Dipten, Zirveye ve Ötesine – Bir Vampirin Özgeçmişi
Sonunda buldum, Simon ve William’ın katillerini… Kendi katilimi.
Eski bir denizci meyhanesinin önünde durmuş, içeriye girip çıkanlara takılıyorlardı. Bazen bir kadınla birlikte içeriye girip çıkıyorlardı. Gece henüz tazeydi ve henüz sarhoş olmamışlardı. O anı bekleyemezdim, bunun bir rüya olduğunu düşünmelerine izin veremezdim. Önlerine çıktığımda, yüzlerindeki ifadeden başka hiçbir şey tatmin edemezdi beni. Elbette kanları da öyleydi, yine de iğrenç herifleri içtiğim için kendime de kızdım sonrasında. Nasıl bir hezeyan, nasıl bir çılgınlıktı ki bu günlerdir süren açlığımla kurutmuştum kanlarını. Fakat oynuyordum onlarla kanlarını içmeden önce, ufak tefek boks numaraları gösteriyordum onlara, bu zamanlarda Muhammed Ali’nin ne dediğini en başından beri biliyordum. Ve kendimle ilgili bir başka farklılığı da hissetmiştim, her bir yumrukla birlikte ellerim yumruk olmaktan çıkıp pençeleşiyor, gözlerim kızıl halde görür olmuştu. Karanlık beni etkilemiyordu.
Sporumu mahvedenlere karşı kendi kişisel adalet savaşımı açmıştım. Avlarımı onlar arasında seçiyordum, yine her zamanki gibi maçlara gidiyor izliyordum, boksörlerin dudaklarından, kaşlarından etrafa saçılan kanlar duyularımı tahrik ediyor, beni zorluyordu. Disiplinli bir sporcuydum ben, kendimi tutmak ve kontrol etmek için en iyi yerdi boks maçları… Bahis gişelerinde, sahtekârlık yapanları seçiyordum. Gece yüklü miktarlarla evlerine dönerken, her şeylerini alıyordum. Paralarını ve hayatlarını.. Elbette parayı kendim için almak, bana yakışmazdı, bunu kabullenemezdim. Parayı fakir muhitlerde yaşayanlara ve yetimhanedeki çocuklara dağıtıyordum.
Bir süre sonra duruldum. İnsan öldürmek bana göre değildi, bütün bunları paylaşabileceğim birileri de yoktu en azından. O dönemlerde tabii ki, çünkü üstadımı çok az görebiliyordum. Çok zaman almadı ama yeniden bir araya gelip radikal kararlar almıştık, bana dünyayı ve hayatı anlatıyordu, ona kızmamamı söylüyordu. Bunu telafi edemeyeceğini düşünmüştüm başlangıçta… Sonsuz yaşam bana göre değil diyordum, tabii ki kendime dair yeni şeyler öğrenene ve yeni misyonlar edinene kadar.
Bahis çeteleriyle uğraşmalarım elbette başıma başka belalar getirmişti. Yaz aylarının son avında, baltayı taşa vurmuştum. Bu kez büyük bir partiydi vurgun, tam olarak kinimi ve öfkemi kusacaktım belki de, yine de Kral’ı tanıyorlardı. Fakat başka bir şekilde, bir vampir olduğumu bilenler vardı. İşin en ilginç yanıysa, bunu bilenlerin ve kapalı kapılar ardında bekleyenlerin de başka vampirler oluşuydu. Bütün bu piyasaydı, ticareti, denizciliği ve bir çok şeyi ellerinde tutan vampirler…
Sıkı çuvallamıştım, ardından Camarilla’yı öğrendim. Üstadımın bahsini edip durduğu ve dikkatli olmamı söylediği o topluluğu görmüştüm. Fakat yanlış yoldan ve kötü bir başlangıçla… Vampirler toplandı. Küçük tiyatro salonu, doldu. Her çeşitten yaratık gelmişti, çok garipsediğim varlıklar da vardı aralarında, oldukça olağan görünenler de. Hatta, yüksek yerlerde oldukça önemli görev sahibi olan birtakım kişileri bile gördüm aralarında ama böyle şeyleri konuşamazsın.
Konuşuldu,
Tartışıldı,
Yargılandım,
Kararlar alındı.
Bir kez daha kazanmıştım. Hayattaydım fakat sıfırdan başlayacaktım, yeni misyonlar bulmalıydım kendime. Bir ikaz edinmiştim bile şimdiden, yeterince dikkat çekerek… Ama satranç masasındaydım şimdi, piyon olsam bile..
Aradan yıllar geçti, kendimi geliştirdim. Birçok konuda, müzik, edebiyat, matematik, sanat, tarih, felsefe.. Birçok konuda kendimi geliştirmek için tam bir asıra sahiptim. Ve bu zamanın sonsuza dek uzanan boşluğunda, bu hayatta kendi türümdekiler gibi çıldırmadan yaşayabilmek için yaşadığım çağa ayak uydurmam gerektiğini öğrendim. Modayı ve türeyen spor dallarını takip ettim, eskiden bir gereklilik olarak var olan binicilik, şimdi bir spordu. Garipsiyordum insanoğlunu ve her yeni gün bir başka özelliğine tanık oluyordum. Yine de mutluyum, çünkü prensiplerimden hiç şaşmadım… Ve bu prensiplerden şaşmadan bir çok şey yaptım.
Yeni bir dünyanın kuruluşunu gördüm, Büyük Savaş’ı gördüm, İnsanlığın değiştiğini, renkli ve renksiz televizyonu, ilk sinemayı, Lugosi’yi, Lennon’ı, Monroe’yu, Mercury’i, Elvis’i gördüm, izledim, tanıdım. Birçok şey yaptım, Doğu’ya gittim, sürekli öğrendim ve sürekli öğrenmeye devam ediyorum. Çünkü beni bu dünyada tutan tek şey bu diyebilirim…
Sanırım bu kadar yeter, gece için çok geç artık. Gün geliyor ve benim için uyku vakti…