Her Şeye ve Herkese Karşı: Allen Ginsberg

Bazı insanları sevmenize hiç gerek kalmadan saygı duyarsınız. Belki yaşam şeklinin ya da düşüncelerinin sizinkilerle alakası yoktur, ama o insana hayran kalmanıza engel değildir bu durum. Sevmiyor değilsinizdir, çünkü hiç de aptal şeyler yazmaz ve hayatı kendine göre farklı ve etkileyici bir şekilde çözümlemiştir. İşte benim gözümde o insanlardan birisi de Allen Ginsberg’dir. Daha önce William S. Burroughs’u ele almıştım. Şimdi sırada Burroughs’dan bile daha çok ilgimi çeken bir isim olan Allen Ginsberg’de. Beat denilince akla gelen bir diğer isim de Ginsberg’dir tabii ki. 1926’da New Jersey’de doğuyor ve 1950’li yıllar başta olmak üzere bir çok dönemde adından söz ettirmeyi sürdürüyor.

Kill Your Darlings (2013)

Kill Your Darlings (2013)

Çocukluğunun neredeyse tamamında annesinin bunalımlarıyla ve psikolojik sorunlarıyla uğraşmak zorunda kalan Ginsberg’in normal bir çocukluğu olamamış. Columbia Üniversitesi’ne başladığı dönemde ise Jack Kerouac ve William S. Burroughs ile tanışmış ve hayatının yönünü belirlemeye başlamış. Ginsberg’in üniversite yıllarını anlatan “Kill Your Darlings” isimli bir film de vardır hatta. 2013 yılında yapılan bu filmde Ginsberg’i Daniel Radcliffe canlandırıyor, oldukça da iyi canlandırıyor. Ginsberg’in arkadaşlarıyla birlikte yaptığı uyuşturucu denemeleri ile yazdığı yazılar ve şiirler o döneme damgasını vuruyor. Bir de filme konu olan cinayet meselesi var. Film, konusunu William S. Burrougs ve Jack Kerouac’in ortak olarak yazdığı “And the hippos were boiled in their tanks”den alır. Tabii Burroughs ve Kerouac, olaydan yıllar sonra bu kitabı kaleme alırlar ve kitabı yazar yazmaz cinayeti bildirmemek suçundan sorgulanmaları da kaçınılmaz olur.

Kill Your Darlings filminde, Ginsberg’in üniversiteye başladığı dönemde tanıştığı ve aşık olduğu Lucien Carr ve profesörleri olan David Kammerer arasındaki ilişki anlatılır. Daha önce de söylediğim gibi hikayenin sonu Lucien’ın David’in baskılarına dayanamayıp onu öldürmesiyle son bulur. Allen’ın ise aşkına karşılık bulabildiği pek söylenemez. Aralarında tek normal sayılabilecek, karizmatik, olgun kişi de Kerouac’tir ve dolayısıyla tüm ilgi de onun üzerindedir. O sırada Kerouac de kız arkadaşıyla birlikte yaşamaktadır, bir yandan kız arkadaşı Edie ile olan sorunlarıyla uğraşırken diğer yandan da diğer arkadaşlarının sorunlarıyla ilgilenmeye çalışır. Görülen odur ki; filmde bunu tam olarak göremiyoruz ama ilerleyen yıllarda Kerouac’in tercihi arkadaşlarından yana olacaktır.

131122103137-allen-ginsberg-1959-horizontal-large-gallery

Beat tayfasıyla ilgilenenlerin bildiği gibi Allen Ginsberg ve Jack Kerouac arasında mektuplaşmalar olur ve bu mektuplar daha sonra kitaplaştırılıp yayımlanır. Diyeceksiniz ki, bu durum etik kurallara uyuyor mu? İki insanın özeline girip magazincilik yapmak ve bunu dünyaya yayıp popüler kültüre alet etmek iyi bir şey mi? Değil. Kimse bunu savunmuyor zaten ve kitabın editörü bile bu durumdan şikayetçi durumdaymış. Editörünün söylediğine göre mektupların en özel olanları kitaba eklenmemiş, hatta mektupları Kerouac’in kız arkadaşlarından biri olan Joyce Glassman seçmiş ve editör Ann Charters’a teslim etmiş. Yine Beat kuşağından olan Bill Morgan ise Ginsberg’in mektuplarıyla ilgilenmiş ve kendince düzenlemeler yapmış. Bu düzenlemelerde herkesin gözüne çarpan şey ise Ginsberg ve Kerouac arasındaki “manly love” oluyor. Ama Ginsberg’in homoseksüel olmasının tam aksi, Kerouac kendisini hiper(!) heteroseksüel olarak tanımladığı için akıllarda soru işaretleri beliriveriyor.

Yorumlar