Dipten, Zirveye ve Ötesine – Bir Vampirin Özgeçmişi
Merhaba, Adım Archibald Hill..
Eskiden Kral olarak tanınırdım, şimdi ise Archy olarak…
Londra’da doğdum. Gün ve Ay hakkında konuşmazsak eğer, 1849’da olduğunu söyleyebilirim sana. Garip geliyor biliyorum, fakat biraz sonra bütün gecen aydınlanacak karanlık ışıklarla, merak etme. O zamanlar Londra oldukça karanlık bir yerdi, etraftaki karanlık bulutlardan ve sisten ötürü gündüzleri bile görüşün bulandığı o kirli sokaklardan bahsediyorum. Kesinlikle yaşanılası değildi…
Bir yetimhane kuşu olarak, özgürlüğe her zaman özlem duymuştum. Ama hiçbir zaman terk etmedim o köhne, yozlaşmış dünyayı. İçinde şekillenerek, öğrenerek, umutlanarak büyüdüm. Ta ki 15’ime gelene kadar. Herkesin kendine özel bir iki numarası vardı, oradan çıkmak için bir şeyler bulman gerekiyordu çünkü. Bazılarını zekasına göre değerlendirirler, bazılarını ise ebatlarına göre. Elbette zekamla sıyrılamadım oradan. Yine de aptal sayılmam, bunu gururla söyleyebiliyorum çünkü; yediğim onca yumruğu düşünecek olursam eğer zeki bile sayılırım.
Bazıları fırıncı, bazıları nalbant, bazıları hırsız ve bazıları asker oldu. Ben ise sporu seçmiştim, istemeyerek de olsa çalıştığım demirci dükkanından çıktıktan sonra, limana yakın bölgelerdeki eski depolarda yapılan kaçak boks maçlarını seyretmeye giderdim. Eldivensiz yapılan yasak dövüşlerdeki boksörlerin birbirlerinin suratlarını parçalamak için sarfettikleri çabaya hayrandım aslında. Çünkü, orada savrulan şey yumruklar değildi. Orada savrulan şey, yılların biriktirdiği nefret, satın alınamayan o güzel kıyafetler, köstekli saatler, hiç tadılmamış mis kokulu pastalar ya da hiç yatılmamış enfes kadınlara olan özlemdi. Hayatın boyunca bunlardan bazılarını birkaç seferliğine tadabilirdin. Fakat hepsini istiyorsan, kanlı sargılardan yapılmış eldivenlerinle gökyüzüne çıkman gerekir. Önüne çıkan kim olursa olsun, yetimhanede birlikte büyüdüğün can dostun bile olsa yumruklaman gerekir…
Ama şanslıydım…
On beşimde yetimhaneden ayrılmış, on yedi yaşıma kadar bir demircinin yanında çıraklık yapmıştım. Hafta sonları yapılırdı kaçak maçlar, zengin muhitlerde oturanlar partilere, balolara giderken, fakir ve dışlanmış halkın insanı kendi içindeki tutkuyu ter ve kanla bastırıyordu. İtiraf etmeliyim ki, bunlardan biri de bendim. Yine de yalnızca boksörlere ilgi duyuyordum ve sadece ringde oldukları sürece. Aralarında insanlıktan nasibini almamış olanlar varsa bile, beni ilgilendiren tek şey nasıl dövüştükleriydi. Hepsi bu..