Aden: Anlamadan Anlamaya Çalışmak
Bilim Kurgu’nun en önemli isimlerinden biri olan, Solaris adlı yapıtıyla efsaneler arasına giren Stanislaw Lem, Aden diye şahane bir kitap yazmıştı. Aden bizim dünyamıza benzemeyen, halkı ve yaşam biçimiyle bizden epey uzak olan bir gezegen. Şöyle ki yazar, Solaris adlı yapıtında bir ara Aden’e gönderme bile yapıyor. Yani Aden, Solaris’in küçük bir yansıması bile denebilir.
Kaptan, Mühendis, Fizikçi, Kimyager, Doktor ve Sibernetikçi olmak üzere altı kişilik bir uzay mürettebatı Aden’e kazara düşer. Gezegenin büyüleyici güzelliğine daha yakından bakmak isteyen ekip aniden gezegene çakılır ve orada mahsur kalır. Gemilerinin bir kısmı toprak altında kalan mürettebat öncelikle bu çukurdan çıkmak zorundadır. Bu gemi ya onların kurtuluşu olacak ya da mezarı. Mürettebat ilk başta gemiden kurtulma çabalarına başlar. Altında kaldıkları kumu kazmaya, dışarı çıkmaya çalışırlar ve bunları yaparken de gemiye hem zarar verir hemde tamir ederler. Kitap ilk başta ”Mezardan Çıkış” vari bir aksiyonla başlıyor ve bu kısımla beraber ekibin sınavı başlamış oluyor.
Aden, bir gezegen keşfi masalı. 6 kişiden oluşan bu mürettebat gemilerinden kurtulduktan sonra gezegeni keşfe başlıyor. Önceleri korkarak yaptıkları bu keşif daha sonra hızını alamayan bir meraka dönüşüyor. İlk başta ekip minik keşiflerle çok uzağa gitmeden gezegeni anlamaya çalışıyor. Buldukları terk edilmiş fabrika ise meraklarını daha da köreltiyor. Bir zamanlar çalışır vaziyette olan ama artık işlevsiz olan bu fabrikanın amacını ise asla çözemiyorlar. İlerleyen sayfalardaysa kafalarını hep fabrikaya odaklayıp fabrikanın amacını anlamaya çalışırken yepyeni şeyler buluyorlar. Dünyadakine hiç benzemeyen uçan çiçekler, dünyadakileri andıran bulutlar. Ama buldukları en büyük şeyse bir Adenli !
İşte burada mürettebatın iletişimsizlik sorunu baş gösteriyor. Buldukları uzaylının tasviri genel olarak bir dünyalı hayvanına benzetilse de esasında bu yorumun çok yanlış olduğunu çünkü bu gezegen hakkındaki yorumların ”Bu gezegene” göre yapılması gerektiğini söylüyorlar. İşte kitabın bir şaheser olması burada boy gösteriyor. Okuyucu ve mürettebat Aden’i yorumlarken hep Dünya kıyaslamasında bulunuyor ama kitap sizlere bunun yanlış olduğunu çünkü burasının apayrı bir ”Dünya” olduğunu söylüyor. Zaten buldukları Adenli ile kuramadıkları iletişim esasında hiç bilmedikleri bir dilden kaynaklanıyor. Yani mürettebat hayvanlarla muhabbet etmeye çalışmıyor. Düşünen, akıl sahibi canlılarla iletişim kuramıyor.
Aden bazı anlarında şiddet dozunu arttıran bir eser. Mürettebatın yaptıkları keşifler sırasında buldukları ”Canlı Mezarlığı”, kendilerine ateş saçan Adenliler ve elbette gördükleri ölümler kitabın şiddet dozunu yükseltiyor. Ama burada yine şunu sorguluyorlar. Ya bu olanlar Adenlilere göre doğru ve anlamlıysa? Çünkü mürettebatın karşılaştıkları şeyler onlara göre şiddeti ifade etse de belki Aden için bir sevgi gösterisi olabilir. Yani burada da onların çaresizliği boy gösteriyor üstelik burada yine tamamen yabancılaşmış bir şekilde okuyucu da gezegeni keşfe çıkıyor.
Öyleyse Bu Adamlar Nasıl Anlaşacak ?
Dedik ya Aden birbiriyle konuşmaya çalışan iki tür canlının masalı. Amaçları birbirlerini anlamak. Mürettebatın kimi üyesi bu gezegenden gitmek isterken kimi burada bir süre daha kalıp Dünya’nın en büyük keşfine imza atmak istiyor. En sonundaysa Adenli bir bilim adamı (veya mürettebat onu bilim insanı sanıyor) ile karşılaşıp sorunlarına bir nebze olsun çözüm buluyorlar. Ancak bu bilge uzaylıyla iletişim yine kolay değil. Ekip, yaptıkları Google Translate vari bir araçla Adenli ile iletişim kurmaya çalışıyor ve dehşet manzarasıyla yüz yüze geliyorlar. Gezegen bir zamanlar imparatorluk olan, Dünyalılara göre zalimce, Adenlilere ise pek bir şey ifade etmeyen bir diktanın eseri. Aden, Dünya görüşüyle şiddet dolu diktatör bir gezegen. Buldukları mezarlar ve fabrikalar da bunun bir eseri.
İlerleyen sayfalardaysa bu iletişimin sonsuza dek süremeyecek olduğunu yolcular gibi sizde biliyorsunuz. Mürettebat gemilerini tamir ederken yarı buruk ve biraz mutlu bir şekilde anlamlandıramadıkları bu gezegenden ayrılıyor. Onun dışarıdan gözüken parlak ve yıldızlarla bezeli görüntüsüne bakarak…
“Uzay yolculuğu insanoğlu merakının en özlü ifadesidir.” -Stanislaw Lem