Her Şeye ve Herkese Karşı: Allen Ginsberg

Otel, şairler ve yazarlar otele yerleştikten sonra hemen ünlenir. Otelin bulunduğu yer Paris’in The Latin Quarter adı verilen kesimindedir ve bu kesim tozlu kitapçılardan, sanat galerilerinden, antikacılardan oluşan bir yerdir. Yani tam anlamıyla bir sanatçı mekanıdır burası. İçeri giren herkesin elinde olmadan bir şeyler yazıp, besteleyip ya da çizip çıktığı otel olarak betimlenir Beat Hotel. Otelin sahibi olan Madame ve Monsieur Rachou bazen müşterilerden para almak yerine onlardan eserlerini istiyorlarmış hatta. Ama otelin sanatçı kaynadığına bakarak hoş bir mekan olduğunu düşünmeyelim. Bu otel de en az Chelsea kadar leş bir yermiş. Uyuşturucu batağı bir mekan olmasa da, kalanların uyuşturucu kullanmadığı söylenemez. Bir de Ginsberg ve takımındakilerin çoğunun eşcinsel olduğunu da düşünürsek bayağı bir şenlik varmış otelde yani.

Tam Ginsberg ve arkadaşları otele geldiği sıralarda yani 1957 Ekim’inde Monsieur Rachou, bir trafik kazası geçirip yaşamını yitiriyor. Madame Rachou, tabii ki otelin sorumluluklarını üstleniyor ve oteli kendisine göre şekillendiriyor. Bu otel 1963 yılına kadar Beat kuşağı sanatçılarına ev sahipliği yapıyor. Bu sırada Burroughs’un da Naked Lunch’ı, o dönemde oldukça cesur kitapların (örneğin Lolita) yayımını yapmalarıyla tanınan Olympia Press tarafından çıkartılıyor. Tabii ki de hemen ardından tıpkı Howl’ın başına geldiği gibi Burrougs’un da kitabı sansür davasına karışıyor. Ginsberg ve Norman Mailer da davada tanık olarak gösteriliyorlar hatta.

San Francisco'da festival alanı

San Francisco’da festival alanı

1960’lı yıllara gelindiğinde Ginsberg savaş karşıtı eylemlerde adından söz ettiriyor. O dönemde herkesin dilinde olan “flower power” sloganının da yaratıcısı olan Ginsberg, Vietnam Savaşı’na olan karşıtlığını çeşitli aktivist eylemlerine katılarak belirtmeye çalışıyor. 1967 yılına geldiğinde ise kendisini doğu dinlerine doğru yönelmiş olarak buluyor. İlk önce Hindulardan ilham alarak düzenlediği bir festival olan “Gathering of the Tribes for a Human Be-In” isimli festival ile başlıyor bu yönelime. Bu festival 60’lı yıllara damgasını vuran “counterculture” adı verilen ve toplumun değer verdiği tüm kültürel değerlere karşı çıkan akımın ilk temsilcisi oluyor. Tabii bunlar hippi değiller. Ama neredeyse onlarla aynı şeyleri savunup daha farklı bir yaşam tarzı seçiyorlar. Ve yine (evet yine) dava ediliyor Ginsberg. Ama bu kez bizzat Ginsberg değil, savaş karşıtı aktivistler dava ediliyor ve Ginsberg de onları savunmak üzere tanıklık yapıyor. Bu dava, aktivistlerin devlete komplo düzenlediğinin düşünülmesi üzerine açılıyor. Böyle düşünülmesi aslında kaçınılmaz son oluyor. Çünkü aktivistler sıklıkla “Pentagon’dan şeytan çıkarma” sloganlı eylemler yapıyorlar. Ginsberg de 1967’de kısa süreli de olsa tutuklananlar arasında oluyor. 1967 öncesinde de hükümet onun ülkeden ayrılmasını istiyor ve bir türlü bir yerde sabit kalmayı başaramıyor Ginsberg. 1972’de bu kez de o dönemin başkanı olan Nixon’ı protesto ettiği için tutuklanıyor. Neyse ki bu kadar olayın ardından dinlenmek üzere inzivaya çekilme ve doğu dinlerine yönelme kararı alıyor. Budizmle ilgilenirken bir yandan da şiir yazmaya devam ediyor ve şiirlerinde açık bir şekilde budizmin etkisi görülmeye başlanıyor. Neredeyse ömrünün son evresine kadar da bildiklerini öğrencilerine aktarmaya devam ediyor. Bu durum onu bir aziz gibi gösterse de aziz olmakla uzaktan yakından alakası olmadığından emin olabilirsiniz. Ama en başta da dediğim gibi Allen Ginsberg hakkında bu kadar çok şey bildikten sonra saygı duymamak imkansız bir hal alıyor.

Not: Amerikan senatosunun kararıyla 1873’te yürürlüğe giren Comstock yasalarına göre, ülke içerisinde vatandaşlarda kötü etki yaratacak herhangi bir cinsel içerik yasaklanabilir, içeriğin sahibi cezalandırılabilir. Aynı zamanda bu yasaların başlangıcı olan Comstock Movement’ına da anti-pornografi hareketi adını veriyorlar.

Yorumlar