Noel, Hanukkah, Yılbaşı ya da Kış Dönümü: Yule’un Kökeni
Neden 25 Aralık?
Nedeni burçlar desem inanır mısınız? Burçları bir anlığına günlük gazete yorumu veya karşı cinsle muhabbet açma girişimi değil, Zodyak çarkı olarak düşünün. Zodyak çarkı neyi anlatır? Güneş ve insanlığın keşfettiği 12 büyük takımyıldızının ilişkisini. Bu gerçekten çok uzun, detaylı ve karmaşık bir konu, hani kassam 10 yazı çıkarmam hiç zor değil. O yüzden izninizle Zeitgeist diline dönerek anlatayım;
Zodyak çarkının ortasına bakın. Çark, güneşin bu 12 (13 konusuna şimdi hiç takılmayalım) takımyıldızı arasındaki döngüsünü temsil eder. Bu çarkta güneşin ve yıldızların hareket halinde olduğu varsayılır; aynı zamanda 12 ayı ve mevsimleri, mevsim dönümlerini ve ekinoksları da sembolize eder. Antik toplumlar, Devinim Yılı‘nın ne olduğunu biliyorlardı. Yani 12 burcu kapsayan bir ekinoks döngüsünün, 25.800 yılda tamamlandığını keşfetmişlerdi. Bu sayı kabaca 12’ye bölündüğünde, 2150 yıla denk gelir. Yani bahar ekinoksu, her 2150 yılda bir farklı bir burca denk gelir. Bu 2150 yıllık sürece Astrolojik Çağ adı verilir. Ancak bu çağlarda zodyak çarkı zaman ilerledikçe tersine hareket eder, bunun nedeni dünyanın ekseninin 23 derece eğik olmasıdır. Şu an içinde bulunduğumuz Balık çağı, M.S. 1. yüzyılda başladı ve 2150’de Kova Çağı’na gireceğiz. Sizce tesadüf mü?
Eski insanlar, zamanla hareketlerini gözlemledikleri 12 takımyıldızına çeşitli kişilikler ya da kavramlar yüklemişler, hatta aralarında belli ilişkiler olduğuna inanmışlardır. Çocukluğunuzu hatırlayın, siz de oyuncaklarınıza aynı şeyi yapmaz mıydınız? İlk çağları insanın çocukluğu olarak düşünün. Üstelik mevsimlerin dünyadaki her varlığı etkilediğini görmüşler; hayvanların çiftleşme veya bitkilerin filizlenme zamanı gibi. Yıldızlara atfedilen bu kişilikler, halkların içinde yaşadıkları iklim ve doğa olaylarıyla şekillenmiş, mitler, panteonlar ve söylenceleri oluşturmuştur. Mesela Başak burcu hasat zamanıdır, Kova su getiren, yani yağmurların arttığı mevsimdir. Güneş ise bunların hepsinde kilit bir rol oynar, çünkü ebedi hayat kaynağıdır. Mitolojilerdeki tüm güneş tanrılarının bir de düşmanı vardır; genellikle gece ve karanlığı sembolize ederler. Horus ve Set gibi. Ya da her sabah arabasıyla ufukta belirip geceye karşı zafer kazanan Helios gibi.
Helios’un sadece bir kolunu temsil ettiği “Yenilmeyen ve muktedir güneş”, Roma kültüründe Sol Invictus’a dönüşmüştür. Sol Invictus, kökeni Suriye olan bir güneş tanrısıdır. Gündüz ve gece, aydınlığa karşı karanlık, iyiliğe karşı kötülük gibi kavramlar insanoğlu kadar eskidir. Çünkü insan, evrimi itibariyle bir gündüz yaratığıdır ve geceden korkar. Buna mukabil, insanların Stonehenge gibi aslında dev birer takvim olan dayanıklı taş yapılar inşa etmeleri ve ibadetlerini buralarda yapmaları doğaldır. Bu adetler, insanlığın var oluşuna hitap ettiği için sonraki dönemlerin liderleri risk almayarak, kendilerini ya da düşmanlarını bu temel zıtlaşmayla özdeşleştirmişlerdir.
Özetle 25 Aralık’ta doğan sadece İsa değildir. Hatta doğumu sonradan 25 Aralık’a çekilen tanrısal figür listesi epey kalabalıktır. Tesadüfe bakın ki hepsi de kuzey yarımkürede doğmuştur. Din ya da değişik toplum düzeni getirenlerin özelliklerine baktığımızda, bir bakire tarafından doğurulma, doğarken doğudaki bir yıldızdan destek alma, üç büyücü kral tarafından bulunarak dünyaya duyurulma, 12 yaşında mucizeler gerçekleştirme, çobanlık yapma, 30 yaşında vaftiz edilme ve ihanet yoluyla öldürülüp 3 gün sonra dirilme gibi ortak öğelerin var olduğunu görüyoruz. Bu motifler Eski Mısır veya Frigya’dan tutun Hindistan’a kadar gidiyor. Bunlardan özellikle Mithra, yine en az 10 yazı dolduracak kadar zengin bir kültüre sahiptir. Ancak en ünlüleri şüphesiz İsa’dır.
