diğer örnekten devam edelim: Sunshine (Ne? Yoksa hala izlemediniz mi?). Filmin bilim ve uzay temasını ayıkladığımız anda geriye neredeyse hiçbir şey kalmaz. Ancak filmde milyarlarca insanı kurtarmak için ‘seçilmiş’ kişilerin yoğun diyalogları ve tartışarak aldıkları zor kararlara şahit oluruz. Bunlar melodram yaratmak için neredeyse yeterlidir. Bunun yanında filmde sembolize edilmiş olarak, insanoğlunun bilimsel ilerlemesi karşısında çizgiyi keskin şekilde çeken bir bağnazlık teması görürüz. Görüldüğü gibi Sunshine, bilim ve uzay temasına sıkı sıkıya bağlı bir yapım olmasına rağmen yeterli derecede space opera özelliği taşımaktadır.

Bu Operalarda Uyumak Yok!

Daha önce bahsettiğim gibi; space opera’nın en bariz örnekleri pulp yayınlar ve çizgi romanlarda ortaya çıkmıştır. İşte tam bu noktada mutlaka Flash Gordon’dan bahsetmek gerekir. 1930’lu yıllarda gazetelerdeki günlük comic strip’lerle yayın hayatına başlamış olan Flash Gordon, sinema filmleri, dizi ve çizgi filmleriyle oldukça geniş bir alana yayılmış, neredeyse günümüze kadar gelmiştir. Flash Gordon hikayeleri, her ne kadar günümüzde “pulp” olarak adlandırılan elementler barındırıyor olsa da space opera tanımının tüm özelliklerini kapsamaktadır.

flash-gordon

Marvel’in 1980’de yayınladığı X-Men: Dark Phoenix Saga’sı yanında 2006 yılı itibariyle Annihilation serilerinde derinleştirdiği uzay maceraları, DC Comics’ten ise Green Lanthern hikayeleri yoğun şekilde space opera özellikleri taşır. Hazır çizgi roman örnekleri vermeye başlamışken, son dönem favorilerimden biri olan ve space opera tanımını eksiksiz karşılayan Image Comics etiketli Saga‘yı da buradan herkese tavsiye etmiş olayım. Bunun dışında Marvel’in Guardians of the Galaxy serisi de son dönemlerde popüler olmuş bir örnek olarak verilebilir.

Romanlar

Elbette yazılı olarak pulp magazinlerde başlayan space operanın en çarpıcı örneklerini roman olarak bulmak çok normal. Isaac Asimov’un Vakıf, Frank Herbert’ın Dune ve Orson Scott Card’ın Ender’s Game serileri, yüzlercesi arasında bence en başarılı space opera roman örnekleri arasında yer almaktadır.

Isaac Asimov'un Vakıf, Vakıf ve İmparatorluk ve İkinci Vakıf kitaplarının kapakları illüstrasyonları.

Isaac Asimov’un Vakıf, Vakıf ve İmparatorluk ve İkinci Vakıf kitaplarının kapakları illüstrasyonları.

Space opera türü içerdiği ileri teknoloji ve devasa imparatorluklar gibi elementlerden ötürü beyaz perdeye yansıdığında görsel olarak harika sonuçlar verir. Bunun en bariz örneği şüphesiz Star Wars filmleridir. Ayrıca Chronicles of Riddick, Fifth Element, John Carter ve Starship Troopers gibi hem gözümüze hitab eden, hem de güzel senaryoları olan  yapımların yanında, Jupiter Ascending gibi sadece gözümüze hitab eden, ama iş senaryoya gelince maalesef yerlerde sürünen yapımlar da bulunmaktadır.

Diziler

Her ne kadar türü bu kadar popüler hale getiren yapım Star Wars filmleri olsa da, Star Trek, Babylon 5, Blake’s 7, Farscape, Stargate, Battlestar Galactica, Red Dwarf ve Firefly gibi diziler türü günümüze kadar getirmiştir. Zira space operaların konumlandırıldığı detaylı hikaye evrenlerini izleyiciye en doğru şekilde aktarabilen medya vasıtası televizyon dizileri olmuştur. Hatta bana soracak olursanız bunlar arasında Firefly, günümüzde space western olarak adlandırılan, space opera ve horse opera’nın ilginç bir karışımı olarak apayrı bir yere sahiptir. Bu arada eğer yakın dönemlerde yayına giren bir space opera dizisi arıyorsanız birkaç önerim olabilir. Syfy kanalında yayınlanan Dark MatterKilljoys ya da The Expanse adlı dizileri deneyebilirsiniz.

killjoys-dark-matter

Ülkemizde X jenerasyonundan, yani şimdilerde 35 yaş üstü olan birine space opera tarifini yaptığınızda aklına gelecek ilk anime kesinlikle Robotech olacaktır. Ancak günümüzde özellikle sosyal medya üstünde kurulan Türk fan gruplarının çalışmalarıyla Mobile Suit Gundam, devasa külliyatıyla hak ettiği konuma gelmeye başlamıştır. Bunlar yanında yine X jenerasyonunun bir diğer efsanesi Voltron (özellikle aslanlı değil de araçlı olan seri), kategorisine dahil olacak kadar space opera özelliği taşımaktadır. Elbette hazır animelerden bahsederken bir başka space western olan Cowboy Bebop‘ı da unutmamak gerekir.

Bilgisayar Oyunları

Peki, space opera bilgisayarımızda da etkisini gösterdi mi? Elbette! Master of Orion‘dan girin, Starcraft’tan devam edin ve en son Mass Effect’ten çıkın. Hatta biraz zorlarsanız Dead Space‘i de ittirerek space opera kategorisine sokabilirsiniz.

Müzik

Son olarak da space opera tanımına tam uyan bir müzisyenden bahsedeceğim. Hollanda asıllı Arjen Anthony Lucassen’in Ayreon isimli proje grubuyle çıkardığı progressive metal tarzındaki konsept albümler kusursuz şekilde space opera nitelikleri taşır. Böylece türün isminde taşıdığı “opera” kelimesine müzikal anlamda da hakkını vermiş olur. Ayreon albümlerinden özellikle Universal Migrator Part 2: Flight of the Migrator ve 01011001’i şiddetle tavsiye ederim.

Örnekleri kendimce “olmazsa olmaz” diye düşündüklerimden yola çıkarak verdim. Sizler de aklınıza gelen örnekleri alttaki yorum bölümüne yazarak paylaşabilirsiniz. Belki de benim space opera diye tanımladığım şeylere itiraz edip saçımı başımı yolmayı da deneyebilirsiniz. Tercih sizin…

Bu yazı, "Geek Terminoloji" adlı yazı dizimizin bir parçasıdır.

Yorumlar