Lavuk Evil Paladin’in Hikayesi – Bölüm 5
Azer Var da Bülbül’ü Nerede?
Cambion’un yanından ayrıldıktan sonra geldiğimiz odada, Elemental Plane of Fire’ın cüceleri olarak bilinen, sakalları ateşten vücutları sıcak taşlara benzeyen ateş yaratıkları olan Azer’ler var. İsme gel, Azer Bülbül gibi. Hemen cep telefonumdan bir Azer Bülbül şarkısı açıyorum. DARDAYIM EY ANEEEEYYY ANEYY İSYANDAYIM EYY ANEYYY ANEYYY…
Aramil: Senin cep telefonunda Azer Bülbül mü yüklü?
Estanerion (ben): Yok ya olur mu, youtube’dan açtım.
Gümüşel: Baya baya yüklü işte, listeden tıkladın gördüm ben.
DM: Püh Allah cezanı vermesin.
E: Ne var ya, askerde alıştım ben buna. Seviyorum işte… Aneeeeeyyy aneeeeyyyyyyy, isyan aneyyyyyyyy…
Zuros: Abi hani frpciler Blind Guardian felan dinler diye kandırıyordun beni? Ben rock/metal müzik ayağına başlamıştım bu oyuna!
E: Bende böyle valla, aneeeeyyyy aneeeyyyyyyyy…
Bana hayal kırıklığı ile baktıklarını fark edince “neyse beyler oyuna dönelim lütfen, yeter bu kadar geyik” diye kızıp konuyu değiştiriyorum.
Odanın içinde sağda solda, lava benzer sıvıların olduğu küçük yan odacıklar var. 4-5 tane de Azer bulunuyor. Azerler ile konuşamıyoruz, zira içimizde Ignan (elemental plane of fire’dan gelen yaratıkların lisanı) bilen hiç kimse yok ve bir tanesinin elinde büyükçe bir anahtar var. Baktık anlaşamayacağız, üstlerine yürüyünce Azerler hemen bu odacıklara kaçıp, bizi işaret edip gülüyorlar. Kaçarlarken ellerindeki anahtarı da, bu lava benzer şeylerden birinin içine atıyorlar. Attıkları yer o kadar sıcak ki; daha yaklaşmadan ısısını uzaktan fark ediyoruz.
Sen Sokucan, Ben Sokucam Kavgası!
Azerleri öldürmeye çalışmanın bir manası yok, o odacıklardan bize bakıp ilerlerine doğru kaçıp gidiyorlar. Bizim anahtara ulaşmamız gerekiyor, bir şeylerle uzaktan eğilip anahtarı almamız lazım.
DM: O kadar sıcak görünüyor ki metalleri bile çok kısa sürede eritebilir, zaten Azerlerin burada bir çeşit dökümhane yaptığı belli. Yerde metal parçacıkları var her tarafta.
Estanerion (Ben): Zuros, bana koruma büyüsü bir şeyler yapsana.
Zuros: Yok ki!
E: Nasıl yok, rahip değil misin?
Z: Hımmm bakayım… Tamam varmış ama yok koymadım bu güne, yapamam.
E: Püfff neyse, Gümüşel kılıcını versene.
Gümüşel: Napacan kılıcımı?
E: Ateşin içine sokup anahtarı alıcam.
G: Bana ne kendi kılıcını sok!
E: Benim kılıcım değerli lan!
G: Nesi değerli, düz kılıç işte…
E: Paladin kılıcı o, densiz herif. Kaç tane adam kestik onunla.
G: Nolmuş paladinse, gitsen 15 gold vermezler, büyülü değil bir şey değil.
E: Eriyecek sokarsam.
G: Benimki eriyecek o zaman da, hem benimki ince rapier…
E: Erirse erisin bir işe yaradığı yok, kılıç kullandığın zamanı hatırlatırım da bir halta yaramamıştın. Ok atıyorsun sadece nasıl olsa ver şunu.
G: Bana lazım o kılıç vermem.
E: İyi verme, benim kılıcı al sen sok ateşe.
G: Ben sokmam elimi oraya valla.
E: O zaman senin kılıcı ver ben sokayım.
G: Sokturmam kılıcımı oraya.
E: Eeehh kafanı sokucam şimdi ateşe, versene lan!
Ufacık odada, koca koca adamlar “OLMAZ SEN SOK BEN SOKACAM VERMEM, VERİRSEM SOKTURMAM” diye bağırıyoruz. Nihayet DM “abi sakin olun komşular felan duyacak şimdi” diyor. Sakinleşip başka bir formül arıyoruz, nihayet orada Azerlerin kullandığı ateşe dayanıklı maşa gibi bir şey buluyoruz.