Arcturus’a Yolculuk: Gerçeği Ararken Ne Kadar Uzağa Gidebilirsin?
-
Zülfikar Yamaç
- Kitap
- 7 Aralık 2016
Bilinenin Ötesine Yolculuk
Başlangıçta yazdığım gibi ciddi manada farklı bir kitap Arcturus’a Yolculuk. Anlatmaya nereden başlayacağım konusunda karar vermek zor oldu. Zira barındırdığı temalar itibariyle konuya giriş yapıp anlatmak aynı oranda güçleşiyor. Ancak ben işe Tormance gezegenindeki inanç sistemi ve uygulanış biçimi ile başlamak istiyorum. Kitabın sac ayaklarından bir tanesini bahsettiğimiz bu inanç sistemi oluşturuyor.
Maskull’un gezegene ilk geldiği yerden itibaren geçtiği her yerde insanların, yaşadıkları dünyanın fiziksel yönlerinden çok manevi özellikleriyle ilgilendikleri dikkat çekiyor. Belki her yerde aynı oranda gözlemlenmiyor bu durum lakin her bir bireyin uğrunda hayatını değiştirmeye hatta vermeye razı oldukları bir inanç ve düşünceleri var. İnsanlar tabiri caizse; savundukları düşüncelerden ibaretler ve ona göre şekil alıyorlar denebilir. Yaşadığımız dünyaya kıyasla ilkel bir dünya olarak nitelendirilebilecek Tormance (herhangi teknolojik gelişmişlik barındırmıyor), sakinlerinin bu özelliği ile ilgi çekici bir gezegen haline geliyor. Bunun yanında benim özellikle en çok aklımda kalan nokta bireylerin sahip olduğu biyolojik evrim imkanı ve kullanım şekli, diğer bir deyişle serbestliği.
İnsanların düşüncelerinin hayatlarının merkezinde olduğundan söz etmiştik. Her birey bulunduğu coğrafyanın yaşam koşulları (insanlar arası ilişkiler dahil) ve inandığı düşünceler doğrultusunda vücudunun herhangi bir yerinden -genellikle alın bölgesi- bir organ, uzuv vs. çıkartabiliyor. Aynı şekilde yok edebiliyorlar -buna ayrıca değineceğim. Bu durum, bireyin yaşamını devam ettirebilmek ve inanç standartlarını yerine getirebilmek için uygulamak zorunda olduğu ya da uygulamasının lehine sonuçlanacağı bir çeşit tanrısal yetenek.
İçsel anlamda huzur bulabilmek, farklı seviyelerde farkındalığa erişebilmek ve dünyayı ve üzerinde yaşayanları daha iyi algılayabilmek için kullanılan bir çeşit mucize. Ancak herkes uygulayabildiği için gezegen sakinleri için standart haline geldiği söylenebilir. Özellikle dışarıdan gelen birisi olarak Maskull’un beklendiği üzere en çok bocaladığı yer bu biyolojik çeşitlilik imkanı. “Her birey neye inanıyorsa fiziksel olarak onu doğru algılayabilecek düzeyde olmalı” şeklinde özetlenebilir. Bu yöntemin iki taraflı olduğundan bahsettik. Bir uzuv yaratılabiliyor ise aynı şekilde yok edilebiliyor. Konunun en dikkat çeken noktası da bu; bu yok etme sürecinde insanoğlunun sahip olduğu standart anatomik biçimin daha azına inilmiyor. En az iki kol, en az iki göz, iki bacak gibi. Mükemmel bireyin, en bilge kişilerin bu şekilde standart bir insan biçimi ile anlatıldığı kitap bu yönü için bile okunabilir. İnsan, ne kadar tanrılaşırsa ne kadar yaratım gücüne sahip olursa olsun özünü korumalıdır. Ancak o şekilde mükemmel bireye ve arayışında zafere ulaşır.
İçerisinde bolca konuşmanın geçtiği bir kitaptan bahsediyoruz. Kişiler arası felsefi ve dini konuşmalar insanın ders alabileceği çok sayıda diyalog barındırıyor. İnsanın doğası, inançları, yürümesi gereken yol ve arayışında nasıl zafere ulaşacağı ya da nasıl araması gerektiği gibi konular diyalogların temelini oluşturuyor. Neredeyse her birisi farklı inançlara sahip, farklı doğruların peşinde olan insanlar var burada. Haliyle ortaya çıkar fikir ayrılıkları ve bunların çözümlemeleri ile ilgili herkesin söyleyecek çok fazla şeyi var. Dikkatle okunması gereken, altı çizilesi diyaloglardan en beğendiklerimden bir tanesi şu şekilde:
Maskull’un Tormance’e adım attığında tanıştığı ilk insanlardan olan Panawe arasında geçiyor;
M: Nasıl daha önce duymadığın bir dilde konuşabiliyorsun?
P: Düşünce zengin, karmaşık bir şeydir. İçgüdüsel olarak ben mi senin dilini konuşuyorum yoksa ben konuştukça sen kendin benim düşüncelerimi kendi diline çeviriyorsun bunu bilemem.
Bir diğeri ise yolculuğun ilerleyen aşamalarında karşılaştığı başka bir karakter ile gelişiyor. İnsan olma üzerine edilen çok kısa bir kaç söz:
M: S…, sen bir insan mısın, yoksa insandan daha fazlası mı?
S: İnsandan daha fazlası olmayan bir hiçtir.
Kitap daha ilk sayfalarda ilgi çekmeyi başarıyor. Ancak yolculuğun kararlaştırıldığı ilk bölümden itibaren akışı zor bir eser ile karşı karşıya olduğumuzu anlamamızı sağlıyor. Anlaşılması güç diyalogların ilgi çektiği kadar türe alışık olmayan okuyucuyu zorlayacak nitelikte olduğunu söylemek gerek. Arcturus’a Yolculuk sonu gelmez bir arayışın romanı. Gerçeğin peşinde, her durakta daha da karmaşık bir hale gelen bir arayış. Sonunun nereye çıktığı bilinmez bir yol ve Maskull arkasına bakmadan yürümeye devam ediyor.
Daha önce hiçbir kitabı Türkçeye çevrilmemiş olan David Lindsay’in belki de en iyi kitabı Arcturus’a Yolculuk, İthaki Yayınlarının yetkin çevirisi ile Türk okurunun karşısına çıkıyor. Özellikle çevirmene büyük iş düşmüş. Çağlar Kök’ün ellerine sağlık. Alan Moore’un önsözden okuyucuyu karşıladığı kitabı türü seven herkesin okuması gerektiğini düşünüyorum.