2001: Bir Uzay Destanı – Uzayla İmtihan

Gerçeküstü Bir Yolculuk

Bilimsel bilimkurgu türü içerisinde okunabilecek en iyi eserlerden hatta türün klasiklerinden olduğunu söyleyerek konuya giriş yapmak istiyorum. Yazarın sahip olduğu astronomi ve diğer pozitif bilimler ile ilgili ve sürekli güncellenen, gelişen birikimleri kitabın iskeletini oluşturuyor. Kitap içerisinde yaşanan her durum, yer alan her makine ve teknolojinin açıklaması okuyucunun anlayacağı şekilde tana tane aktarılıyor. Bilimsel olarak herhangi bir boşluk bırakmayacak şekilde ilerliyor her bölüm. Özellikle Discovery adlı gemi bu noktada iyi bir örnek oluşturuyor. Bilimkurgu eserlerinin kuşkusuz en önemli unsuru bağlı kaldığı bilim dalları ile olan tutarlılığının üzerine inşa edilen özgün kurgu olduğunu düşünüyorum. 2001: Bir Uzay Destanı ise başarılı bilimsel çözümleme ve ilerlemesinin yanında yer alan kuşkusuz çarpıcı kurgusu ile bu konuda gayet başarılı bir yapım.

Eğer elinizde bir yapay zeka var ise bir birey gibi onunda içinde bulunduğu açmazları, vereceği kararları, o kararları nasıl verdiğini, eylemlerini ve eylemlerinin doğurduğu sonuçları/sorunları ele almak zorundasınız. Sonuç itibari ile evimizde bulunan mutfak robotlarından çok daha fazlasına, tahakküm yeteneğine sahip bir üretimden bahsediyoruz. Bu noktada HAL 9000, daha önce benzerini görmediğimiz ve sonrasında gördüklerimizde kendisinden izler bırakmayı başarmış bir yapay zeka birimi. Kitap içerisinde Discvovery’nin tüm sistemlerini bünyesinden barındıran, her an ulaşabilen HAL 9000’in beraber göreve çıktığı insan personelle arasında yaşanan diyaloglar için bile kitabı okuyabilirsiniz. Daha evvel çok sefer bir yapay zekanın kendi kararlarını vererek üreticilerini ya da kullanıcılarını dinlemediği durumlar gördük. Ancak HAL 9000 bu konuda hiç olmadığı kadar radikal kararlar almaktan çekinmiyor. Yaşadığımız zaman diliminde ona yakın bir örnek henüz göremedik. Ancak görmek ister miydik o da bir diğer soru işareti.

Arthur C. Clarke

Dönüşü olmayan bir yolculuğa çıkan her insanın başına gelmesi olası durum astronot David Bowman’inde başına geliyor. Saatte bin üç yüz kilometreye varan bir hızla her geçen gün Dünya’dan, insanlardan uzaklaşan Bowman, zaman zaman “ulan şu sonsuz uzayda neleri dert ediyoruz” psikolojisine giriyor. Bu akıllara Carl Sagan’ın Voyoger 1 adlı uzay sondasının yaklaşık altı buçuk milyar kilometre öteden sadece bir nota kadar görünen dünya fotoğrafı ile ilgili yaptığı konuşmayı getiriyor. Açıkçası durum tam olarak bundan ibaret ama uzay ne kadar sonsuz olursa olsun insanların hayatlarının sorunları da aynı oranda sonu gelmez bir şekilde devam ediyor. O küçücük “Soluk Mavi Nokta” üzerinde kaç nesil yaşadı, kaç savaş yaşandı saymak mümkün değil. Ancak her zaman yeni bir sorun ve anlaşmazlık çıkmaya devam ediyor ve şiddetin türlü türlü versiyonu sorunu çözmek için kullanılıyor. Aldous Huxley haklıydı belki de. Bu dünya başka bir gezegenin cehennemidir.

ABD-SSCB arasında yaşanan soğuk savaşın, uzay yarışının en kızgın olduğu dönemlerde yazılan bir kitap elimizdeki. Ellerindeki tüm teknolojiyi sonu gelmez uzayda kim daha güçlü olacak diye kullanan iki süper güç. Birbirlerinin ilklerini geçmek için adete zamanla yarışan iki cephe. Yaşanan bu duruma nazaran kitap içerisinde iki tarafın çoğu zaman işbirliği içinde olduğu görülüyor. Öyle ki bu sefer karşı taraf Çin olarak aktarılmış. Özellikle monolitin bulunduğu bölümlerde oldukça hissedilen bir durum.

Başarılı yayın politikası ile türü sevenlerin yüzünü her geçen gün daha çok güldüren İthaki Yayınları’nın Bilimkurgu Klasikleri serisinin 15.halkası olan kitap, daha evvelden filmini izleyenlere, izlemeyenlere ve kitabı bir önceki baskıdan okuyanlara da ısrarla tavsiye edilir. Yenilenen kapağı ve kapak için seçtikleri rengi ayrıca sevdim. Unutmadan kitabın sonunda yer alan Gözcü ve Şafakta Karşılaşma adında iki tane öykü var ki tadından yenmez. Okuyunuz, okutunuz efendim.

Bu yazı, "İthaki Kütüphanesi" adlı yazı dizimizin bir parçasıdır.

Yorumlar