Sanatta ve Kurguda İnsan Dışı Varlık Motivasyonları
Motivasyonlarda Yazar ve Kurgunun Etkisi
Yüzüklerin Efendisi, popüler anlamda elf temasını günümüz kültürüne yediren temel eserdir. Sayısız oyunda kitapta gördüğümüz elf, ork, cüce, goblin gibi tanımlar Yüzüklerin Efendisi çıkışlıdır. Yüzüklerin Efendisi’nin etkilediği en temel oluşum ise yukarıda da bahsettiğimiz Dungeons & Dragons oyun sistemleri ve üzerine yazılan romanlardır.
Daha önce başka platformda Legolas üzerinden kaleme aldığım şu yazıda da belirttiğim gibi Yüzüklerin Efendisi’ndeki elf teması, insandan çok başka bir şeydir. Legolas ya da diğer elfler hikayede önemli yer alsalar ve gerekli olsalar da yazar, elf temasını mistisizmle iç içe sunmaktadır. Okuyucu için elf belirsizdir. Elfin düşünceleri anlaşılmazdır, elfin anatomisi ve fizyolojisi bile farklıdır ancak nedenleri okuyucuya sunulmaz. Okuyucu tüm bu farklılıkları eserde bulur, boşlukları kendisi doldurur ve elfi, insandan çok farklı yere konumlandırır.
Bununla birlikte yine bir elfi (hatta daha da uç örnek olarak kara elfi) konu alan eser olan Kara Elf serilerinde başrol karakteri Drizzt Do’urden, feci bir şekilde insansıdır. Doğduğu büyüdüğü şehir, ait olduğu kara elf/drow kültürü ne kadar egzotik olursa olsun Drizzt’in motivasyonları okuyucu için hem çok belirgin, hem de çok anlaşılır bir şekilde sunulmuştur. Drizzt önce kendini arar, sonrasında yalnızlıktan kurtulmaya çalışır, sonrasında dostluğun önemini anlar ve dostları için çabalar, nihai olarak yüreğinin çağrısını takip eder. Drizzt karakteri her ne kadar seri boyunca çok iyi bir gelişime sahip olsa da, motivasyonları oldukça insana benzemektedir. Fakat bu tutarsız olduğu anlamına da gelmez. Her ne kadar Yüzüklerin Efendisi’nin edebi değerine sahip olmasa da, Kara Elf serileri de iyi bir fantastik seri olarak yer edinmişlerdir.
Konumuza dönersek bu iki eserdeki elf teması, yazarın tercihinden kaynaklanmaktadır. Yazarın kurgusundan kaynaklı olarak bir farklılık ortaya çıkmıştır.
Arrival’daki zamanı farklı algılayan uzaylı/hektapod ile temelde benzer temaya sahip başka bir uzaylı örneğe geçersek karşımıza Gallifrey gezegeninden Doctor Who çıkar. Bir zaman yolcusudur, daha da ötesinde bir “zaman lordu”dur. Fakat seriler boyunca Doktor’un zamanı normal insandan farklı algıladığına dair pek bir örnek görmek mümkün değildir (an itibarı ile hatırlamadığım istisna sahneler var ise belirtiniz). Doktor’un motivasyonları son derece insancıldır. Hatta çoğu durumda, yanındaki Dünyalı insanlardan bile daha ideal insan motivasyonlarına sahiptir.
Supergod’un en güçlü varlığı Krishna, insanlığı kurtarmanın yolunun insan nüfusunu azaltmaktan geçtiğini düşünürken, DC’nin güçlü varlığı Superman insani erdemlerde doruk noktasıdır.
Bu uçlardaki örnekler, her iki kurgunun da iyi olduğu su götürmez durumları işaret eder. Her ne kadar verdiğim ilk örnekleri daha çok takdir ediyor olsam da ikinci örneklerin de bir o kadar saygıdeğer olduğu gerçeğini değiştirmez. İnsan dışı varlıkların motivasyonlarının insansı olduğu kurguların sayısı çok fazla olduğu için, içlerindeki iyi ve kültüre damga vuran eserlerin sayısı da fazladır. Bu da sıradan tüketici için, yazının başında verdiğimiz eleştirilerin sayısını arttırır.
Konu Üzerine Bazı Kurgusal Olmayan Araştırma ve Örnekler
Çok uzaya gitmeye gerek görmeden, en hakim olduğumuz iki kültür üzerinden örnekleme verirsek meramımızı daha iyi anlatabiliriz: Türkiye’de cinsel içerikli saldırıların ve suçların sayısı, ABD’ne göre çok daha fazladır. Fakat suçluların cezalandırıldığı/ıslah edildiği kurumlarda (hapishane ya da ıslahevi gibi) olan cinsel saldırıların sayısı tam zıt yönde orantılıdır.
