Pan’ın Labirenti : Masallardan Gelen Sembolizm

Ziyafet sofrasında yemek yemenin yasak olması bir nevi nefis sınavı olarak görülebilir ancak iş biraz daha derin. Periler diyarında yiyecek ya da içecek tüketmemek gerekmesi kuralı çok eskiye dayanır. Masal diyarında yemek yiyen kişi, onlara karışır (bizde cinlere karışmak gibi düşünün) ve orada hapis kalır. del Toro, bize bu eski kuralı sosyal mesajlarla sarıp sarmalayarak sunuyor; sofra bir gece önceki Yüzbaşı Vidal’ın kurmuş olduğuna çok benziyor ve onun oturduğu yerde Pale Man var. Uykusunda nöbet tutuyor. Kurallara uymayanları cezalandırıyor. Önündeki tabakta duran gözlerini, ancak itaatsizlik edildiğinde kullanabiliyor.

Ama gel de yeme şimdi.

Ama gel de yeme şimdi.

Pale Man, Yüzbaşı Vidal’ın kişiliğinin en tehlikeli ve insanlık dışı yanını simgeliyor. Birincisi, önünde şahane bir sofra varken hiçbir yemeğe dokunmayıp çocuk yiyor. Faşist yönetimler hep böyle değil midir? Bütün zenginliği toplamışlardır, hepsi önlerindedir ama sınırsız bir nefretle saldırmaya devam eder ve özellikle çocukları, gençleri katletmekten zevk duyarlar. Bu, psikolojide Kronos Sendromu ya da Korkusu olarak adlandırılır; yaşlı erkekler, gençlerin ellerinden otoritelerini almalarından korktukları için şiddete başvururlar ve bindikleri dalı keserek soylarını yok ederler. Mitolojide Kronos, kendi çocuklarını yiyen bir tanrıdır ve zamanı temsil eder. Faşist iktidarın sembolü Vidal’ı da sık sık elinde saatle görürüz. Görevin başında kum saatinin çok hızlı dolmaya başlayarak Ofelia’nın ödünü koparması da buna bir atıf sayılabilir.

Başka bir konu ise, Pale Man’in oturduğu salondaki fresklerin ve mimarinin bir kiliseninkine çok benzemesi. Katolik kökenlerin çok güçlü olduğu İspanya’da, faşist iktidarın yaptığını bir zamanlar dinin gerçekleştirdiğini söylemek için güzel bir yol. Dikkat çekici nokta, odada çocukların en ufak bir organik kalıntısının, kemiklerinin dahi bulunmaması. Sadece eski, fakir olduğu besbelli çocukların elbiselerinden oluşan bir yığın görüyor Ofelia. Yani Pale Man çocuk eti seven, ebeveynlerin “Bak uslu durmazsan seni ona veririm!” şeklinde azgın veletleri korkuttukları sıradan bir masal canavarı değil. İnsanlıkla hiçbir ilgisi yok. Her şeyi acımasızca tüketmesiyle bize yine Kronos’u hatırlatıyor.

The Pale Man.

The Pale Man.

Ofelia’nın görkemli sofradaki onca yiyecek arasından iki üzüm tanesi seçmiş olması garip gelebilir, ancak anlamı büyük. O savaş ve yokluk döneminde öyle bir sofra her çocuğa cazip gelir, ama üzüm çok pahalı bir meyve olduğu için zenginlik simgesidir (Benzer bir kullanımı, From Hell’de katilin peşinde olduğu fahişeyi üzüm vererek istediği yere çekmesidir). Ayrıca pek çok kültürde hayat anlamına da (Dionysos’u hatırlayın) gelir. Ofelia iki üzüm tanesi yer. İtaatsizlik nedeniyle uyanan Pale Man ise, bunun karşılığında küçük kıza yardım eden iki küçük perinin başlarını kopararak yer; hayata karşı hayat. Pale Man’in gözlerinin el ayalarında olması da boşuna değildir. Sadece somut şeyleri görebilir ya da dokunabilir. Maddiyat, sadece nefsinize söz geçiremediğinizde size zarar verebilir.

Açgözlülüğünün kurbanı olan Ofelia oradan kurtulur kurtulmasına, ama kural ihlali yanına kar kalmaz. Nefsine yenik düştüğü yani sıradan bir insan gibi davrandığı için, Pan tarafından insanoğlunun en büyük korkusuya tehdit edilir; “Artık asla aramıza dönemeyeceksin. Ruhun ebediyen insanlarla kalacak. Sıradan bir insan gibi yaşlanarak öleceksin! Ve senin anılarınla birlikte, biz de kaybolacağız…”  Maddiyata düşkün kişiler asla ölümsüz olamaz.

Yorumlar