Zaman Yolculuğu Üzerine Bir Deneme
Bu seferki yazımda kafamda uzunca bir süreden beri evirip çevirdiğim bir konu olan zaman yolculuğu kavramına değinmeye çalışacağım. H.G. Wells’in Zaman Makinası romanı ile irdelenmeye başlayan bu kavramın, (en azından bence) zirve noktasına Robert Zemeckis‘in yönetmenliğini yaptığı Geleceğe Dönüş ile eriştiğine şahit oluyoruz.
Peki nedir zaman yolculuğu? Teorik olarak biraz düşünelim:
Zaman yolculuğu, zaman içerisinde yapılan bir hareket etme eylemidir. Burada zamanın içerisinde hareket edilebilir cinsten bir boyut olduğunu varsayıyoruz. Öyle değilse zaten, bu kavramın gerçekleşmesi mümkün olamaz ve tartışma yoktur. Ancak eskilerin dediği üzere; farz-ı muhal hareket edilebilir bir boyut olduğunu düşünelim.
Bu durumda benim öngörebildiğim üç olasılık var. Yani elimizde bir DeLorean olsun, ve 88 mile çıktığında istediğimiz tarihe bizi atabiliyor olsun. Bunun nasılını ve niçinini kaale almıyorum henüz.
Birinci olasılık; popüler kültürün kabul ettiği varsayımdır. Yani zaman ardarda gelen bir süreçler dizisidir ve bu süreç dizisini değiştirmek; süreç dizisini değiştiren insanı “zamanla” etkiler. Buna en iyi örneğin Geleceğe Dönüş filmindeki Marty McFly’ın “olmuş olan süreci değiştirecek şekilde” yaptığı eylemlerin fotoğraftan kardeşlerinin ve en son kendisinin silinmesi olarak sonuçlanması olduğunu düşünüyorum.
Şimdi bu olasılık külliyen yanlıştır. Zaman eğer a->b->c->d
şeklinde ilerleyen bir dizgesel sürece sahipse ve biz d noktasından b’ye gidip c ve d’nin olmasını engellemeye çalışırsak başarısız olacağımız başından bellidir. Çünkü bizim bilgimizin aksine, biz zaten b’den c olurken zaten bu olayı yapmış olduğumuz için c olmuştur, c’ değil. Sizin kişisel zaman algınızda yeni olan bir şey olsa da bu, sözgelimi tam o sırada (sizin o olayı engellemeye çalıştığınızda) birisi fotoğraf çekmiş ve bir kitapta yayınlamış olsa sizden bağımsız olarak sizin resminiz belki onyıllardır basılıyor olabilir.
Bir diğer ihtimal bu olayı engelleyebileceğiniz bir evren dizgesinin olmasıdır. Bu durumda da iki durumdan birisi gerçekleşir, eğer evren tutarlı bir yapıysa ve tek evren varsa paradoks patlar. Burada çok fazla yapabileceğiniz bir şey yok. yine benzer biçimde a->b->c->d
şeklinde giden bir dizgede siz d noktasından b’ye dönüp c’nin olmasını engellerseniz, d olamayacağı için mümkün olmayan bir durum olur. Burada da olaylar dizgesi d’yi oluşturacak bir biçimde tekrardan şekillenmiştir, ancak bu değişikliği siz farkedemezsiniz zira siz bu değişikliğin olduğu bir evrenden gelmişsinizdir ve kendinizi belki de “başarısız” hissetmiş olursunuz. Zira sizin bilginiz açısından herhangi bir şey değişmemiştir, değişimi farketmek için sizin elinizde bir referans noktası (kişisel tarihiniz) ve karşılaştırdığınız nesne olması (değiştirdiğiniz tarih dizgesi) gerekir, e siz bu değişimi yaptığınızda sizin referans noktanız da ona uygun değişiyor olduğundan ötürü ikisi birbirine eşlenir.
Eğer evren tek ama tutarlılık gibi bir özelliği yoksa, hiç bir şey olmaz. Ama bu durumda da neler olabileceğini ben tahmin edemiyorum işte.
Bir seçenek de evrenin tutarlı ama birden fazla, paralel versiyonlarının olduğu bir yapının içerisinde olmasıdır. Burada siz dizgeyi değiştirdiğinizde, siz sadece başka bir paralel evrenin oluşmasına neden olursunuz, ve geri döndüğünüzde sizin değiştirmiş olduğunuz eylemlerin oluşturduğu şekilde tekrardan yapılanmış bir evrene dönersiniz. Burada az önce bahsettiğim referans noktanız olan kişisel bilinç tarihiniz ile evrenin tarihi farklı olduğu için nelerin değiştiğini farkedebilirsiniz, ancak teknik olarak siz kendi, origin noktasında olan, evreninizi değiştirmiş olmazsınız. Bu yüzden sizin kişisel tarihiniz aynı kalabilir.
Kişisel tarih demişken anlattıklarımı bir örnek üzerinden açıklamaya çalışayım. Benim aklıma gelen örnek Tarih dersinde Atatürk’ün 1881 yılında Selanik’de doğmuş olduğunu okumuş olduğumuzu düşünelim. Sonra zaman yolculuğu ile Zübeyde Hanım ve Ali Rıza Bey’i alalım 1880 yılında Selanik’den İstanbul’a taşıtalım.
Birinci olasılıkta sizin okuduğunuz metin değişmez çünkü bir şekilde bu taşıtma işlemini başarıya ulaştıramazsınız. Ya da tam olarak bu işle uğraştığınızdan ötürü Atatürk 1881 yılında Selanik’de doğar.
İkinci bahsettiğim olasılıkta olan şey sizin okuduğunuz tarih kitabında hiç bir şey değişmez, siz bu taşıma eylemini yaptıktan sonra olaylar zinciri tekrardan Atatürk’ün 1881 yılında Selanik’de doğmasına neden olacak şekilde tekrardan kurulur. Dolayısıyla siz geri döndüğünüzde esas olayın, “Atatürk’ün 1881 yılında Selanik’de doğması” değişmemiş olduğunu görürsünüz, değişen şeyler de sizin bilginiz açısından zaten hep öyle olduğundan bunun değiştiğini farkedemezsiniz.
Üçüncü olaslık Wittgenstein’ın Tractatus’unun 7. maddesinde dediği gibi ancak sessizlikle anlatılabilecek bir şey.
Dördüncü olasılıkta ise siz gider İstanbul’a taşır, geri döndüğünüzde tarih kitaplarının sizin değişikliği yansıttığını görürsünüz ama sizin bilginiz açısından Atatürk hala 1881’de Selanik’de doğmuştur. Siz, kendi geldiğiniz evreni değiştirmeyip, bu değişikliğin olduğu paralel bir evren yaratmış ve ona seyahat etmişsinizdir. Yani zaman yolculuğu değil boyut yolculuğu yapmış olursunuz.
Umarım açıklayıcı olmuştur. İyi okumalar.