Uzayda Büyük Kavuşma: Juno ve Jupiter
Yeryüzü berbat haldeyken, akıl sağlığımı korumak için tek çarem düşüncelerimi gökyüzüne çevirmek. Siz de benim gibi hissediyorsanız, ya da basitçe kafa dağıtacak bir şeyler arıyorsanız, gelin sizi tarihte ufak bir yolculuğa çıkarayım.
Başlıkta kavuşma dedim diye olayı dramatikleştirdiğimi sanmayın, Juno aşk anlamına gelir (*) ve Yunan tanrıçası Hera’nın Roma halkına aktarılmış halidir. Malum, Jupiter de onun bir türlü ehlileştiremediği azgın kocası Zeus’un, yine Roma kültüründeki ismidir. Bunu okuduğunuz sıralarda (yazı biraz geç kaldı malum), eminim ki Juno’nun Jupiter’in yörüngesine yerleşmesi hakkında Facebook’ta bir sürü yaratıcı meme’yi görmüşsünüzdür ve bunların arasında en ilgi çekici olanlar, bilim insanlarının 400 yıl eskiye giden bir gönderme yaptıklarını anlatanlar.
(*) Juno isminin gençlik ve bereket anlamına geldiğini düşünenler de mevcuttur.
Şöyle ki; Galilei Ayları olarak da bildiğimiz Jupiter’in en büyük dört uydusu, Zeus’un en ünlü gizli aşıklarının isimlerini taşırlar; Io, Europa, Callisto ve Ganymede. Elinden uçan ve kaçanın dahi kurtulmadığı Zeus’un aşk hikayelerini mutlaka duymuşsunuzdur (kurtulacak gibi olursa uçamayan bir hayvana çeviriyor). Hera, çok kıskançtır ve sürekli kocasını gözler. Zeus, onun huyunu bildiği için göz koyduğu aşıklarını çeşitli yollarla saklar. Io’yu bir ineğe çevirir. Europa’nın karşısına beyaz bir boğa olarak çıkar. Ganymede’i kaçırabilmek için bir kartala dönüşür. En fenası ise Callisto’nun başına gelir; bu kız ölene kadar bakire kalmaya ant içmiştir ve bekarete çok düşkün olarak bilinen tanrıça Artemis’e hizmet etmektedir. Zeus, onu elde etmek için bakire tanrıçanın kılığına girerek kıza tecavüz eder. Gebe olduğu anlaşılınca, Artemis kızı kovar.
Hera (Juno) bütün bunları görür ve bilir. Çünkü o tavus kuşu tüylü gözleri hep kocasının üzerindedir. Çoğu zaten hayvana dönüştürülmüş metresleri bularak başlarına türlü bela salar, hatta çocuklarını bile öldürür. İş, çoğu zaman bu vefat eden sevgililerin gökyüzünde yıldız ya da burç yapılmasıyla son bulur. Tanrılar barışıp evlerine dönerler, arada yıldız olarak gökyüzüne çıkardıkları ruha bakarak ah çekerler. Zeus, bu kızlarla -ve oğlanlarla- sevişirken, bazen kendini bir bulut içinde saklar. Ama Hera aldanmaz, onun yediği her haltı bilir. Jüpiter adını verdiğimiz gezegenin çok kalın atmosfere sahip bir gaz devi olduğunu düşündüğümüzde, bu çok daha anlamlı bir hale gelir.
Bizim jenerasyon, Kevin Sorbo’nun rol aldığı Herkül dizisi sağ olsun, Hera’yı tavus kuşu gözlerine sahip çocuk katili bir psikopat olarak bildiği için pek sempati duymaz. Mitolojik efsanelerde böyle olduğu doğrudur. Ancak Juno’nun geçmişi çok daha eskidir ve Roma uygarlığında aile, bereket, annelik, hatta askeri bir çok sıfatın yüklendiği büyük bir tanrıçadır. Ayrıca sadık ve evin direği olan kadını da sembolize eder; kocasını bir kez bile aldatmaz, bu söz konusu bile değildir.
Tarih boyunca ona verilmiş roller ve kalabalık takipçileri nedeniyle, Juno mitolojinin en karmaşık figürlerinden biridir. Bazı din tarihçileri, bu sıfatların pek çoğunun Hint-Aryan göçmenlerinden, dolayısıyla Hindistan’daki tanrıçalardan geldiğini söyler. Bazıları ise, bunların Mezopotamya çıkışlı olduğunu düşünür. Eğer konuyu merak ediyorsanız, Georges Dumezil’in çalışmalarını inceleyebilirsiniz. Mit ve Destan adlı eseri, dilimize Ali Berktay tarafından çevrildi ve Yapı Kredi Yayınları’ndan çıktı.
Aslında Hera’nın da kökeninin İran öncesi Mezopotamya medeniyetlerine kadar dayandığını, ilk yıldız kataloglarının da bu halklar tarafından kayda geçirildiğini düşünürsek, bilim insanlarının yaptığı göndermenin kökeninin 400’den çok daha eskiye, 3200 yıl kadar önceye dayandığını söyleyebiliriz. İşte bugünkü konumuz bu! Juno uydusuyla ilgili her sitede bulabileceğiniz bilgileri tekrar etmek yerine, size insanoğlunun Jüpiter’i keşfedişinin tarihçesini anlatmaya geldim. Haydi başlıyoruz: