Albino Kralın Geçmişine Yolculuk: Elric – Uyuyan Büyücü
-
Zülfikar Yamaç
- Kitap
- 21 Temmuz 2016
Fantastik kurgunun asi prensi, yıkılmış bir imparatorluğun geriye kalan tek varisi, Ebedi Şampiyon, kaderin elinde oyuncak misali oradan oraya savrulan depresif silahşor, ayrılamadığı kılıcı ile Melibone’lı Elric’in hayatı ile ilgili bir dolu öykü okuduk. Peşini bırakmayan düşmanlarından, kurduğu dostluklara kadar okuduklarımızın ardından sıra kahramanımızın geçmişinde. Açıkçası en çok ilgilendiğim kısım burası. İthaki Yayınları’da böyle düşünüyor olacak ki; çok bekletmeden Elric destanının üçüncü cildi Uyuyan Büyücü ile merakımı(zı) gidermeye geldi.
Nebula Ödüllü yazar Michael Moorcock’un en bilinen kahramanı albino kral Melibone’lı Elric, aynı zamanda fantastik yazına mal olmuş bir kimlik. Bağımlı olduğu Fırtınayaratan adlı kılıcı ile özdeşleşmiş olan yıkıntıların prensinin hayatında en çok merak ettiğim kısımdayız. Zira dünyanın kaderi üzerinde azımsanamayacak etkisi olan Elric’in nasıl şu anki sürgün hayatına mahkum olduğunu sanırım çoğumuz merak ediyor. O zaman buyurun, Uyuyan Büyücü hikayesi ile başlayalım.
Ezeli Düşman
Hayatı boyunca uğradığı tüm topraklarda dosttan çok düşman edinen Elric’in hayatında Theleb K’aarna’nın yeri ayrı. Pan Tang’lı -işinin ehli ve Kaos hizmetkarı- büyücü bir gönül meselesi yüzünden Melibone’lı sürgün prense hayatı dar etmeye yeminli adeta. Kitabın ilk öyküsü Uyuyan Büyücü bu iki düşmanın hayatları pahasına birbirine girdikleri entrika ve mücadelelerle geçiyor. Lanetli kanı ve bir o kadar nefret edilesi kılıcı ile büyücüyü öldürmeye yeminli Elric, bu uğurda dünyayı onlara yar etmemeye yeminli olduğu Düzen Lordların ve onları hizmetkarları ile işbirliği yapmayı dahi göze alır. Bunlardan bir tanesi de Şafağın İmparatoriçesi Myshella.
Can düşmanının izini süren Elric ve dostu Ayhüznü, Lormyr yolunda saldırıya uğrar. Şekil değiştiren garip yaratıkların elinden zor kurtulan ikili karşılarına çıkan ıssız kalede alırlar soğuğu. Kısa bir süre sonra kalenin zannettikleri kadar ıssız olmadığını fark ettikten kısa bir süre sonra ölüm gibi bir uykuya dalmış Myshella ile karşılaşırlar. Kendi isteği dışında uyuduğunu ve Kaos’un rezil hizmetkarı Teheleb K’aarna’nın dünyayı fethetmek için başka bir boyuttan güçlü bir ordu ile geldiğini öğrenirler. Haberi alan Elric vakit kaybetmeden Pan Tang’lı büyücüye haddini bildirmek için yollara düşer. Hem dünyanın kaderi, hem de intikam hırsı Fırtınayaratan’ın daha çok kana bulanmasına neden olur.
Ancak düşman büyücülerde olduğu gibi kaçma konusunda işinin ehli olunca ölüme kavuşması da haliyle zor oluyor. Canını almak için uzanan lanetli kılıçtan her seferinden bir şekilde kaçmayı başarır. Ama zaman konusunda Elric’in acelesi yoktur. Er ya da geç bu kovalamaca nihayete erecek ve büyücü korkudan açılmış gözler ile ruhunu teslim edecek…
Ezeli Şampiyon’un ezeli düşmanı Theleb K’aarna. Hasmını öldürmek için ortaklık etmediği kimse kalmıyor resmen. Elric ile arasındaki düşmanlık hiç bitmeyecek gibi. Bitmesini de istemem. Zira her kahramanın bir gediklisi, bir belalısı olduğunu bu zamana kadar sürekli okuduk durduk. Burada da bu rolü kendisi ile aynı tarafa bağlılık gösteren büyücü alıyor. Kaos’a hizmet eden bu iki düşman bazı yönlerden birbirlerine benzemiyor değil. İkisininde aynı tanrılara bağlılığı olması dışında, iki tarafta diğerinin canını almak uğruna her şeyi göze alabiliyor. Öte yandan Theleb K’aarna’nın amacına ulaşmak için başvurduğu yöntemler… “Tamam adama kastın var anladık da dünyanın geleceğinden ne istiyorsun?” diye düşünenler olacak belki. O iş öyle değil işte. Eğer insanın dünyası alacağı intikam olursa nefes alıp veren varlıkların gözünde bir değeri kalmıyor…
Geçmiş Günler De Karanlıktı
Söz konusu dünyanın ilk zamanlarına tanık olmuş bir soyun geriye kalan tek yaşayanı, imparatoru olunca geçmişi de pek öyle sessiz sakin geçmiş olamaz. Elric de bu durumdan nasibini alanlardan. Zira birçok bakımdan kendisine denk yeteneklere sahip kuzeni Yrkoon, ona en büyük acıları yaşatan kişi olarak tarih sahnesindeki yerini alıyor.
Babasının ölümü ardından doğuştan hakkı olan imparatorluk konumuna yükselmesi belki de Elric için kötü -hemde en kötülerinin- günlerin başlangıcı olacaktır.
Kendisinden öncekilere hiç benzemeyen yönetim ve yaşam biçimi başta olmak üzere Elric, Melibone hanedanından kimseye benzemiyor. Öyle ki; vaktinin çoğunu savaşlar ya da ana teması savaş olan olaylar yerine kitaplarla harcıyor. Atalarının alıştığı bol kan dökmeli, merkezinde zevk ve haz almak olan ödül ve ceza törenlerinin yerine daha sakin aktiviteleri tercih ediyor. Yönetim şekli genç yaşlı herkes tarafından garip karşılanan bir imparator. Bunda hastalıklı doğmasının da büyük etkisi var elbet. Zira ilaçlarla ayakta durabiliyor olması küçük düşürücü olmakla birlikte kendisine duyulan saygıyı da azaltıyor haliyle. Hal böyle olunca eski Melibone’yi tekrar diriltmek -ciddi anlamda artık mümkün değil yalnız- isteyen Prens Yrkoon tarafından çeşitli tuzak ve entrikalara maruz kalır. Bunların bir tanesinde ilk kitapta hüzünlü ölümünü okuduğumuz, Elric’in en bük aşkı Cymoril’i kullanır.
Dünyanın hakimleri oldukları zamanlar geride kalırken Melibone, Elric-Yrkoon arasında geçen tüm bu kovalamaca, rekabet vs. hadiseleri sayesinde kaçınılmaz sona her geçen gün daha da yaklaşır. Zaman ileriye doğru akarken, tarih sahnesinden silinme sırası Melibone’ye geldiğinde geride kimin kalacağı dökülecek kanın kime ait olduğunda saklı…
İlk kitapta daha kim olduklarını anlamadan ortadan kaybolan Cymoril ve Yrkoon’un, Elric’in hayatında sahip oldukları önem hakkında fikir sahibi olmak için doğru yerdeyiz. Bir imparatorluğu küllerinden dirilmesini sağlamak için çok geç kalmış Yrkoon ve hakkı ile oturduğu imparatorluk tahtında entrikalarla çevrili Elric. Karakterimizin geçmişi ile ilgili edinmek isteyeceğimiz en temel bilgiler, aile ve saray çevresinde saklı. Nasıl yetiştiği, kimlerle nasıl ilişkileri kurduğu, yaşadığı sürgün hayatına neyin sebep olduğu tamda okuduğumuz bu bölümde saklı.