Kurgu Eserler ve Gizem Duygusu Üzerine

Modern dönemler ilerleyip, internet ve onun sağladığı devasa bilgi kaynağına ulaşım kolaylaştıkça yapıtlardaki “gizem” duygusu ve bunun gereksinimi sorgulanmaya ve hatta sorgulanmadan çöpe gitmeye başladı. Bugün herhangi bir korku filminde bile (ki korku türü, doğası gereği gizem ile iç içe geçme eğilimindedir) izleyici, söz konusu korku öğesini görmedikçe tatmin olmuyor.

Hayalet, ruh, cin, şeytan, yaratık vs… Modern dönemde bu korku öğesinin ne olduğunu ve neye benzediğini görmemiz gerekiyor. Paranormal Activity’de olduğu gibi tam anlamı ile görünmez bir şey ise de etkisini görmemiz gerekiyor. Yani bir kız, görünmez bir varlık tarafından ayaklarından sürüklenerek odadan götürülürken, saldırgan varlığı görmesek bile tatmin oluyoruz. En azından “bir şey”in götürdüğünü gördük ya, bu bile çoğumuza yetiyor.

Yaratık yerine, oyuncunun bu tür duygu değişimlerini daha sık görmeliyiz.

Geçtiğimiz haftalardaki  Bird Box filmi (ilgili yazı buradadır) hakkındaki çoğu eleştiride, insanların gördükleri varlık ya da varlıkların ne olduğunun açıklanmamasının ne kadar saçma olduğu belirtiliyordu. Halbuki, bana da göre filmin bunu açıklamıyor oluşu artı puanıydı. Zira orada gördükleri kişiden kişiye değişebiliyordu. Örneğin bir kişi ölmüş yakınından, bir diğeri yılanlardan, biri dokunaçlı uzaylılardan vs korkabilir. Bu tür bir durumu beyaz perdeye ne olarak aktarabilirsiniz ki? Malumunuz, korku filmlerinde bazılarının ekrana bakamadığı sahnelere gülen insanlar mevcut. Bu durumda ortak korku objesini ne olarak tanımlarsınız ki?

Ülkemizde çok bilinmese de ABD’de çok sık görülen palyaço korkusu, bu bağlamda iyi bir örnektir. Bir eğlence ve sempati nesnesinin, korku öğesine dönüşümü bile çok hızlı ve net bir şekilde olabilir. Öyle ya, ünlü IT romanı ve filmleri bile bu kaynaktan beslenmektedir.

Netice olarak, bu durum beni, uzun zaman önce Sopranos dizisinin çok ünlü “Pine Barrens” isimli, 9.7 IMDB puanlık bölümüne götürdü.

Sopranos’un o ünlü bölümü; Paulie, Russian ve Chris.

Bu bölümde, karakterlerden Chris ve Paulie, ormanlık bir alanda bir Rus ile kapışıyorlar ve bölümün finalinde bu karakterin akıbeti hakkında bilgi verilmiyordu. Diziyi izlediğim dönemde, ben de Rus’a ne olduğunu merak edip araştırınca senarist ve yaratıcılarının bazı açıklamalarını görmüştüm.

Senarist Terence Winter diyor ki ;

Hepsinden fazla olarak bana en çok sorulan şu. İnsanlar resmen deli oluyorlar : “Rus nereye gitti? Rusa ne oldu?”. Biz şunu diyebilirdik “Eh, kaçıp gitti ve Ruslar ile çete savaşı devam etti.” ya da “Sürünerek ilerledi ve oracıkta ölüp gitti”. Lakin biz bunun belirsiz kalmasını istedik. Bilirsiniz ki, hayattaki her soru cevaplanamıyor.

