Tarihten İlginç Karakterler: Jean d’Arc
Jean d’Arc , peygamber, kahraman ve Fransız vatanseverliğinin azizesi… Ülkenin zaferi, hem başarısı, hem de aynı zamanda yüz karasıdır. Melek, köylü kızı ve savaşçı… Bunların yanı sıra da askerlerin bayrağı, zafer arması olmaya lâyık bir kişidir.
Lamartine’in bu sözlerle tarif ettiği Jean d’arc yaşadığı dönemde tarihi şekillendirmiştir. Kendisinin gerek “tanrısal duyumları” gerekse Fransız ordusunu yönetmesi ile pek çok “World of Darkness ” oyununda kullanılabileceğine inanıyorum. Bu yüzden bu ilginç kadından ve yaşadığı dönem Fransa’sından kısaca bahsetmek istiyorum.
Jean d’arc 1412 yılında Fransa Meuse’deki Doremy köyündeki çiftlik sahiplerinden birinin kızı olarak doğdu. Beş çocuklu bir ailenin ortanca çocuğu idi. Kendisi ailesinin sahip oldukları sürülerin güdülmesinde yardımcı olan, dindar bir çocuktu. Henüz on iki yaşında Tanrı’nın sesini duyduğunu ve evlenmeyip kutsal bir yaşam süreceğini söylemeye başlamıştı. Sonraki yıllarda da sürekli kulağına gelen gaip seslerden ve görüntülerden bahsediyordu. En sonunda Yüzyıl Savaşları sırasında çok yıpranmış ve neredeyse İngiliz egemenliğine girmek üzere olan Fransa’yı kurtarma görevinin kendisine verildiğine inanmaya başladı. Ona göre bu görev ona St. Catherine, St. Margearet ve St. Micheal tarafından verilmişti. Ülkeyi kurtarmalı ve gerçek hükümdara Rheims Katedralinde taç giydirmeliydi. Elbette ki köyündeki insanlar ve ailesi onun bu düşüncelerini ulaşılmaz ve çılgınca buluyorlardı. Ancak Jean kendisine verilen bu kutsal görevi yerine getirmek için on altı yaşında harekete geçti.
Öncelikle, bölgelerinin yönetici olan Robert de Baudricourt’un şatosuna giderek kendisine bu görevde eşlik edecek bir yardımcı vermesini istedi. Basit bir asker ve yönetici olan Robert, böylesi bir görevin basit bir köylü kızına verilemeyeceğini düşünüyordu. Bu sebeple genç kıza böyle şeylerle uğraşmamasını, bunun zararlı olabileceğini salık vererek köyüne geri gönderdi. Ancak bu henüz on altı yaşındaki Jean’ı yıldırmaya yetmedi, kendisine verilen kutsal göreve ve bunun gerçekliğine yürekten inanıyordu. 1429 yılında Robert de Baudricourt’un yanına tekrar gitti ve bu defa onu ve etrafındakileri etkilemeye başarmıştı. Bu sayede yanına altı asker verilen Jean erkek kılığında Chinon’a doğru yola çıktı.
Vienne nehri kıyısında bulunan Chinon kasabasında eski bir şatoda Fransa veliahtlarından biri olan Charles ikamet ediyordu. Charles pek sevilmeyen bir veliahttı ve hatta meşru olup olmadığı üzerine çeşitli söylentiler vardı. Bu esnada Fransa’ya karşı pek çok zafer kazanmış İngiliz kralı V. Henry’nin oğlu kendini Fransa kralı ilan etmişti. Halk tarafından kabul edilebilmek için St. Remy’nin kutsal yağı ile yağlanması gerekiyordu. Ülkedeki genel durum böyle olunca Jean, Chinon’da Charles tarafından oldukça iyi karşılandı. Charles onun bu kutsal görev ile taçlandırıldığına gerçekten inandı ve Jean’a duyduğu inancı kamuoyuna açıkladı. Çevresindeki huzursuzlukları göz ardı edip Jean’ı Poitiers’deki din adamlarının yanına yolladı. Jean’ın burada yapması gereken buradaki din adamları kurulunda kendini ispatlaması idi. Eğer başarırsa ödülü Orleans şehrini kurtarmak üzere emrine verilecek olan bir ordu idi. Din kuruluna kendini ispatlamayı başaran Jean, 28 Nisan’da beyaz bir zırh giyinip Alençon dükü ve bir rahip grubu ile dört bin kişilik bir ordunun başına geçti.
“Köylü Kızın” Savaşları
Yılmış ve yenilgilerden yorulmuş olan Fransız ordusu Jean önderliğinde İngilizlere saldırdı ve beklenilmedik bir şekilde başarılı oldu. Jean ordunun başından sadece bir ok ile yaralandığı vakit yarasını sardırmak üzere ayrılmıştı. Asıl şaşırtıcı olan hareket Orlean’ın geri alınması değil bir daha alınamayacak gözle bakılan Tourelles kalesinin tekrar ele geçirilmesiydi. Söylenenlere göre genç kız kalenin merdivenlerini ilk çıkan kişi idi. Kaleden kaçan İngiliz komutan Glasdale ve askerleri ise kaçarken ateşe verilen köprünün çökmesi ile suya düştüler. Bu noktadan sonra adeta tersine dönen yazgıda, İngiltere Fransa karşısında yenilgi üstüne yenilgi almaya başladı. Orduda daima önemli görevler alan Jean ise ordu ve halk tarafından giderek daha çok seviliyordu.
Beklediği vaktin geldiğine inanan Jean, Charles’ın taç giyme zamanının geldiğine inanıyordu. Ona göre Charles kral olmalı ve sonra Jean’ın yardımı ile başta başkent olmak üzere bütün ülkeyi düşmanlardan temizlemeliydi. Rheims katedralinde dönemin başpiskoposu Regnault de Chartres, VII. Charles’a tacını giydirdi.