Aşina Olduğumuz Yabancı Bir Dünya: Kuzeyin Işıkları

Bu kadar şeyden bahsedip az daha kitabın film uyarlamasında kullanılan ismine kaynaklık eden Aletiyometre’den bahsetmeyi unutacaktım. Aletiyometre, Yunanca aletheia yani gerçeklik kelimesinden oluşturulmuş bir isme sahip bir hakikat ölçer. Aklınızda bulunan soruları sorarken doğru sembolleri kullanmanız durumunda size gerçeği söyleyen pusula benzeri bir cihaz. Dünya üzerinde bulunan altı adet aletiyometreden biri vaktiyle Lord Asriel tarafından Jordan Koleji’ne verilmiştir, bu aletiyometre Mrs. Coulter ile yola çıkmasından hemen önce Kolej Başkanı tarafından Lyra’ya kimseye göstermemesi koşuluyla verilir. Aletiyometre’yi okumaya gittikçe alışan Lyra alete yolculuğu boyunca önemli noktalarda danışır. Aletiyometre’nin nasıl çalıştığı ve önemi de yine kitap boyunca bizi merak içerisinde bırakıyor.

Kitapta yalnızca insanların olduğu bir dünya yok; aksine pek çok değişik geleneği ve özelliği olan değişik yaratıkların olduğu oldukça zengin bir dünyayla karşı karşıyayız. Zırhlı ayıların haşmetli krallığını özellikle Iorek Byrnison sayesinde yakından tanıdığımız için aynı geniş bilgiyi Serafina Pekkala ve cadılar noktasında beklemedim değil. Bunun dışında ruhlar aleminin bu kadar görünürde olduğu bu dünyada hartlak, zombi gibi varlıkların isminin de geçtiğini görebiliyoruz.

 

Yazar Philip Pullman

Yazar Philip Pullman

Çocuk kitabı olarak akıllarda neden yer ettiğini anlamadığım bir başka eser olan Kuzeyin Işıkları bence çocuklardan ziyade büyüklere hitap ediyor. Özellikle içindeki  otorite  ve din temalı göndermelerle bir çocuğun anlayabileceğinden daha karmaşık bir yapıya sahip olduğunu kanıtlıyor. Baş kahramanın on iki  yaşında bir kız çocuğu olması nedeniyle böyle bir algı oluşmuş olabilir ama bence kitabın kapağına ya da filme göre kesinlikle değerlendirilmemesi gereken bir kitap.

Hazır filmden bahsetmişken Altın Pusula ismiyle sinemaseverlerin karşısına çıkan filmin başarısızlık sebeplerinden de bahsetmek istiyorum. Tabi ki bir film eleştirmeni olmadığım için tamamen bu eksiklikler bana göredir belirteyim. Kitabı bitirdikten hemen sonra, gece de filmini bu kez baştan sona olmak üzere izledim. Tabi ki kocaman kitabı kısacık filme sığdırmak imkansız bunu pek çok başka eserde de gördük ama hikayedeki olayların akışını tamamen değiştirip bazı karakterleri kesip bazılarını da uydurarak da bu iş olmaz. Hatta o muğlak ne olduğu belirsiz sondan sonra filmin ikincisini çekmeyi hayal eden yönetmen ve yapımcı adına ben üzüldüm.

Bir de bu filmin döneminin en pahalı yapımlarından olduğunu görünce iyice kahroldum. Çünkü daha az bir bütçeyle daha iyi yapımlar ortaya konmuştu; hayır Nicole Kidman var, Daniel Craig var, ya Ian McKellen bile var!  Adama “Ne duruyorsun?! Helva yapsana!” demezler mi? Ben dedim. Neyse ki; serinin tekrardan ama bu sefer dizi olarak ekranlara taşınacağı müjdesini verelim. Hem de bu sefer işin arkasında Doctor Who’dan tanıdığımız bir isim olan Russell T. Davies olacak. BBC tarafından uyarlanacak olması nedeniyle benim oldukça umutlandığım bir haber oldu.

İlk kitap sonrası beni bu kadar heyecanlandıran bir eser olmasıyla Karanlık Cevher serisi kesinlikle ilk elden değerlendirilmeyi hak ediyor. Serinin ilk kitabı olmasıyla aslında tüm öykünün en ağır yükünü taşıyan “Kuzeyin Işıkları” bu ağırlığın üstesinden başarıyla geliyor diyebilirim. İkinci kitabın tanıtım yazısında görüşmek üzere diyorum çünkü arayı soğutmadan “Keskin Bıçak” ile maceraya devam ediyorum.

Bu yazı, "İthaki Kütüphanesi" adlı yazı dizimizin bir parçasıdır.

Yorumlar