Uzayda Büyük Kavuşma: Juno ve Jupiter
Büyük Kırmızı Leke
Jüpiter’in damgası gibi olan ünlü leke, aslında en az 350 yıldır devam eden bir fırtına ve gitgide küçülüyor. Sakın küçümsemeyin, sırf bunun içine üç tane dünya sığabiliyor. Bunu ilk kimin gözlemiş olduğu konusu da pek açık değil; Giovanni Cassini veya Robert Hooke. Genel kanıya göre Hooke bunu Cassini’den bir yıl önce, yani 1664’te gözlemlemiş, ama çok da kesin değil. Açıkçası benim gönlüm Hooke’tan yana, çünkü çok daha dertli bir yaşamı olmuştur. Üstelik Cassini, Jüpiter’in ekvatoruyla kutuplarının farklı devirlerle döndüğünü fark eden kişidir, o kadarı yetsin ona (Ben burada geyiğe girdim tabii, gerçek bilim bu değil).
Bir Kaç Genel Bilgi
Size demin dört büyük uydudan söz ettim. Ama sıkı durun, Jüpiter’in çevresindeki uydu sayısı 67’dir. Bunlar üç gruba ayrılırlar; Amalthea (**) Grubu adı verilen iç uydular, Galilei Ayları ve çok daha dışta kalan küçük uydular.
(**) Bu ilginç bir şekilde Zeus’un sevgililerinden birinin adı değil, Yunan mitolojisinde bebekken onu besleyen keçinin ismidir. Bir de geek referansı vereyim, çocukluğumuzda ekranlara gelmiş Unicorn adlı çizgi filmde, tek boynuzlu atken insan şekline girip bir prense aşık olarak hepimizin psikolojisini bozmuş kızın adı Amalthea idi.
Tahmin edebileceğiniz gibi, Jüpiter’in manyetik alanı muazzam. Manyetik gücü, dünyanın sahip olduğunun 14 katı, bu sayıyı bir idrak etmeye çalışalım. Bu gücün, gezegenin yapısındaki sıvı haldeki metalik hidrojen dalgalanmalarından geldiği sanılıyor. Bu manyetosfer, aylarından Io’nun da stabil duramayarak sürekli sülfür dioksit fışkırtmasını sağlıyor. Peki bunu nasıl biliyoruz? Bernard Burke ve Kenneth Franklin’in 1955’te radyo ışınımını ölçerek durumu keşfettiler.
Juno’yu tehlikeye sokan şey de tam olarak bu. Daha önce hiçbir uzay aracının Jupiter’e bu kadar sokulmamasının pek çok nedeni var. Önemli biri, gezegenin saçtığı radyasyon. Eğer Jüpiter’in etrafında oluşturduğu radyasyon kuşağını görebilseydik, onu Güneş kadar büyük sanabilirdik. Juno bu radyasyona dayanabilecek mi peki? Şu an en kuşkulu konu bu. Teorik olarak dayanması gerekiyor. Açıkçası NASA büyük bir sınav verecek bu konuda.
Onu incelememiz için kötü olabilir, ama genel olarak Jüpiter’in manyetik alanı bizim için hayat kurtarıcı. Şöyle ki, dünyaya gelebilecek pek çok asteroid bu manyetik alana yakalanıp dönmeye başlıyor. Tabii yerçekimi de yabana atılır gibi değil. Şöyle söyleyeyim; eğer Jüpiter’in yüzeyinde barınabilseydik, normal ağırlığımızın üç katına sahipmişiz gibi olacaktı. Sistemimizdeki hiçbir gezegen bu kadar kuvvetli değil, ancak güneşimiz buna rakip olabilir.
Juno, bir yıl boyunca Jupiter’in yörüngesinde kalacak ve bu dalgalanmaları daha detaylı inceleyecek. Eğer takip etmek isterseniz, buradan NASA’nın geliştirdiği bir app’i indirerek Juno’nun gözlemlerini izleyebilirsiniz.
Jüpiter büyük, arkadaşlar. Çok büyük. Güneş Sistemi’ndeki bütün gezegenleri toplasan bir Jüpiter etmezler, hatta bayağı geride kalırlar. Şöyle diyeyim, içine 1300 dünyanın sığabileceği kadar büyük. Sırf kırmızı lekeye bizden üç tane sığıyor. Tamamına ise, bizden tam bin üç yüz tane (hatta tam sayı 1321 sanıyorum). Bir tanesine zor katlanıyoruz, düşünün artık. Tabii uyduları da kendine göre. Mesela Ganymede, Güneş Sistemi’ndeki en büyük ay ve Merkür’den daha büyük.
Ama buna rağmen, Jüpiter’in bir günü çok kısa; yaklaşık 10 saat sürüyor. Güneşin etrafında bir kez dönmesi ise, 11 yıl 8 ay. Yani Jupiter takvimine göre çoğumuz üç yaşından fazla değiliz. Buna ek olarak, Jüpiter’in de halkaları var. Bu halkalar Satürn’ünkiler kadar kalın olmadığı için başlarda bilinmiyordu, o kadar inceler ki teleskopla dahi görülmeleri çok zor. Voyager 1 ve 2 tarafından 1979’da keşfedildiler. Yukarıdaki resimde görebilirsiniz.
Bu noktadan sonra hikayemizde insan kadar insan yapımı kahramanlar da var, ama onları bir sonraki yazıya bırakıyorum. Şimdi az yavaşlayalım, çünkü özellikle bugünlerde size bir kaç gerçeği hatırlatmam gerektiğini düşünüyorum. Şimdi, önce şu resimlerde, çeşitli gezegenlerden Güneş’in nasıl gözüktüğüne bakın (tabii ki temsili, ama gerçekçi). Hani Jupiter’e 1300 dünya sığıyor demiştim ya? Güneş’e bir milyondan fazla sığıyor. Şu linke tıklarsanız, bir fikriniz olur. Şimdi de, aşağıda Mars’tan nasıl göründüğümüze bir bakın.
Pek çok kişi buna baktığında kendini önemsiz hissedebilir. Ben sadece dert edindiklerimizin önemsiz olduğunu hissediyorum. Evrende bir kum tanesinden çok, çok daha küçük ve geçiciyiz. Ama, bu bir hiç olduğumuz anlamına gelmez. En küçük kütle bile, kütledir. Başınızı kaldırıp yıldızlara bakın, evet çoklar, ama her biri o görüntünün bir parçası. Bazıları çok daha parlak. Onlar kim, biliyor musunuz? Sorun çözenler. Ne kadar çok olursa olsun, sorunları çözmekten yılmayanlar. Martian’dan Mark Watney’i alıntılamak gerekirse; “Evren senin dostun değil. Seninle işbirliği yapmayacak. Bazen, ‘Evet,’ diyeceksin. ‘Bitti, sonum geldi.’ Sonra, derin bir nefes alıp sorun çözmeye devam edeceksin. Yeterince sorun çözersen, hayatta kalırsın.” Diyeceğim o ki, yaşadığımız sürece umut var. Hem sizin için, hem de insanlık için. Esen kalın.
Not : Çok ama çok geniş bir konuyu 1500-2000 kelimeye sığdırmaya çalıştım. Yazının içeriği içime sinmiş değil. Bu nedenle ilerde güncelleyeceğim.