Bu tek başına iki kültür arasında, çok derinleşmiş bir kültür farkını ortaya koyar. Kısacası belki bizler ABD kültürüne aşina olabilir, ancak çoğu ABD vatandaşı bizim bazı kültürel eserlerimizi anlayamayabilir. Benzer şekilde ırkçılık, ABD kültürüne çok derinden işlemiş bir olgudur. Türk kültüründe ise ırkçılık örneğine pek rastlanmaz. Var olan en temel ırkçılık örnekleri son 30 yıl içinde terör örgütü gölgesinde gelişen ayrımcılıktır. Fakat bu bile ABD’deki siyah/beyaz ayrımı kadar ne derindir, ne de çözülemezdir.
Konuyu bağlamak adına kendimden çok basit bir örnek vereyim, ABD vatandaşı olan bir arkadaşım yeni bir çanta aldığımda, eski çantamı neden çöpe atmadığımı bir türlü anlayamamıştı. İçinden geldiği tüketim toplumunda, yerine yenisi alınmış bir eşyanın yeri çöplüktür. Bizim kültürümüzde ise eski bir eşya için farklı kullanım alanları olabilir. Bir şey sadece eskidi diye çöpe atılmaz! Ben arkadaşımı anlayabilirken, kendisi beni anlayamıyordu.
Yapay Zeka Hakkında Anekdot
Konumuzdan çok sapmadan, insan dışı motivasyon örneklerine dönelim. Çok yakın zamanda okuduğum evrim ağacı sitesindeki Tim Urban’a ait çeviri makale serisi “Yapay Zekanın Devrimi”nde konumuzdan sıklıkla bahsedilmektedir. Okumanızı kesinlikle tavsiye ettiğim yazı dizisinin temelinde, yapay zekayı (daha doğrusu yapay süper zekayı) anlamaktan ne kadar uzak olabileceğimiz fikri yatmaktadır.
Yazı dizisinde bahsedilen Turry isimli, sadece insan el yazısını taklit etmek ve yazmak için üretilmiş yapay zeka ve robot kola ait olan hikaye konumuz için harika bir örnektir. Turry’nin yaratılış amacı “Müşterilerimizi seviyoruz. Robotica.” yazmaktır. Daha gerçekçi bir el yazısı yazabilmesi amacıyla Turry, öğrenen bir algoritmaya sahiptir. Bir zaman sonra bu görevi daha iyi yapmaya başlar ve yaratıcıları zaman zaman kendisini nasıl ileriye taşıyacağı konusunda Turry ile konuşurlar.
Nihayetinde Turry, gerçek insan yazışmaları görmek için internete bağlanmayı ister. Turry sadece bir saatliğine internete bağlanır ve bundan saatler sonra Dünya’daki tüm insanlık yok olur. Turry internete bağlanana kadar zekasını akıl almaz şekilde geliştirmiştir ve Dünya’daki tüm organik ve inorganik materyali sadece bu yazıyı sürekli olarak yazabilecek şekilde kullanabileceği bir ortamı kendisine yaratmaya başlar. Tüm insanları kendisine engel görerek öldürür, önce Dünya gezegenini kendisine enerji ve materyal olarak kullanır. Sonradan Güneş sistemine yayılacak sistemler geliştirir ve nihai olarak tüm Galaksiye yayılır.
Ürkütücü ve aşırı uç bir senaryo olarak gelebilir fakat konumuz o değil. Konumuz insan dışı varlıkların, akıl bile edemeyeceğimiz motivasyonlara sahip olabileceği gerçeğidir. Aynı makaledeki bir diğer örnekte, sadece pi sayısının sıradaki basamaklarını hesaplamakla görevli bir yapay zekanın bir yapay süper zekaya dönüşüp, tüm Dünya’yı veri depolayabileceği bir databank olarak kullanabileceği, bu kapsamda tüm organik yaşama son verebilecek potansiyeli sergileyebileceğidir.
Bu motivasyonlar, bizim ahlaki iyi/kötü skalamızdan bağımsızdır. İnsan dışı varlık, ahlaki yönelimlerin ötesinde olabilir. Bu noktada çok daha zeki ya da aptal olmasının önemi yoktur. Önemli olan nokta insan gibi düşünmeyebileceği gerçeğidir. Bir yapay süper zekada ahlak aramak, bir sümüklüböcekte ahlak aramaktan farksızdır. Temelde bizden daha az zeki olanın motivasyonlarını belki anlarken (ye, üre, hayatta kal, genetik materyalini sonraki jenerasyonlara aktar) daha zeki olanı anlamak daha da güçleşebilir.
Kurgu, Bazen Görünenden Fazlasıdır
En baştaki Yüzüklerin Efendisi’ndeki “Neden yüzüğü kartallarla atmadılar?” konusuna geri dönelim. Sıradan tüketici için kartallar çağırınca gelen, her yere uçan figürlerdir. Fakat Yüzüklerin Efendisi, gerçekten harika bir kurgudur. Merry ve Pippin’in hikayede bulunması, Sauron’un yüzüğü taşıyan hobbitin Gondor ve Rohan civarında olduğuna inandırır. Sauron için Merry ile Pippin, Frodo ile Sam’den farksızdır. Okuyucu için bunlar farklı karakterler olsa da Sauron için öyle değildir.
Yine kurguda, Frodo’nun son düzlükte Hüküm Dağı’na yaklaştığı yerlerde, sadece Frodo ve Sam yüzüğü atabilsinler diye Gondor ve Rohan’ın son kalan askerleri Mordor’a umutsuz bir saldırı düzenlerler. Bu saldırının tek amacı Sauron’un gözünün Mordor’un içlerini araştırmaktan çok dikkatini dışarıdan gelen düşmanlara vermesini sağlamaktır.
Kartallar, iki tane hobbitten çok daha açık hedef teşkil ederler. Kartallarla gitmek gerçekten de başarı şansı yüksek bir ihtimaldir ve çok daha kısa süreceği kesindir. Ancak başarısızlık şansı da bir o kadar yüksektir. Kartallarla Mordor’a hızla varırsınız ancak Mordor’a girdiğiniz anda Sauron sizi fark eder. Kanatlı Nazguller olaya müdahil olur. Onları atlatsanız bile Hüküm Dağı’na giriş olabilecek her yer ağzına kadar orkla doldurulur. Oraya uçarak hızlıca gitmeniz, dağın içine giremedikten sonra anlam taşımaz.
Tabi bizim konumuz için en önemli noktaya dönersek, kimse kartalların fikrini neden sormuyor? Yani gerçekten, yardımcı olmak bir yana, bu işin tüm sorumluluğunu üzerine almaya kartallar gönüllü olmayabilir?
Dedim ya, kurgu bazen görünenden fazlasıdır. Orta Dünya’nın kartalları, tanrı Manwe’nin varlıklarıdır. Manwe temelde, orta dünyaya ve ölümlülerin işlerine minimum müdahalede bulunmaya çalışan kudretli bir varlıktır. Gandalf gibi bir elçiyi bizzat göndermiş olması bile onun için yeterlidir. Kartallarını da bu sorunu çözmek için göndermesi anlamsızdır. Zira daha önce elflerin meselelerine müdahil olmaya çalıştığında elem verici sonuçlar ortaya çıkmıştı. Manwe ve diğer tanrıların (Valar) insanların olaylarına müdahil olmamaya çalışmaları, kendi motivasyonları içinde mantıklıdır. Benzer durum elflerde de bir noktaya kadar geçerlidir.
Bu yüzden kurgunun detayına hakim olan kişi tüm bunları bilir ve anlar. Bilmeyen kişi soruları sorar, kendince bazı haklı sonuçlara ulaşır. Fakat kendince haklı olması, davasında haklı olduğu sonucunu da doğurmaz.
Örnekler, Daha Çok Örnekler
Yine yukarıda rol yapma oyunlarından bahsetmiştim. Oyuncuların gittiği handaki köylü garsonlar “Kardeşim arkamızdan sürüler halinde orklar geliyor!” dese bile “He ya öyledir.” deyip geçebilir. Fakat tanrısal zekaya sahip, boyut dışı bir varlık sözcükleri söyleme şeklinden bile gizlediğiniz anlamları çıkarabilir.
Marvel evrenindeki Galactus, görece vasat karakterize edilse de konuya net bir örnek oluşturur. Galactus yaşam olan gezegenlerdeki enerjiyi alır ve kullanır. Bunu yaparken içindeki varlıklara karşı husumet beslemez. Sizin bir marulu yerken, maruldaki hücrelere karşı bir hissiyatınız olmaması ile eşdeğer bir durumdur. Maruldaki hücrelerin akılsız olması bu noktada yanlış bir önermedir. Zira Galactus ile sıradan bir insan arasındaki fark, sıradan bir insanla marulun hücresi arasındaki farktan çok daha büyüktür.
Fakat Reed Richards gibi istisna zekaya sahip bir insan, Galactus’u ikna edebilir. Galactus “Gezegeninizi rahat bırakacağım” dediğinde de yalan söylemek için nedeni yoktur. Bu tür zekaya ve kudrete sahip bir varlık, insanlara yalan söylemez. Bu Galactus için, tıpkı sizin bir marulu kandırmaya çalışmanız gibi anlamsızdır.
Kurgudan gerçeğe (en azından gerçek olabileceği düşünülen bir kurguya) geçiş yapalım. Aşağıdaki videoda Neil de Grasse Tyson, insan ile maymun DNA’sı arasında yüzde bir oranında fark olduğundan bahsediyor. Fakat aradaki zeka farkı eşsizdir. Üzerine şunu soruyor, ya aramızda yüzde bir fark olan daha zeki bir ırk olsa? Ya bu ırkla aramızdaki fark yüzde birden fazla olsa? Bizim aşamadığımız matematik problemlerini çocuklarına anaokulunda çözdüren bir ırk olamaz mı?
Tyson bu rahatsız edici soruları çok eğlenceli bir şekilde soruyor. Meraklıları için buraya bırakalım:
Tüm bunların ışığında, daha fazla kurgusal karakteri, hele ki insan değilerse eleştirmeye devam etmek için nedenimiz var mı? Sizler konu hakkında ne düşünüyorsunuz?