Lavuk Evil Paladin’in Hikayesi – Bölüm 5
En son bölümde, Warlock kuzenimizi almak için kayıkla Çürümetruk’a gidiyorduk…
Ya Tutarsa?
Kayıkla adaya doğru devam ederken, biraz etrafı izliyoruz. Suyun rengi pril bulaşık deterjanı gibi, içinde isimsiz şeylerin cirit attığı, insanoğlunun günahları gibi bulanık bir pislik deryası (ne güzel söyledim haa ama pril demeyeydim iyiydi). Suyun rengini ve içindeki şeyleri görünce, Gümüşel salağı (çok afedersiniz) elini suyun içine sokup, suyla oynamaktan vazgeçiyor. “Noldu lan, soksana elini az önce ne güzel suyla oynuyordun” diyorum cevap vermiyor. “Tırstın demi?” diye iyice üstüne gidip kendimi eğlendiriyorum.
Sonra aklıma dahiyane bir fikir geliyor. “Purify Food and Water/Su ve Yiyeceği Arındır” diye bir büyü var. Bu büyüyü suya bassam ne olur diye düşünüyorum.
Estanerion (Ben): DM, suya purify bassam ne olur?
DM: Olur bas bakalım.
E: (Kıllanıyorum, düşünmeden hemen yap deyince emin olamadım, kesin bir pislik vardır ucunda) Haydeee çok çabuk olur dedin, vazgeçtim basmıyorum.
DM: Basmayacaksan ne soruyosun?
E: Keyfimden sordum, beyin jimnastiği…
Gümüşel: Noldu lan bassana!
E: Basmayacam aslanım, büyü benim inanç benim! Ya büyü çok süper şahane işe yarar da bütün gölü purify ederse? Adamlar kızar sonra gölümüzün ayarını bozdun diye…
G: Tırstın işte, bir de bana diyordun! Hehehe
E: Ne tırsıcam olm, ya tutarsa diyorum. Kültürel bir tat yaşatmadınız şurada!
Çürümetruk!
Kayıktan indiğimizde, cübbeli eleman “siz bu yoldan doğruca tepeye doğru ilerleyin” deyip bizimle gelmiyor. Biz de yıkık dökük kulübelerin arasından, tepeye doğru ilerliyoruz. Binaların içinden karanlık şeyler, parıldayan gözler bizi izliyor. Şimdi Gümüşel ya da Zuros bir cinslik yapıp saldırarak bütün adayı başımıza toparlarlar diye öne geçiyorum. Gümüşel’in farklı zamanlarda “amaaan DM öldürelim diye karşımıza bir şeyler çıkarmış işte” diyerek olur olmadık yerlere ok atmışlığı çok vardır. Gümüşel işte…
15-20 dakika sonra tepeliğe, kuzen Aramil’i alacağımız warlock efendisinin binasına varıyoruz. Bahçesi var, orada dışarıda bazı gençler, çocuklar bir şeyler yapıyorlar. Kel bir çocuk dikkatli bir şekilde bizi izleyerek yaklaşıyor. Sonra gülerek uzaklaşıyor. Az sonra aynı çocuk yine geliyor.
E: (çocuğa soruyorum) Kaşık nerde lan?
DM: Ne kaşığı ya?
E: Matrix – There is no spoon’daki çocuk değil mi bu ya? Böyle mi çözüyonuz büyünün esasını bebe?
DM: Pfffs… Çocuk parmağıyla gelmenizi işaret ediyor.
O sırada aşağıda bizi kayıkla getiren eleman, bir köşeden dönüp geliyor. Ne ara bizden önce geldi anlamıyoruz. Artık aynı adam mıdır, yoksa hepsi mi aynı görünüyor buradakilerin emin de olamıyoruz. “Buradan geliniz” diyor, peşine takılıyoruz. Kel çocuğa bakıyorum halen orada, gel gel yapıyor ama işimiz gücümüz var. Bir ara gelir, derdi neymiş öğreniriz. Vardı onda bir şeyler çünkü…