A’dan Z’ye Warhammer 40K Evreni – İmparator
İmparator, veya “İnsanlığın Tanrı İmparator”u Warhammer 40k tarihinde oldukça önemli, ilginç ve hatta bana sorarsanız mihenk taşı denilebilecek bir yere sahip.
Kendisi Anadolu’da doğuyor. Tarihler o sırada gün falan göstermiyor zira tarihten önce şamanların kendilerini kurban edip kaos tanrılarına karşı tek bedende doğmak istemelerinin sonucu kendisi. Adı sanı belli değil. Tarih içinde birçok büyük ismin (Büyük İskender, İsa, Muhammed, Buda, 1. (Deli) Petro vb.) kendisi olduğu söyleniyor. Zira perpetual denilen, ki bu mevzu bizim hayatımıza Horus Heresy ile girdi belirtirim, bir özelliğe sahip. Bu özelliğe sahip arkadaşlar ölmüyorlar, atomlarına ayırsanız da bir şekilde toplanıp geri geliyorlar. Gelmemeleri için ise özel artifactlarla öldürülmeleri gerekiyor. Ki bu artifactlar da marketten altılı paket halinde alabileceğiniz türden değiller.
İmparator korkunç bir varlık aslında düşündüğünüzde. Tek başına C’Tanlardan birisi olan Void Dragon’u Mars’a hapsediyor (ki daha sonra adeptus mechanicus gelsin), kaos tanrılarının kalelerine gidip ama anlaşarak, ama kandırarak, ama tehdit ederek onlardan özlerini çalıp primarchları yapıyor. Space Marine dediğimiz arkadaşları zaten yapmayı biliyor İmparator. Dünyayı ele geçirirken kullandığı Yıldırım Savaşçıları zaten bu işin ilk basamağı. Bir insanı alıp genetik terapi ile beraber ek organlar ekleyerek onları insan ötesi bir savaşçı haline dönüştürme bilimini üreten kişi kendisi. Her ne kadar 40k’nın şimdiki halinde olayı ritüel olarak yapsalar da, bu adam ayaktayken gayet Umut Sarıkaya karikatürü gibi “Tekniik, biliim, tekniiik!!” diye harfler fışkırıyor ortamlardan. Dolayısıyla bu dönemdeki zaiyatların önemli bir kısmı tekniğin doğru uygulanamamasından değil, gen uyumsuzluklarından oluyor. Ki bu daha sonra birçok chapter’in başına bela olacak olan bir şey.
Dahası, imparator neredeyse militan biçimde dine karşı. Bu karşıtlığın sebeplerini detaylıca “Son Kilise” adlı kısa hikayede okuyabilirsiniz. Kendisine tanrı denilmesine ve tapılmasına acayip gıcık oluyor. Lorgar’ın canını yakarak kaos’a düşmesini sağlıyor bu nefret. Hatta bir açıdan imparatorluğun şu andaki halinin sebebi de imparator denilen şahsın ta kendisi. Burada şahıs kelimesini çok geniş kullanıyorum çünkü ben, en azından Heresy romanlarından çıkarsadığım kadarıyla, kendisinin insan olmadığını düşünüyorum. Bir yerde John Grammaticus, ki kendisi Kabal adında bir uzaylı topluluğunun hizmetkarı olan bir perpetual, imparator ile karşılaşıyor hatta ilk ölümünü yaşamadan evvel imparator ona “Seninle bir ara uzun uzun konuşmalıyız” falan diyor ama Grammaticus’un aklında kalan şey psişik görüsüyle baktığı zaman imparator’un ne kadar korkunç olduğu. Yani kendisinin psişik enerjisini düşündüğümüzde yürüyen bir bitki olup etrafına altın zırhlı, halo’lu halini yansıtması acayip kolay bir şey. Ya da yürüyen bir nükleer santral ile el sıkışmak gibi de olabilir, ondan da ürkmüş olabilir Grammaticus amca.
Psişik enerji demişken bu konuda en güçlü varlık. Hala da öyle. İmparatorluk içinde warp seyahati yapılırken nirengi noktası olarak alınan Astronomican mesela kendisinin uzaya yaydığı psişik bir yol göstergesi. Dahası, en son savaşında karşısında olan adama bir bakın. Horus, dört kaos tanrısının gücünü almış olan Horus’u (”Beni, beni… Horus’unu!”) tek hamlede psişik olarak parçalıyor. Ki bu parçalama işlemini kendisi yaralıyken yapıyor hatırlatırım. Çünkü hala onun geri dönebileceğini düşünüyor.
Horus konusunda ise İmparator’un kötü bir baba olduğu gerçeği ile yüzleşiyoruz. Horus’u kenara çekip, “Evlat bak, ben golden throne diye bir araç ile warp seyahatini çöpe atacağım, eldarlar gibi webwaylerden geçip gideceğiz ama senin benim yokluğumu aratmaman lazım” dese olayların rengi bambaşka bir hale gelecekken, “Ya gitmem lazım üzgünüm söyleyemem tmm mı. Sn hlldrsn yhaa” gibi bir söylemle koşa koşa Dünya’ya dönüyor. Dahası kaos diye bir gerçek varken İznik konseyi (Council of Nicea)’nde “Taam artık psyker falan kullanmıyonuz” demek ne demek arkadaşım ya? Hayır kaos tanrıları ölümüne korkuyor imparatordan çünkü warp space’den de geçemezlerse, inanç olayından da yararlanamıyorsalar açlıktan ölecekler. O noktada Lorgar, Erebus, (Mal)Abaddon üçlüsü durumu kurtarıyor işte.
Bir kere kafadan söyleyeyim Horus’un düşmesi bana acayip zorlama geldi romanlarda. Çok delikanlı bir adam Horus, ama abiye kaos (Nurgle’un hatta) artifactlarından birini sokar, sonra da adamı kültistlerin eline verir, üstüne üstlük doğruyu yapmaya çalışan adamları da Abaddon gibi bir öküzbaşla devredışı bırakırsan o adam cizvit rahibi ile dalay lama’nın bitiştirilmişi olsa bile düşer.
Bir ihtimal de şu İmparator 40k dediğimiz fosseptik çukurunun olacağını biliyordu ve olayları buna göre organize etti. Bu durumda insan şu soruyu soruyor, alternatifleri neydi ki en iyisi buydu?