Yine aynı konu ile ilgili olarak, serinin yaratıcısı olan David Chase’in açıklamaları biraz daha anlayışlı ;

Adamı vurdular. Sonrasında nereye gittiğini kim bilir? Rus herifin tekini  (hikayenin içinde) kim umursuyor? İşte bu Hollywood’un Amerika’ya yaptığı şey. Her küçük detayın bir yere bağlanması mı lazım? Dünya’da hiç gizem kalmadı mı? Dışarıda karanlık bir Dünya var. Bu heriflerin içinde bulundukları da karanlık bir hayat. Bu arada, ben Rusa ne olduğunu biliyorum. Fakat bunu asla söylemem zira cevap pek çok insanı kızdıracaktır

Sonraki yıllarda ısrarla devam edince, David Chase “izciler Rusu buldular, cebinden patronunun numarası çıktı. Patronu da elemanı ameliyat ettirdi” gibi bir açıklama yapıp bir nebze soruları savuşturmuş olsa da verilmiş olan mesaj çok açıktı.

Gizem Duygusu Nerede?

Winter ve Chase’in açıklamaları o dönemde, ciddi anlamda hikaye anlatım teknikleri hakkında düşünmeme neden olmuştur. Yıllar ilerleyip, izleyici, okuyucu, bilgisayar oyuncusu vs yani özetle “hikayeyi tüketen kişiler” (bu noktadan sonra tüketici diye özet geçeceğim), “ne oldu, nasıl bir şey vardı, niye öyle oldu, varlık neydi” gibi sorular ile yazarları yıprattıkça, üreten kişiler için açıklama yapma isteği pekişmeye başladı.

Esasında üreten kişiler (yazar, senarist vs) açısından bakıldığı zaman da bu kabul edilebilir bir durum olabilir. Öyle ya, hikayesine güvenmeyen bir yazar o hikayenin kitap, film, oyun vs gibi mecralarda yayınlanmasına izin  vermez. Ve yazarlığın doğası gereği, eserini olabildiğince çok kişiye aktarma hevesinde olabilirler. Neticede yazmak sanatı, düşüncelerini diğer insanlar ile paylaşmanın bir yolu değil midir?

Konu ile ilgili bir örnek vermek gerekirse, 2018 yılında gösterime giren Stephen King imzalı Castle Rock dizisi oldukça iyi gitmesine rağmen gizemin bir şekilde açıklandığı son bölümünün 7.0 puanı ile ciddi puan kaybetmiştir. Bu noktaya gelene kadar en kötü bölüm puanı 8.1 olurken, en yükseği ise yedinci bölüm 9.1 puanı ile zirve yapmıştı. Bunun sonucunda da dizinin kendi puanı da 7.8’e kadar geriledi. Yani harika bir gizem hikayesi, kendini açığa vurduğu anda ciddi bir kayıp yaşamıştı.

Castle Rock, aldığı rüzgarı iyi kullanamayanlardan…

Açıklanan Gizemler Sorunu

Bu da bizi bir başka konuya getiriyor. Evet tüketici gizemin açıklanmasını talep ediyor ancak bu noktada çok hassas dengeler var.

Tarih boyunca hikaye anlatıcılığı baz alınırsa, gizem yaratmanın zorluklarından bahsedilir. Gizem öykücüleri, bunu başlatmanın da sürdürmenin de zorluğundan bahseder. Gel gelelim bu işin ustaları arasında yer alan Agatha Christie resmen, gizem duygusunu formülize etmiştir. Her kitabında müthiş bir gizem duygusu oluştururken, sonunda açıklama yapmasına rağmen hikaye boyunca parça parça ip uçlarını verir ve okuyucuyu sürekli olarak bir ihtimalden diğerine sürükler. Nihayetinde gizem açıklandığı zaman, okuyucu tüm o ihtimallerin üzerinden geçmiş olur ve katili tahmin etse de finalde “neden ve nasıl” konusunda mutlaka bir şaşkınlığa uğrar.

Agatha Christie’nin formülizasyon sırrı da burada gizlidir. Gizem duygusu yaratılırken tüketiciden her şeyi gizlemek doğru değildir. Zira sadece yazarın bildiği bir “bilinmez”, gizem olarak nitelendirilemez. Gizem, belli oranda ulaşılabilir ve tahmin edilebilir olurken son noktada tüketiciye ufak bir çalım atacak kadar  da esnek ve zeki olmalıdır.

Agatha Christie, ortadan kaybolması ile kendi hayatında bile gizem yaratmışken kurgu eserlerinde nasıl başarısız olabilirdi ki?

Elimizde Bir Lost Örneği Var Değil mi?

