Bilimkurgu Türünde Bir Robinson Crusoe Hikayesi – Marslı
-
Zülfikar Yamaç
- Kitap
- 13 Ocak 2015
Konuya hızlı bir giriş yapmak istiyorum. Zira bu sene içerisinde okuduklarım arasında en iyisi olduğunu düşündüğüm kitap hakkında yazıyorum bu sefer. Kızıl gezegene ayak basan ilk insanlardan birisi ve muhtemelen orada ölmesine kesin gözüyle bakılan Mark Watney ile tanışın. Mars’taki ilklerin ve “eğlencenin” adamıyla. Tanışma faslı bitti mi? Güzel. Şimdi Mark’ın günün birinde, “Birilerinin eline geçer de, birileri zahmet eder okur.” umuduyla tuttuğu günlüğünde sıra. Sonra kendinizi kaptırın ve bittiğinde benim gibi “niye bitti ki?” diye düşünmeye başlayın.
Hikaye, teknolojik gelişmeler alanında bir hayli yol katedildiği bir dönemde geçiyor. Dünyadan Mars’a insanlı keşif yolculukları yapılmaya başlanmıştır ve adamımız Mark, yıllar süren eğitiminin ardından bu yolculuklardan üçüncüsünde (Ares 3) botanikçi ve mekanik mühendisi sıfatlarıyla görev alır. Yolculuk vakti gelir ve gezegeni terk ederler. Başarılı geçen bir yolculuğundan ardından sağ salim kızıl gezegene ulaşır Ares 3 mürettebatı. Misafiri oldukları çöl gezegeninde meydana gelen beklenmedik kuvvetteki kum fırtınası işlerin istedikleri gibi gitmemesine neden olur. 6 kişilik mürettebat, görevlerinin sona ermesine daha vakit varken iptal kararı alır.
Gezegenden ayrılmak amacıyla kullanacakları uzay aracına ulaşmak için yaya olarak fırtınanın içinden geçmeleri gerekmektedir. Ne olduysa zaten bu sırada olur. Yürüyüş esnasında görsel ve işitsel temasın son derece kısıtlıdır. Şiddetli fırtına esnasında, mürettebatın Mars yüzeyinde yapacağı araştırmalar süresince kullanması planlanan yaşam alanının ana iletişim sisteminin anteni kopar ve arkadaşlarını takip etmekle meşgul olan Mark Watney’in bacağına saplanır. Çarpmanın etkisi ile kum fırtınasında takip ettiği arkadaşlarıyla iletişimini kaybeder.
Görüşün neredeyse sıfır olduğu ortamda, hiç bir yaşamsal verinin kendilerine ulaşmaması nedeniyle, ekibin geri kalanı öldüklerine kanaat getirdikleri arkadaşlarını geride bırakmak zorunda kalarak dönüş yolculuğuna devam ederler. Kendinden geçmiş bir halde kumları üzerinde yatan Mark, her şey olup bittikten, ekip Mars’ı terk ettikten çok sonra uyanır. İyi şansı sayesinde hayattadır, ancak kötü şansı daha baskın çıkar.
Koca gezegende tek başına kalır. İçinde bulunduğu durumu hızlıca kavrayan Mark, ilk başta umutsuzluğa düşse de problem çözme konusundaki yetenekleri sayesinde hayatta kalmasına yardımcı olacak her türlü yolu aramaya koyulur. Bu konuda da oldukça başarı sağlar. Sahip olduğu mühendislik yetenekleri ve asıl uzmanlığı olan botanik bilgisi sağ olsun, Mars yüzeyinde nasıl hayatta kalınır ya da elindeki mevcut araç gereçlerle, en fazla ne yapılır bunun dersini verir adeta. Bunda dünyanın en iyi botanisti ünvanını, haklı bir şekilde kazanmasını sağlayacak planı da önemli bir pay sahibidir.
Altı kişilik bir ekibin parçası olarak geldiği gezegende, tek başına oldukça uzun bir süre kalmak zorunda kalan Mark, arkadaşlarının kişisel eşyalarının arasında bulduğu diziler, elektronik kitap arşivleri ve müzik albümleri ile (disko olmayaydı iyiydi) ile kurtulma planından boş kalan zamanlarını değerlendirir. Bu esnada; şans eseri NASA’nın kendisini fark ettiğinden bihaber, hayatta kalma savaşının her gününü “özenle ve dikkatle” günlüğün aktarmaya devam eder.
NASA’nın geçirdiği kaza neticesinde, Mars yüzeyinde öldüğünü sandığı ve cenazesi aylar önce kaldırılan astronotlarının yaşadığını öğrenmeleriyle birlikte, tüm dünya Mark Watney’in yaşamına ne kadar devam edeceği, ne zaman öleceği ya da dünyaya geri dönüp dönemeyeceğini merak etmektedir. Herkes, her yerde ondan bahsetmektedir (istemsiz olarak dünyanın en meşhur adamı olur anlayacağımız).
Marslı, bir hayatta kalma hikâyesi (Robinson Crusoe’nin teknolojik versiyonu).
Bilimkurgu türünde bir eser olmasına rağmen kitap okumayı seven ve okurken ara sıra yüzünde tebessümler oluşmasını isteyen herkes tarafından okunabilir. Kitabın sahip olduğu ciddi senaryoyu, oldukça keyifli bir şekilde sayfalara aktarmış yazar Andy Weir. Yer yer kullanılan teknik terimler tempoyu biraz yavaşlatsa da –ki bu hikayeyi takip edebilmek açısından olmazsa olmaz- genel anlamda akıcı bir dille (ayrıca otobüste kendi kendime gülme sebebimdir) yazılmış bir kitap Mark’ın hikayesi.
Yazarın kaleme aldığı 2012 yılında ilgi görmemesi nedeniyle kendi başına yayınladığı, ardından yayınevleri tarafından peşinde koşturulan kitap, Goodreads okurları tarafından 2014 yılının en iyi bilimkurgu kitabı olarak seçildi. Ülkemizde İthaki Yayınlarının dilimize kazandırdığı -ki birçok ülke yayın evinin aksine orjinal kapağı kullanarak- kitabın Ridley Scott’ın ellerinden, önümüzdeki yıl vizyondaki yerini alacak filminden (Matt Damon abi baş rolde) bahsetmemek olmaz. İyi okumalar!
Not: Kitabı 2014 Aralık ayının sonlarında, yılbaşına doğru okuduydum ve az önce bahsettiğim film proje aşamasındaydı. Severek okuduğu kitabın filmi çıkan bir vatandaş olarak ilk günden izledim ve kitap ile film arasındaki farklar ile ilgili bir yazı yazdım.