Üç Harflilere Dair – 3. Bölüm
Tüm bu tersliğe rağmen tıpkı aşık olmaları misali insanlar gibi kendi aileleriyle, insan ailelerinin üstlerinde yaşadıkları, farklı boyutta yer aldıklarından çok uzun süre yaşasalar bile öldükleri kabul edilir. İnsanların birbirine nazar değdirmesi misali cinlerin de nazar değdirdiğine inanılır. Cin çarpması kimi yerlerde göz değmesi, cinlerin nazarı yahut “cin gözü” olarak isimlendirilir. Böyle bir kimse sabah ezanından önce cinlerin ortalıkta dolaştığı bir vakitte cinciye (yine halk inançlarındaki gibi “cadıcı” misali) götürülür. Çarpılan kimse kadınsa onun cinleri dişi olacağından kovulmasının hayli güç olduğuna inanılır. Cinciye götürme işleminin gizli tutulmaması halinde öğrenen kişilere cinlerin zararı dokunacağı söylenir. Eğer kadına tekrar cin musallat olduysa, onun cinlerini tanıdığından yine aynı cinciye götürmek gerektiğine inanılır.
Bir düşmana kötülük yapmak için ona cinleri musallat ettirebilme şeklinde bir inanış vardır. Bu inanışa göre hazırlanan bir muskanın üzerinden yedi kez geçen kimseye cinler musallat olur evin altını üstüne getirirmiş, kırk gün sonra tamamen çıldırırmış. Aynı şekilde bir insanın sevdiği kişiye başka bir talip çıktığı zaman, sevgilinin başkasına gönül vermesini engelleme için koruyucu cinleri çağırtma şeklinde bir inanış da vardır. Koruyucu cinler bu inanışta kişinin sevgilisini elinden almaya çalışanlara musallat edilirmiş. Anadolu inançlarında, kişinin kendisine musallat olan cinleri görebilir hale gelip kovalayabilmesi için yazılan bir muska olduğuna da inanılmaktadır. Erkeklere türlü kılıklarda görünüp akıllarını çelmeye çalışan cinler için ise ayrı bir ritüel uygulanmaktadır. Dişi cinlerin musallatı ve peri musallatı daha tehlikeli sayılır çünkü bunların etraflarına erkek cinleri toplayıp grup halinde gezdiklerine, saldırgan olduklarına inanılır.
Türkiye’de çoğunlukla cin-peri inanışları, daha çok “define söylenceleri” ile birlikte anılmaktadır. Hatta birçok kişinin define aramaktan çekince duyması define cinleriyle alakalıdır. Buna göre cinlerin toprağa gömülmüş, gizli kalmış ve sahibi çoktan ölmüş değerli eşyaları sahiplendiğine yahut o değerli eşyanın oraya saklayanlarca büyülenip tılsımlanarak cinlerin bekçi yapıldığına inanılır.
Kişinin gömdüğü defineyi koruması için cin çağırıp defineye bağlama ve tam tersi cinli defineyi kazabilmek için yapılması gereken ritüellerden bahsedilmektedir. Daha farklı maksatlarla hazırlanan muskalar ve uygulamalar da söz konusudur. Define cinlerini dinleyip hazinenin yerini öğrenmek, rüyada define görmek, harabe evlerde saklanan daha küçük defineleri bulmak, defineyi koruyan cinlerle anlaşmak, define açmak ve define cinlerinin çarpmasına deva bulmak için yapılan çeşitli uygulamalardan bahsedilir. Bu bağlamda define koruyucuları kendi içerisinde apayrı bir inanıştır. Mesela büyük defineleri yılanların beklediğine inanılır. Sıcak günlerde definenin içinden çıkarak üzerinde dolaştığı, definecilere yol göstermek isteyen cinleri bölgeden kovdukları, cinleri kaçıranın da çıngıraklı yılanın çıkardığı ses olduğu söylenmektedir. Bunun yanı sıra bir de taçlı yılanlardan bahsedilir. Bütün define koruyucularının başı sayılan bu yılanın, büyün define koruyan cinleri buyruğu altında tuttuğu, define arayıcılarının bu yılanlardan birinin göründüğü harabelere girerek “yılan şerbet”leriyle yılanları vazifelerinden bir süreliğine azat ettiğine inanılırmış. Define koruyan dev yılanların kılık değiştirmiş cinler olduğu, defineye yaklaşanlara korku ve ürperti saldıkları, insanları çarptıkları da söylenirmiş.
Cinlerin belli sınıflara, türlere ayrılması gibi kendi içerisinde bölgelere yahut kabilelere göre hiyerarşik bir düzene (hatta dini inanışlara) göre yaşadıkları, padişahlar ve beylerce yönetildikleri kabul edilir. Erkek ve kadın cinsiyetinden oldukları, bazı güç doğumlarda insan ebeleri kaçırıp doğum yaptırdıkları anlatılır. Eğlenceleri ve şenlikleri sevdikleri, toplu halde ıssız yerlerde düğün dernek kurup toy yaptıkları, o sırada oradan geçen yolcuları da kandırıp düğünlerine katılmaya zorladıkları, insanların ancak ezan okunduğunda yahut dua okuduklarında kurtulabildikleri, bazı anlatılarda ise sabaha kadar dolaştırıldığı söylenir.
Cinlerin evlerin eşik kısımlarında, ocak başlarında, merdiven altı kısımlarında yaşadıkları, kapıları kilitleyip açarak, eşyaların yerlerini değiştirerek, sesler çıkararak kendilerini belli ettikleri ifade edilir. Bu tip hareketliliklerinin sıklıkla görüldüğü yerlere halk arasında “perili”, “sahipli”, “tekinsiz”, “tekin olmayan” denilir ve insanlar çarpılmamak (yüz felci, ağzın yüzün eğrilmesi vb.) buralardan uzak dururlar. Genelde kaza sonucu öldüklerine ve ölülerini çöplüklere, tuvalet kenarlarına, pis yerlere gömdüklerine inanılır. Aynı şekilde açıktaki tuvaletlerin, bulaşık suyu birikintilerinin, çöplüklerin, büyük ağaç diplerinin ve ormanların, saçak altlarının, izbe ve korkutucu yerlerin, mezarlıkların, kurumuş dere yataklarının, ıssız değirmenlerin, kuyu başlarının, pınar ve nehir kenarlarının, bataklıkların, çeşme önlerinin, mağaraların, terk edilmiş evlerin ve harabelerin (“in cin top oynuyor, “in cin cirit atıyor” denilen yerler), hamamların, ahır ve samanlıkların, ekmek kırıntısı dökülmüş yerlerin onların bulundukları bölgeler olduğuna inanılır. İnsanlara tek başınayken göründükleri, akşam karanlığı çöktükten sonra dolaşmaya çıkıp sabah ezanına kadar dışarıda dolaşırlar.