Modern dönemin istisnai gizem hikayelerinden Lost, bu konu için mükemmel bir örnek teşkil etmektedir. Yukarıdaki örnekte olduğu gibi dizinin IMDB’de aldığı reaksiyona bir göz atalım. Dizinin kendi puanı 8.4 olurken birinci sezonun hem ilk hem de son bölümleri 9.3 puana sahip. İkinci sezon ise 9.2 ile başlayıp 9.5 puanla sona eriyor. Üçüncü sezon 9.7, dördüncü sezon 9.2, beşinci sezon ise 9.3 puana sahip.

Gel gelelim, son yani altıncı sezona baktığımız zaman bölüm puanlarının ilk defa 7’li rakamlara gerilediğini ve finalin sadece 8.3 puana sahip olduğunu görüyoruz.

Tüm hayal kırıklıklarına rağmen Lost’un modern dönem dizi sektörüne darbe vurmadığını söylemek insafsızlık olacaktır. En kritik yerde biten bölümleri, sezon sonuna doğru gittikçe tırmanan gerilimi ile Lost, ardılları için büyük bir yol açmıştır. Dizi sektörünün günümüzdeki halini almasında önemi bir mihenk taşı olduğunu söylemek gerekiyor.

Sevdik ama olmadı…

Gel gelelim, Lost’un yarattığı gizem gittikçe tırmanmasına rağmen bazı konuların unutulması, aşırı kullanılan flashback sahneleri ile gittikçe puan kaybederken son sezonunda yapılan hatalar ve en büyük gizemin bir oldu bittiye getirilmesi ile tüketicilere bir tatmin vermediği gerçektir. Harika bir gizem öyküsünün, açıklanmaya çalışılırken nasıl berbat edildiğinin en büyük örneği olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Diğer Ünlü Örnekler

Aynı dönemin bir diğer fenomen dizisi Prison Break de iyi bir örnektir. İlk sezon bölümlerinde sıkça görülen 9+ imdb puanları, ikinci sezonda sadece iki adete düşerken, üçüncü sezonunda 9+ puanlı hiç bir bölümü kalmamıştır. Dördüncü bölümde bazı atılımlara rağmen, dizinin hayatının nadide 7 puanlık bölümleri karşımıza çıkar.

Prison Break’de, Lost gibi iyi bir gizem öyküsüdür. Buradaki gizem, hikayenin kendisi de değil sıra dışı karakter ve onların arasındaki başrol olan Michael’in ürettiği çözümlerdir. Bu şekilde bakılırsa dizinin gizem öğesi, Michael başta olmak üzere mahkumlardır. İzleyici sürekli olarak ortaya çıkacak sorunları ve üretilecek çözümlere karşı bir ilgi duymaktadır.

Sizi de unutmadık cicişler

Temel endişesi gizem ve merak duygusu olmasa da yayın hayatı boyunca bir şekilde bu duyguyu aktif tutmuş bir diğer önemli dizi de How I Met Your Mother olmuştur. Öyle ya, dizinin adı “Annenizle Nasıl Tanıştım” olup, giriş sekansında orta yaşlı bir babanın çocuklarına bu hikayeyi anlatması görüldüğü için dizinin epey uzun döneminin her noktasında “işte o Anne” karakterini gözler aramaktadır.

Eğlenceli de bir seyirlik olan How I Met Your Mother’ın ilk sezonunda 8 ve 9’luk çok bölüm olmakla birlikte, “Anne”nin izleyici ile tanıştırıldığı son sezonda iki tane 6’lık, iki tane de 5’lik bölüm olmuştur. Dizinin nihai final yaptığı son bölüm ise 5.6 ile tarihe geçer. Gereksiz uzatılmış tek bölüme benzeyen final sezonu, izleyiciler Anne figürü ile tam bir bağ kuramadıktan sonra yapılan “ama Anne öldü ve sonra Robin’le birlikte oldu” gibi kıvırmalar oturmadı. Bu yüzden de daha mutlu bir “happy ending” final sekansı daha sonradan eklenmişti.

