Bir “Alışveriş ve Yaşam Merkezi” Distopyası: Gökdelen

Hikâye, orta kat sakini Dr. Robert Laing, alt katlarda oturan yakışıklı ve “girişken” belgesel yapımcısı Richard Wilder ve “kaymak tabaka” mensubu, apartmanın mimari ve “hâkimi” Anthony Royal üzerinden ilerliyor. Royal’in, alt katlarla uyumsuzluğu ve zamanla hor görüye dönüşen tavırları, etrafında diğer üst kat sakinlerini de örgütlemesi, Wilder’ın her şeyi göze alarak “üst kat tırmanışına” geçmesi, Dr. Laing’in sakin ve uyumlu kalmaya, binanın yeni yapısına ve yeni insanlık düzenine kolayca uyum sağlaması ve nihayet yerini bulması etkileyici bir dille okura aktarılıyor.

highRiseBook

Wilder’ın “tırmanışı” esnasında tanık olduklarımız, bizim kurgu içerisindeki yolculuğumuzun yapısıyla benzeşiyor. Wilder tırmanmaya devam ettikçe, bizler de modern insanın yarattığı o korkunç dünyaya giriyor ve geri dönülmesi imkânsız bir yolculuğa başlıyoruz. Kamerasını eline alıp, gökdelende olup bitenleri kaydetmek üzere tırmanışa geçen ve zamanla ne yapacağını unutarak, en ilkel güdülerine teslim olan Wilder ve tıp okulunda hoca olan Dr. Laing’in işe gidip gelmeyi bırakarak pislik içinde yaşamaya başlaması gibi, gerek teknolojinin gerekse tüketim araçlarının esareti içerisinde huzuru bulan bizler de, aslında bu distopik kurguyu fazla garipsemediğimizi fark ediyoruz bir noktadan sonra. Geri dönmeyi istemeyip hikâyeyi bitirmek isteyişimizin ve en başta eşikten içeri girip bu yolculuğu kabul edişimizin nedeni de bu olsa gerek.

“Bilimkurgu uzayda değil, insanın kendi içindedir; gelecekte değil, bugünde aranmalıdır” diyen Ballard, bu sözünün her dönem için geçerli olduğunu, Gökdelen adlı mükemmel yapıtında ispat ediyor bizlere. Distopik bir hikâyenin, insan aklının alamayacağı, hayal etmenin güç olduğu dünyalardaki gelişmiş makinelerle ya da uzay boşluğunun bilinmezliklerinden gelenlerle kurgulanmak zorunda olunmayacağını anlıyoruz belki biraz da ürkerek.

Başımızı kaldırıp bakmaya korktuğumuz yüksekliklere erişen, yaşadığımız şehirlerin siluetlerini bozan, tüketim çılgınlığına olanca hızıyla çanak tutan “residence”lar; pahalı semtlerin AVM’lerinde en ilkel benliklerine dönerek kendilerini “alışveriş” denen dört dönme eyleminin daimi birer parçası haline getiren, fiziksel olarak başkalaşmış, konuşmayı unutmuş bireyler; hayatın, etrafında olup bitenleri umursamaksızın, çılgınca partilerde eğlenmekten ibaret olduğunu düşünen, insanlığın farklı alt grupları da bizim distopyamızı oluşturmuyor mu sizce?

highRise1

Yazarın Heyecanla Eklediği Son Not:

Gökdelen (High-Rise), Tom Hiddleston (Dr. Laing), Jeremy Irons (Anthony Royal) ve Luke Evans’lı (Richard Wilder) kadrosuyla bu sene gösterime giriyor. Yönetmen koltuğunda Ben Wheatley var. Şahsen ben, bayıldığım adam Tom Hiddleston’ın ne kadar psikopatlaşabileceğini, yüce insan Jeremy Irons’ın Royal gibi bir karaktere nasıl doğal bir oyunculukla yaklaşacağını ve Luke Evans’ın vücudunun ne kadarını göreceğimi merak ediyorum. Luke Evans’ı cinsel obje yapmış gibi görünsem de, kendisinin oyunculuğunu da oldukça beğenirim tabii. Hadi bakalım, sabırsızlıkla bekliyoruz.

Yorumlar