Pan’ın Labirenti : Masallardan Gelen Sembolizm

Gerçeklik tam bu noktada ayrılır; başlangıç ve bitişi görürüz. Bir tarafta soğuk taşın üzerinde ölmekte olan sıradan bir küçük kız vardır. Diğer tarafta ise, görkemli bir sarayda şahane elbiselerine şaşkınlıkla bakan, en büyük isteğine kavuşarak prenses olan küçük bir kız. Onu bulan Mercedes, kollarında ölmekte olan Ofelia’ya son ninnisini söyler. O sırada siz de ağlamaktan helak olursunuz (en azından ben olmuştum). Savaşlarda ölen her çocuğa bu hediyeyi verebilme imkanımız olsaydı, sizce hangisini tercih ederlerdi? Yaşamayı mı, yoksa ölerek kendi cennetlerine gitmeyi mi? Seçme şanslarının olmaması kadar acı bir şey var mı? Her biri küçük bir prens ya da prensesten daha mı az değerli?

Çakışan İki Ayrı Dünya mı, Yoksa Tek Bir Dünyadaki Zıtlıklar mı?

Şunu söylemem gerekiyor ki, Guillermo del Toro bu filmi çekerken en az Carmen kadar sıkıntı çekmiş, stresten neredeyse 20 kilo kaybetmiş. Arzusu için ölmeyi hepimizden iyi anlayacağından şüphem yok. Yine bir sürü yabancı yorum sitesinde Pan’ın Labirenti’ni, Narnia’ya benzetenler olmuş ki, artık gerçekten canım acıyor. Narnia kaçış edebiyatıdır şüphesiz, ama oradaki çocuklar dolaptan geçerek gerçek bir diyara giderler.

Narnia demekten, bu küçük ama şık Oz Büyücüsü göndermesini herkes atlamış.

Narnia demekten, bu küçük ama şık Oz Büyücüsü göndermesini herkes atlamış.

Narnia dünyası, seyircinin kafasında gerçek ya da hayal olduğuna dair hiçbir soru bırakmaz. Aksine, zamanında yanlışlıkla oraya düşmüş İspanyol denizciler gibi başka insanlarla da karşılaşırlar. Narnia’daki kendini feda etme ögesi İncil kaynaklıdır. İyiliği ya da kötülüğü temsil eden kavramlar nadiren sorgulanır, sorgulansa da bunlar Pan’ın Labirenti’nde olduğu kadar sarmaş dolaş değildir. En önemlisi, Narnia’da yıllar geçmişken bunun gerçek dünyayı hiç etkilememesidir. Oysa yukarıda da söylediğim gibi Pan’ın Labirenti’nde saatin işleyişi iki taraf için önemlidir ve eşzamanlıdır.

Pek çok insan Pan’ın Labirenti’ni karşıtlıkların filmi olarak görmüş. Katılmıyorum. Bu film, olsa olsa tezatların nasıl birbirini var ettiğini anlatan bir yapım bence. Gece ve gündüzün anlatımı gibi; insan hayal kurmazsa onu gerçeklere taşıyamaz, hayallerin kökeni ise gerçeklerdir; bize karşıt gelen kavramlar Yin ve Yang gibi sürekli birbirlerinin içinde dönerler.

Her insanın hayatı boyunca yüzleşmek zorunda kaldığı en büyük gerçek bir gün öleceğidir; rüya ve hikayelerimizi ateşleyen yegane şey budur. İnsan ırkının en büyük umudu, sahip olduğu yaşamla tatmin olabileceği bir hikaye yaratarak kendi karanlığıyla barışmaktır ve bunu yapmasının en belirgin yolu kendini başarmaktır. Kendi ölümüyle yüzleşip barıştığında, kan dökmenin başvurabileceği en kolay yol olduğunu anlayabilecek ve bir daha kimseyi öldürmeye tenezzül etmeyecektir. Bunu yapabilen kahraman, üst insan seviyesine varacaktır. Yani hiçbir acının ve kederin olmadığı ütopik bir krallığa layık olacaktır.

panslabyrinth_12

Yerdeki sembole dikkat edin; buna yani iç içe geçmiş aynı çapa sahip dairelere vesica piscis denir. Bir matematik sembolüdür. Burada uzatılmış haliyle yine kadın cinsel organı ve başka bir diyara açılan bir kapı gibi kullanılmış, sembolize ettiği şey de yeniden doğum. Pek çok kilise mimarisinde Vesica Piscis sembolünü görebilirsiniz, Masonlar başta olmak üzere pek çok okült örgüt tarafından mühür olarak kullanılmış bir geometrik şekildir.

Tıpkı Ofelia’nın hikayesinde olduğu gibi, ölmeden yeniden doğuş gerçekleşmez, başkalarının hikayelerine ilham olabilecek gerçek kahramanların doğması için, kendi fiziksel bedenlerinin yok olması gerekir. Ofelia zamanı yener, çünkü artık ölümlü bir insan değil, hikayedir. Hiçbir fikir ve ideal, canlı bedenlerde uzun süre yaşayamaz. Bedenler gittiğinde fikirler ölümsüzleşir, onlardan alınan ilhamla da yeni kahramanlar doğar. İnsanoğlu varoluşu boyunca hayallerini gerçekleştirebilmenin en kolay yolunu hasımlarını yok etmek olarak görmüştür ve görmeye devam edecektir. Bu da yeni acılar, hikayeler ve kahramanlar yaratacaktır. Bu evrensel döngüdür ve hepimizin gerçeğidir, hayalimiz ise ona ufacık da olsa bir katkıda bulunabilmektir. Ofelia prenses olmuş mudur? Hayal ya da gerçek, bu hikayeye hangi açıdan baktığınıza bağlıdır ve hayatta herkes kendi gerçeğini görür; birinin gerçeği başkasının hayali ya da tam tersi olabilir. Çağımızın en ünlü hikaye anlatıcılarından J.K. Rowling’in dediği gibi; “Elbette ki her şey kafanın içinde, ama bu neden gerçek olmadığı anlamına gelsin ki?”

Hem, kim demiş peri masalları gerçekleri anlatmaz diye? Bal gibi anlatır. Hem de insanın en temel, en yalın gerçeğini hiç yalansız anlatır. Masalları okursanız göreceksiniz ki, gerçeklerle sorunu olanlar periler değil, daima insanlardır. Eğer ne demek istediğimi anlamadıysanız, size söyleyeceğim tek kelime Rumplestilstskin’dir. Keyifli seyirler dilerim.

Yorumlar