Bir yazarın eserine sonradan farklı bir final eklemesi sizi bilmem ama beni dehşete düşüren bir durum. Fakat How I Met Your Mother’ın da yarattığı gizem duygusu ile baş edemeyenlerden biri olduğunu göstermesi açısından iyi bir örnek olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

Gizem vs Merak?

Gizem olgusunun güdüleyicisi duygunun merak olduğu aşikar. Günümüzde gizem duygusunun arka plana atılması ya da yanlış kullanımından bahsediyorduk. Ancak günümüzde yetersiz kullanılan yegane konu gizem değil bunu oluşturan merak duygusunun yanlış kullanıldığına sıklıkla şahit oluyoruz.

Hype diye de bahsettiğimiz, temelde yutturmaca anlamına gelen fakat büyük beklenti yaratma diye kullanılan bir tabir mevcut. Hype, sosyal medya sayesinde çok fazla karşımıza çıkan bir durum ve sıklıkla eleştirilerin odağında oluyor.

Sitemizde bir tanıtımını yaptığım No Man’s Sky isimli oyun, hype kültürünün ve sonrasında oluşan çöküntünün en güzel örneklerinden biridir. Oyun dünyasında olacağı söylenen kentilyonlarca gezegen, yine oyunda olacağı yönünde imalarda bulunan sayısız özellik, gerçekte oyunun içinde olmayınca Steam tarihinin en büyük iade krizlerinden birine yol açmış ve oyunlar için belirlenen iade kriterlerinin geçici olarak değişmesine yol açmıştı.

Hype Train kesinlikle doğru bir ifade

Benzer şekilde, özellikle de süper kahraman filmlerinde (ki temelde tüm ana akım kültürde denilebilir) film öncesinde öyle bir hype dönüyor ve o kadar fazla teori üretiliyor ki bunları tüketen bir kişinin esas eserle karşılaştığında şaşırma şansı ortadan kalkıyor.

DC’nin yakın dönemde başarısız olma sebepleri çoktur fakat filmlerin hype oranları ve bu uğurda fragmanlarda çok fazla şey gösterilmesinin de bu kötü gidişata etkisi büyüktür.

Henüz gösterime girmeyen Avengers Endgame’i ele alalım. Fragmanlarda pek az şey gösterilmesine rağmen üzerine o kadar fazla teori üretildi ki bunları takip eden birinin filmde yeni bir şey görme şansı oldukça düşmüş durumdadır. Tabi bu durumun, üretenlerin elini de zorlaştırıyor olduğu gerçeği var.

Diziden çok önce Jon Targaryen afişleri üretilmişti bile…

Yine üzerinde sayısız teoriler üretilen Game of Thrones özelinde düşünürsek, George R. Martin bizzat, üretilen teorilerin bazılarının (henüz yazmamış olsa da) isabetli tahminler olduğunu kabul etmek durumunda kalmıştı. Özetle, üreticilerin şu an tüketicilerin akıl edemeyecekleri bir şeyi ortaya koymaları gittikçe zorlaşmaktadır. Zira hakim kültür, merak duygusu ile barınmayı bilmemekte ve tüm boşlukları henüz eser ortaya konulmasa bile doldurma eğilimindedir.

Son Söz

Tüm bunları göz önüne alırsak, iyi bir gizem hikayesi görmenin zorlaştığını kabul etmek gerekiyor. Temelde gizem hikayesi olmayan herhangi bir hikaye, yeterince popüler olursa da kendi tutarlığı içindeki minik gizem parçacıklarını korumayı da başaramıyor.

Popüler kültürün tüketim hızı da, tüketim iştahı da bu minik lezzetli parçalara saldırmaya devam ediyor. Hikaye dinlemek isteyen bir tüketici, her türden hikayeye (ister kitap, sinema ya da oyun olsun fark etmez) artık çok daha rahat ulaşıyor. Fakat hikayenin içindeki en lezzetli kısımlar çoktan traşlanmış ve tadı biraz azaltılmış hale geliyor. Sanırız bilgi çağının sorunu da budur, ortada gerçekten çok fala bilgi dolanıyor!

Bildiğiniz iyi gizem hikayelerini yorumlarda paylaşmayı sakın unutmayın.

Benzer Yazılar

Yorumlar