Kılıç ve Büyünün Efendileri #2: Robert E. Howard
1930’da, Robert’ın hayatında bir dönüm noktası gerçekleşti; Weird Tales’da çıkmış “Duvarlardaki Fareler” isimli hikayenin yazarına bir mektup yollamıştı. Hikeyenin yazarı, bildiğiniz gibi H.P. Lovecraft’ti. Robert’ın hikayede kullandığı Keltik referanslara dair bilgisinden çok etkilenen Lovecraft’le aralarında yoğun bir mektuplaşma trafiği başlayacaktı. “Lovecraft Çemberi” olarak bildiğimiz Werid Tales ağırlıklı mektup grubuna da bu sayede katılmış oldu. Lovecraft, Robert’a Taksas’lı olduğu için “Two-Gun Bob” lakabını takmıştı. Birbirlerine yazdıkları mektuplarda özellikle medeniyet ve barbarlık üzerine tartışmaları dikkat çekicidir. Robert insanoğlunun doğal halinin barbarlık olduğunu, şehirleşmenin doğaya aykırı bir çok kavramı beraberinde getirdiğini savunurdu. İçinde yetiştiği şartlara bakılırsa bu hiç de şaşırtıcı değildi; Cross Plains’in nüfusu o yıllarda petrol nedeniyle ciddi bir patlama yapmıştı. Sokaklar kalabalıklaşmış, trafik sorunu ortaya çıkmış, suç oranları yükselmişti. Robert babasının mesleği nedeniyle özellikle bu sonuncusunun nedenlerine çok iyi şahitlik etmişti. Babası gibi doktor olma fikrine nefretle yaklaşmıştı. Yazarlığı dışında -kitapları basılmayan her yazar gibi- ne iş olsa yaparım dönemi geçirmiş, bir sürü iş yapmış ve hepsinden nefret etmişti. Dünyaya uymuyordu Robert. Hayalleri Kimmeria, gerçekleri ise 1920’lerin petrol patlaması yaşayan leş Amerika’sıydı. Bu şartlar onu ne yazık ki içinden çıkamayacağı derin bir depresyona itti. Onu bizden daha iyi kim anlayabilir ki? Adam medeniyetin dolambaçlı yollarından ve yozluğundan nefret ediyor, özüne dönmek istiyordu.
Robert’ın hayat tarzındaki bu direktlik, yazım tarzına da yansır. Cümleleri süslü değildir, son derece basit, akılda kalıcı ve akıcıdır. Ben -okuduğum Conan’lar sayılmazsa- nesir tarzındaki eserlerine ilk Solomon Kane okuyarak başlamış ve şaşkınlıktan küçük dilimi yutmuştum. Nasıl yutmayayım, Weird Tales ekolünden gelen bir yazar olarak (zamanında kankası da olduğu varsayılırsa) Lovecraftvari cümleler bekliyordum, ama hayır. Sayfaya başlamamla sonuna gitmem bir olmuştu, cümleler kısacıktı ama aklımda bu kadar çok sahne, en küçük detayına kadar nasıl canlanmıştı? Define bulmuş gibi tekrar tekrar okudum, sonra da bağımlısı oldum. Evet, estetik dil kullanımına meraklı olmam nedeniyle bir Poe kadar ilahlaştırmadım REH’i, ama Weird Tales ekolünden gelip de anlatmak istediğini on your face şeklinde bu kadar net veren bir yazarla da karşılaşmamıştım o güne dek.
Canlı ve sürükleyici aksiyon sahneleri mi yazmak istiyorsunuz? Bu adamın hikayelerinden başka bir öğretmene ihtiyacınız yok, bana güvenin. Size tavsiyem, eğer Robert E. Howard adını sadece Conan’la duymuşsanız, gidin romanlarını okuyun. Üslubunun hak ettiği değer çizgi roman tarzı yüzünden belirgin olarak anlaşılmayabilir, en azından ben Solomon Kane’i okuyana kadar anlamamıştım. Yalnız bu tip hikayelerde gelen yüksek dozda ırkçılık ve seksizme de hazır olmanız gerek. Yanlış anlaşılmasın, Robert ırkçı ya da seksist değildi, ama dönemin modası buydu. O da eserlerini satmak isteyen her yazar gibi trendlere uyuyordu.
Robert tarihe bayılırdı ve tarihi hikayeler yazmayı çok severdi. Fakat gerçek tarihi bir hikaye için gereken araştırmayı yapacak zamanı ve kaynağı yoktu, bu yüzden The Hyborian Age’i yarattı. Tamamen yokluktan yani! Robert, basılmamış bir Kull hikayesini revize etti, “By this axe, I rule!” gibi doğaüstü elementler ekledi ve adını “The Phoenix on the Sword” diye değiştirerek ilk Conan hikayesine uyarladı. Bir süre sonra “The Hyborian Age”‘i anlatan 8000 kelimelik bir bir makale yazdı. Bu makaleye iki çizilmiş harita ve “Notes on Various Peoples of the Hyborian Age” diye kısa bir parça ekledi. Conan ilk olarak Aralık 1932’de Weird Tales’da halka sunuldu ve o kadar büyük bir başarı elde etti ki, 1936’ya kadar dergiye 17 tane Conan hikayesi daha eklendi. İngiliz basını için yazdığı roman “The Hour of the Dragon” ilk başta Weird Tales’de beş aylık bir seri olarak sunuldu. Conan, C.L. Moore ve Fritz Leiber gibi Weird Tales yazarları ve niceleri üzerinde uzun süren bir etki yarattı. Özellikle Fritz Leiber, Sword and Sorcery türünde bir sürü eser verdiği için önemlidir. Gelecek yıllar boyunca da Sword and Sorcery, Howard’ın başyapıtından çok fazla etkilendi. Ölümünden sonra Conan benzeri hikayeler patlama yaptı.