21 Haziran’dan 21 Aralık’a kadar günler kısalır ve soğur. Kuzey yarımküreden bakıldığında güneş gitgide güneye doğru inerek küçülüyormuş gibi gözükür. Yani bu, yavaş yavaş yaklaşan ölümdür. 21 Aralık’ı 22 Aralık’a bağlayan gece, ölümün gerçekleştiği en uzun karanlıktır. 22-23-24 Aralık’ta, yani üç gün boyunca yine kuzey yarımküreden izlendiği kadarıyla güneş güneye inmeyi keser ve 25 Aralık’ta yeniden yükselmeye ve günler uzamaya başlar. Yani, üç gün haraketsiz (ölü) kaldıktan sonra “yeniden doğum” (resurrection) gerçekleşir. 21 Aralık’ın sembolünün çark olmasının nedeni de budur. Yule, bize hiç bitmeyen yaşam ve ölüm döngüsünü anlatır. Yaşlı ölür, genç gelir. Aslında hepsi aynıdır. Yaşlı ve yorgun Noel Baba’yla ifade edilen eski yıl, yanında yeni doğmuş bir bebek olarak tasvir edilen yeni yıla dönüşür.
Yani Sürekli Güneşe Tapıyoruz?
Tam değil. Daha çok taptıklarımızı ya da tapmak istediklerimizi güneşle özdeşleştiriyoruz diyelim. Çok sevilen ve takip edilen liderlerin güneşle özdeşleştirilmesi sırf dinlerde olan bir şey değil. Hangi ülkede büyük bir yönetici çıkmıştır, ona hitap şeklinde ya da takılan isimlerde güneşi bulabilirsiniz. 1. Elizabeth, 14. Louis verebileceğim en net örnekler. Mustafa Kemal Atatürk de bunlara dahil. Bugün insan ırkı çok geliştiğini düşünebilir. Ama kökenlerimiz baki. Aslında yaptığımız şey, hayatımızı daha iyi hale getirdiğini düşündüğümüz kişileri bize hayat veren en önemli öğeyle birleştirmek.
Teknolojik oyuncaklarımızla çok eğleniyor olabiliriz, onlara sahip olmak için zamanımızın büyük çoğunluğunda yasal kölelik yaptığımız kısmı es geçilirse yani. İnsan ömrü ortalama yetmiş yıl ve son altı bin yıldır anatomimizde çok ciddi bir değişiklik yok. Dünyanın kanunları ise, bundan çok daha uzun süredir aynı. Biz bu dünyanın çocuklarıyız. Burada doğduk ve şekillendik. Onun mekaniklerini yaşantımıza ve ruhaniyetimize yansıtmamız kadar doğal bir şey olamaz. Günlük hayatımıza fazla odaklanarak aslımızı unutmak ya da umursamamak, büyük bir kusurumuz. Aslında ne kadar benzediğimizi fark etsek sanki çok daha barışık ve mutlu olacağız. Bu konuda söz bitmez, onun için sadede gelelim.
Popüler kültüre girişi Da Vinci Code ile olmuş olabilir, ama çoğumuz Hristiyanlığın pek çok adetinin eski Pagan kültürlerinden geldiğini biliyoruz. Bunun birincil nedeni de 325 yılında “Artık şu dinleri bir birleştirelim.” diyen Roma İmparatoru Constantine’dir.
Ah O Constantine, Hep O Constantine!
Hristiyanlığın önündeki hiçbir engeli tanımayarak yayılışı, binlerce yıllık eski adetler ve ibadetlerle çarpışıyordu. İnanç bakımından tam bir kaos ortamı hakimdi. Daha kötüsü, Hristiyanlığın kökeninin Roma’nın tercih ettiğinden çok daha basit olmasıydı. Constantine, her zeki yönetici gibi önündeki durumu akıllıca değerlendirdi; bu basitliği avantaj haline getirebileceği bir çözüm buldu; Hristiyanlığın sade hikayelerinin altını Pagan gelenekleri ile dolduracaktı. Constantine akıllı ve tam kurt tüccar kafasında bir adamdı, köylülerin elinden bayramlarını asla almaması gerektiğini biliyordu. Dolayısıyla, 325’te gerçekleştirilen Birinci Nicaea Konsili’nde (First Council of Nicaea), her bölgeyi temsil eden piskoposlarla pazarlığa oturdu ve İsa’nın bir insan değil, tanrıdan gelme bir varlık olduğuna karar verdirdi. İsa’nın doğum tarihi, ışığı simgeleyen tanrılarla aynı gösterildi. İncil yeniden yazıldı, adetler sulandırılıp karıştırılarak, herkesi mutlu edecek bir din yaratıldı.
İncil’de daha sonradan pek çok değişiklik yapılmış olsa da (Özellikle Kral James versiyonu), bu konseyden çıkan kararların oluşturduğu din, büyük ölçüde bugün bildiğimiz Hristiyanlığın temelidir. Üstelik tamamen insan derlemesidir. Ne Constantine’ymiş hakikaten arkadaş. Ama akıllı adam, kabul etmek lazım.
Bence işin komik yanı, bu anlaşmanın Türkiye’de imzalanmış olmasıdır. Nicaea , bir su perisi efsanesinden gelme olup İznik’in eski adıdır. Dünyanın ironisi güvenli bir yerden seyredildiğinde çok eğlenceli gerçekten. Yeterince eğlenceli gelmediyse, dahasını da söyleyeyim. Bugün Amerikalılar Noel’i Thanksgiving yani Şükran Günü’nden itibaren başlayan bir yemek ve tüketim şenliği olarak görüyor. Noel’de doğumunu kutladıkları adam, onlara dünyevi varlığın hiçbir şey ifade etmediğini öğütlemiş olmasına rağmen hem de.
Bugün, biz tam ortasında yaşadığımız için başka bir dinin fanatiklerinden şikayetçi olabiliriz, ancak inanın ki tek trajedi bizimki değil. “Açları doyurursanız, beni doyurursunuz.” diyen İsa’nın doğduğu söylenen Beytüllahim’in sokaklarında bugün kaç aç vardır? Özellikle de Filistin’de olduğu var sayılırsa.