Bekleyişe Kısa Bir Mola: Sessizliğin Müziği

“Rothfuss nereye giderse gitsin bir şarkıcının bir şarkıyı yanında taşıması gibi bizi de yanında götürecek.”

Fantastik edebiyat tutkunu olanlar, Kvothe’un şarkısını bilirler. Kumpanyacıları, Trebon kasabasını, Denna’yı ve aşkı, Felurian’ı, Üniversite’yi ve elbette Auri’yi, rüzgarın adını, bilge bir adamın üç korkusu olduğunu ve daha birçok şeyi bilirler. Kote diye bilinen hancının aslında kendi ömrü dahilinde efsane haline gelen kansız Kvothe’un ta kendisi olduğunu da bilirler. Kvothe adını “belki” duymamış, onu ezberlemişlerdir.

Yazdıklarımdan da gayet iyi anlaşılıyordur ki, ben bir Kralkatili Güncesi aşığıyım. Abartmıyorum, gerçekten öyleyim. Martin’in hikayesini çoktan sollamış, Tolkien ve Rowling’in tahtını ise elinin şöyle bir hareketiyle çok rahat sallayan bir kurgu bence Rothfuss’unki. Biraz iddialı konuşsam da Kralkatili Güncesi serisinin benim en sevdiğim seriler arasında kesinlikle ilk üçte yeri var. Okumadıysanız okuyun, kitapların kalınlıklarından korkmadan okuyun. Sayfa sayısıyla hikayeyi okuma sürenizin ters orantılı olduğunu göreceksiniz.

Patrick Rothfuss ve kitabı Rüzgarın Adı

Patrick Rothfuss ve kitabı Rüzgarın Adı

Kralkatili Güncesi’yle söze başlasam da, bu yazıda Rüzgarın Adı’ndan ya da Bilge Adamın Korkusu’ndan bahsetmeyeceğim. Bu yazının konusu ikinci kitabın çıkmasının üzerinden dört sene geçmesine rağmen yazarın hala son kitabı tamamlayamadığı ve hikayenin sonunu görmek için gittikçe sabırsızlanan okurlarını daha fazla bekletmek istemediği için serinin yan kitabı olarak yazdığı Sessizliğin Müziği. Rothfuss bu kitapla Kvothe’un dünyasına hasret kalan bizlerin ağzına bir parmak bal çalıyor ve kısa süreliğine de olsa Üniversite’ye geri götürüyor. Götürmesine götürüyor ama, Sessizliğin Müziği Kvothe’dan değil, Auri’den bahsediyor bize. Kitapları en çok satanlar listesine girmiş, otuzdan fazla dile çevrilmiş yazar ise kitabın kapağını ilk açtığınızda size şöyle söylüyor:

“Bu kitabı satın almak istemeyebilirsiniz.”

Açıkçası başta bunun bir satış ya da tanıtım politikası olduğunu düşünsem de, kitabı okuduktan sonra yazarla tamamen aynı fikirde olduğumu söylemek istiyorum. Benim gibi Rothfuss’un kalemine hayran olsanız da, gerçekten bu kitabı okumak istemeyebilirsiniz. Çünkü bu kitapta Kvothe yok. Bu kitaptaki tek karakter Auri. Konusu ise Auri ve onu beklerken Şeyaltı’nda geçen yedi günü. Auri bir sabah yedi günü olduğunu bilerek uyanıyor (yazarın bu gün takıntısı nereden geliyor onu da çok merak ediyorum) ve o geldiğinde ona vermek için uygun bir hediye bulması gerektiğini de biliyor. Kitapları okuyanlar Kvothe ve Auri arasındaki hediye alışverişini bilirler, bu nedenle o diye bahsedilen kişinin Kvothe olduğu belli olmuş oluyor. Sonra da Auri hediyeyi aramaya başlıyor. Biz de kitabın harika çizimlerle dolu sayfalarında onunla birlikte Şeyaltı’nda oradan oraya koşuşturmaya başlıyoruz.

Sessizliğin Müziği'nden bazı çizimler

Sessizliğin Müziği’nden bazı çizimler

İşler ise buradan sonra garipleşiyor. Ya da anlatım mı demeliyim bilemiyorum. Zaten Sessizliğin Müziği için söyleyebileceğim tek kelime farklı olurdu herhalde. Hikaye tam bir durum hikayesi. İçinde herhangi bir diyalog, hareketli bir olay barındırmıyor. Tamamen Auri ve Şeyaltı’nda bulduğu şeyleri insansılaştırması var her sayfasında. Açıkçası ben böyle bir hikaye beklemiyordum. Auri Kvothe’un hikayesinin en gizemli karakteri; o nedenle onun hakkında bir kitap çıkacağını duyduğumda Şeyaltı’na nasıl ve neden gittiği, ne zamandır orada yaşadığı gibi sorulara cevap bulacağımı düşünmüştüm ama bambaşka bir hikaye çıktı karşıma. Başlarda biraz hüsrana uğrar gibi oldum, yalan yok. Ama Kvothe’un olmadığı, Auri’yle ilgili merak ettiklerime dair bir şey bulamadığım bu kitabın ilginç bir şekilde kendine bağlayan, kendini sevdiren ve okutturan bir yanı var. Sonsöz kısmında öyküyü akışına bıraktım diyor yazar; gerçekten de öyle yapmış. Hikaye biraz dağınık. Ama o dağınıklıkta öyle bir doğallık var ki, sizi sayfaların arasına çekip bırakmıyor.

Eğer siz de bir Kralkatili Güncesi severiyseniz, son kitabın çıkmasını dört gözle beklediğimiz şu günlerde Sessizliğin Müziği’yle bu bekleyişe kısa bir mola verebilirsiniz. Hele Rothfuss’un eğlenceli kalemiyle ve alıştığımız o diğer fantastik kitaplardan çok farklı olan hikayesiyle henüz hiç tanışmayan şanslılar grubundaysanız; önce seriyi, sonra Sessizliğin Müziği’ni okuyarak siz de mutlu mutlu son kitabı bekleyenler kervanına katılabilirsiniz. Yeter ki bu harika hikayeyi es geçmeyin.

Bu yazı, "İthaki Kütüphanesi" adlı yazı dizimizin bir parçasıdır.

Yorumlar