Kıyamet Sonrası Ortam ve Mahdumları
Genelde nükleer savaş sonrasına konu geldiğinde benim anlamadığım bir nostalji peydahlanıyor. “Ah keşke olsaydı” diyen bile çıkıyor. Burada en büyük etkinin bu tarzda verilmiş olan oyun ve hikayelerden kaynaklı olduğunu düşünüyorum.
Aslında kıyamet sonrası (post-apocalyptic) evrenlerin varlık sebebi, insanın kötü olduğuna dair inancımız gibi geliyor. Çünkü bu tarz bir yok oluş ancak ve ancak insan eliyle yapılabilir diye düşünüyor ve devamını da getiriyoruz; “eğer bize engel olmayan kanun ve kurallar olmasa vahşi batı tarzı bir yaşayış gelirdi” diyerek. Hiç birimiz insanlığın, Star Trek’in geçmişinde Federasyon öncesi dönemde olduğu gibi, bu yok oluştan ders alıp aptalca ayrımları bir tarafa bırakarak bir daha böyle bir şey yaşanmaması için birleşeceğini düşünmüyor.
Kıyamet sonrası evrenlerde sabit olan bir diğer şey de; bütün bir yok oluştan bahsetmiyor olduğumuz. Medeniyet belli noktalarda hayatta kalıyor ama dünyanın geneli vahşi batı stilinde bir anarşiye düşüyor. Mesela bu konuda ister istemez vermek zorunda olduğumuz örneklerden; Fallout dahilinde vault’lar bu medeniyetin çekirdeğini oluşturuyor. Bir diğer örnek olan Wasteland ise Desert Rangerlara sahip.
Bu aslında biraz da günümüze yakınsayan bir şey. William Gibson’un, ki kendisi Cyberpunk literatürünün başlangıcı sayılan Neuromancer’ın yazarıdır, dediği gibi “Gelecek burada, ama eşit derecede dağıtılmış değil”. Dolayısıyla aslında belli noktalarda günümüzün de bu bakışla yorumlanabileceğini düşünüyorum. Öyle ya, dünyanın bir yerinde içecek suyu, yiyecek yemeği olmayan ve en falloutsal evrenden daha vahşi yerlerde yaşamaya çalışan insanlar da var, fiberoptik bağlantısı bozuldu diye çıngar çıkaran da.
Konuyu dağıtmayalım. Kıyamet sonrası ortamlar bize keşfedilmemiş bir dünya sunduğu için çekici geliyor olabilir. Günümüz dünyasında artık terra incognita olarak adlandırılan bilinmeyen topraklar yok. Bunun olmaması da bu topraklarla alakalı mitlerin de olmamasını beraberinde getiriyor. Bu keşif hissi, daha önce yitip gitmiş üstün bir medeniyetin bıraktığı şeylerin etrafında geçen bir evreni doğal olarak beğeniye mazhar kılıyor. Fallout, özellikle yenilerini, oynarken hissettiğim temel duygu buydu, “Burada bir bina var, ne olduğunu bilmiyorum ve içinde ne var merak ediyorum” diyerek ana questline’dan çıkıp bağlamsızca keşfe girdiğim çoktur. Merak duygusu ve merakla beraber ürettiğimiz mitler (çünkü insan yanıtsız soru bırakmamaya çalışan rahatsız bir varlık) bize atalarımızdan kalan bir miras.
Şunu da ekleyeyim; seksenlerde bu tarz bir evrenin olacağına kesin gözüyle bakıyorduk. Amerika’da ve Rusya’da gerçekten nükleer savaş halinde devlet görevlilerinin kaçacağı, karşı tarafın ürettiği tahmin edilen bombalara dayanıklı olarak yapılan “vault’lar” üretildi. Mesela Cheyenne Dağ Kompleksi böyle bir yer, ki kendisi daha sonra bu savaşta haberleşmeyi sağlayacak ARPANET’in doğum yeridir. Daha sonra bu arkadaşı internet olarak kullanmaya başladık.