Üç Harflilere Dair – 3. Bölüm

Bu hafta “üç harfliler” mevzusunun “en civcivli” kısmına geldik. Cinlerle ilgili neler anlatılıyor, nelere inanılıyor, Anadolu’daki diğer doğaüstü varlık inanışlarını nasıl etkilediler? Ayrıca bu son bölümde okuma tavsiyesi babından yazarken faydalandığım kaynaklara da yer vereceğim.

Anadolu Halk İnançlarında “Cinler”

Gece vakitlerinde “cinlerden” bahsedildiğinde çoğu zaman korkuyla karşılandığını, “adını anma gelirler” denildiğini birçoğumuz görmüşüzdür. Cin korkusuna dair ilk inanış ve kabul budur.

Cinlerin doğrudan anılmayarak “üç harfliler” (kırsal bölgelerde de “bizden iyiler”) gibi farklı isimlerle anılması, daha önce de belirttiğim gibi saygı duyulan ve korkulan tabiatüstü gücün adının çağrılmamasıyla ilgilidir. Domuz için “murdar hayvan”, yılan için “uzun hayvan” denilmesi örneği de bu inanışla alakalıdır. Saygı duyulan varlığı yahut ruhu farklı isimle anma pek çok örnekte görülmektedir. Mesela eski Türklerin normalde “börü” diye isimlendirdiği hayvana “kurt” adını takması, yani kut sayılabilecek bir hayvanın yerine zararsız elma kurdunun adının “börü”ye verilmesi yönünde bir kanı vardır. Bu nedenle “iyi saatte olsunlar”, “bizden uzak olsunlar”, “mekir”, “ferişte”, “umacı”, “öcü”, “kuyu kızı”, “dunganga” vb. isimlerle anılırlar.

uc1

Varlıklarından bu kadar korkuyla bahsedilmesine rağmen aslında inanç gereği cinlerle temas kurmak, onları görmek vb. kolay değildir. Burada aslında İslam öncesi kabullerle, İslami kabullerin bir çatışmasını görmekteyiz. Ancak bu çatışma daha çok bir çelişki ve aynı motif içinde yer alma şeklinde görülür. Mesela İslam inancında insanların gözünde “gayb perdesi” olduğundan, bu perde açılmadığı müddetçe insanların cinleri, cinlerin de insanları görmesinin mümkün olmadığına inanılır. Gayb perdesinin sadece hayvanlarda, çok küçük çocuklarda ve delilerde vb. bulunmadığı kabul edilir. Bu bilgiler halk inançlarında da görülür ancak yine halk inançlarında delirerek, delirtilere, büyüyle yahut cinlere karşı herhangi bir saygısızlık yapılarak, onlardan biri tarafından sevilerek vb. cinlerle herhangi bir şekilde temas kurulabileceğine de inanılır. “Cinlere karışmak” bilhassa “karışmak” tabiri Anadolu’da hem çarpılmış, onları görebilen kimseleri hem de “onların alemine geçebilmiş” kimseleri de kapsamaktadır. Yani sadece bu dünyada delirmiş olarak gezinmek söz konusu değildir kişi cezalandırılmak yahut sevgi nedeniyle onların alemine geçiş yapılabileceğine inanılır.

Cinler alemi özellikle halk inançları nezdinde hayli önemli yer tutar. Bizim dünyamızın tam tersidir. Aynanın ardı olarak tasvir edilebilen (ayna aynı zamanda Anadolu’da cin musallatını sona erdirmek için yapılan ritüellerde de kullanılmaktadır) bu yer insanların tam tersidir. İnsanların aydınlıkta yaşamaları misali onlar karanlıkta yaşarlar. Bir insan için yaşanmaz, pislik dolu bir yer onlar için yaşam alanıdır. (Bu tip yerlerden hastalık kapılması ve hastalıkların da cinlerle ilişkilendirilmesiyle alakalı bir kabuldür.)

gul1

Gece onların, gündüz insanlarındır. Bu alemde yaşamadıklarından fiziksel tasavvurları hayvan yahut canavar siluetinden öteye geçmez ancak kendi alemlerinde kendilerine özgü bir görüntüye sahiplerdir. Kimi görüşler aksini söylese de cin ve insan aşkı onaylanan bir şey değildir ama cinlerle evli olduğuna inanılan insanlarla ilgili söylenceler vardır. Konuyla ilgili bir derlemem esnasında, bununla ilgili olarak da “bu alemde çirkin olan, onların aleminde onlara güzel görünür. Birini sevmeleri böyle olur” şeklinde bir inanışa denk gelmiştim. Yine insanlar için bir değeri olmayan soğan kabukları onlar için para yerine geçer, aynı zamanda yukarıda bahsettiğim nazar için yapılan “yüzerlik” tütsüsünde, tavaya yüzerlik otu, sarımsak kabuğu, ekmek parçası ve tuzla birlikte soğan kabuğu da kavrulur. İnsanların çöpe attığı yenilmeyecek kemik parçaları onların yemeği olarak kabul edilir.

Tüm bu “ters olma” hali bu dünyaya geçtiklerinde, insanlara görünme şekillerinde de kendini göstermektedir. Canavar siluetine bürünebilmelerinden başka hayvan olduklarında “ak yılan”, “boynuzlu yılan”, “kara kedi” gibi belli suretlerde görünürler. İnsan kılığına girdiklerinde ise “ayakları ters” olur (ayak uçları arkaya, topukları öne bakacak şekilde).  “Ters ayak” motifi sadece bize özgü değildir. Bu inanış nedeniyle Kazaklarda, Kırgızlarda ve Karakalpaklarda çocukların arkaya doğru yürümelerine iyi gözle bakılmadığı ifade edilmektedir. İnsanlara zarar verebilecek cinlerin genelde ürkütücü insan biçiminde oldukları, korkunç göründükleri, görenlere ürküntü veren suretlerde (mezarından kalkmış ölü, ejderha, canavar vb.) göründükleri söylenmektedir. Kimi anlatılarda elleri, kolları da terstir.

Bu yazı, "Üç Harflilere Dair" adlı yazı dizimizin bir parçasıdır.

Yorumlar