Bir Astronotun Sonsuz Yolculuğu: Uzay Ne Kadar Yalnızlık Sunabilir?

Okuduğum kitapların yüzde yetmişi bilimkurgu ve alt türlerinden oluşuyor. Bu okumalarda özellikle dikkat kesildiğim nokta insanlığın nelerle yüz yüze kaldığı oldu ve olacak. Teknolojinin esenlik ya da ölümlere sebep olması, metalden oluşmuş yapıların neler yaptıkları ikinci planda. Kişiler neler yapıyor, toplum düzeni ne kıvamda daha çok bunlara odaklanıyorum.

Bir Astronotun Sonsuz Yolculuğu için bilimkurgu demek yerine Kafkaesk bir hikaye demek daha doğru olur kanısındayım. Zira yazar Jaroslav Kalfar, bilimi ana yemek yerine meze olarak kullanıp ana karakterin hayatının ne denli altüst olduğuna dikkat çekiyor. Yoğun ve durağan yapısıyla minumum aksiyon maksimum ontolojik sıkıntı içeriyor.

İlk Giden Kazanır

Dünyanın başına gelenler arasında şimdiye kadar okuduğum en sanatsal sıkıntı ile karşı karşıyayız. Ne olduğu bilinmeyen mor bir bulutsu oluşum, her geceyi sonsuz aurora -kuzey ışıkları olarak da bilinir- ışıklarıyla süslüyor. Ancak gitmeye niyetli durmayan söz konusu “şey” niye orada, ne zaman gidecek ve en önemlisi ne olduğu soruları tüm dünyanın astronomi gündemini oluşturur.

İnsansız sondalar gönderilmiş ancak sonuç alınamamıştır. Bu işi yapabilmesi için NASA, Rusya, Çin gibi büyük aktörler insanlı uzay görevleri planlarken bir ülke hepsinden hızlı çıkar. Çek Cumhuriyeti. Chopra adı verilen söz konusu buluta ulaşacak insanı yollayacak ülke olmayı başarırlar ve bu görev için Jakub Prochazka adlı astronom seçilir. Çocukluğu devrim yıllarına denk gelen, geçmişe ait travmaları nedeniyle sıkıntı bir hayat yaşayan ancak işinde son derece başarılı olan Jakub göreve balıklama atlar. Sekiz ay sürmesi öngörülen bu milli görev için eğitimlerini tamamlar ve yola çıkar.

Tek başına Venüs ile Dünya arasında yer alan Chopra’ya doğru olan yolculuğu kendisi ile onulmaz dertlere gark olur. Aile hayatı devrim nedeniyle tam bir kabusa dönen, görev uğruna ayrı kaldığı eşi ile arasında baş gösteren soğukluk tek başınalığını gittikçe çekilmez kılar. Ancak günün birinde akıl almaz bir şey olur. Kendisinden başka yolcusu olmayan uzay mekiğinde bir hayli irice bir örümcekle karşılaşır. İşin daha da ilginç kısmı örümcek Nutella’yı çok sever ve “sıska insan” Jakub ile evrenin sırları hakkında sohbet eder.

Kimsesiz oluğunuzu hissettiğiniz anda karşınıza böyle bir durum çıksa ne yapardınız. Kendinizi kilerinizdeki yemeği ve tatlıları paylaşacak kadar yalnız hissettiniz mi hiç? Jakub bu sorunun en sıra dışı cevabı… Görünenden kesinlikle daha fazlasına sahip bir kitap olduğunun altına imzamı atarım!

Uzay Dediğin Nedir ki?

Asıl doldurulamaz boşluk bireyin kendi içindeki yalnızlık ve usanmışlık değil midir. Kitabı okurken sık sık hissettiğim duygu aşağı yukarı buna yakındı. Jakub’un çıktığı yolculuk bir keşif yolculuğu olduğunda hemfikirim. Ancak rota kendi kişiliğine doğru çevrilmiş durumda. Tek başına kapalı kaldığı JanHus1 adlı mekikte asıl hedefi uzay değilmişcesine yol alıyor.

Kitabın ön ve arka kapağında Milan Kundera, Kafka benzetmeleri yapıldığını göreceksiniz. Bu durumu hissetmemek elde değil. Bunalımlı ve bürokrasinin çarklarında yaşamını sürdüren bireyin hayatından zevk alamadığı, aldığı yanılgısına düştüğü sıralarda kendisini kandırdığı bir kitap olarak elimizde. Esasen sözü edilen sonsuz yolculuk kısmının neredeyse yarısı uzayda geçtiğinden ve de kahramanımızın asıl problemi kurduğu aile düzeninin tehlikeye düşmesiyken eser kafkaesk bir halde başlayıp sonlanıyor. Bu durumun asıl tetikleyicisi ise adamımızın geçmişinde yatıyor.

Çocukluğu, ülkesinin komünist düzenden kapitalist dünyaya kapılarını açtığı döneme denk geliyor. Özellikle babası üzerinden söz konusu rejim değişikliğinin hayatı boyunca yakasını bırakmayan Jakub, bütün hayatını geçmişinde olanları telafi etmeye harcar. Ülkesine faydalı olabilmek için astronot olma teklifini ikinci kere dahi düşünmeden kabul eder. Hatta öyle hızlı kabul eder ki eşine dahi danışmaz. Fay hattı da işte burada kırılır. Geçmişin gölgelerinden kurtulmak için uzaya sığınmayı seçen ama orada da elindeki en değerli varlığı kaybeden bir adamın yolculuğu…

Yazar Jaroslav Kalfař

Bilim de Var

Bir Astronotun Sonsuz Yolculuğu adlı bir kitap beklendiği gibi bilim içeriyor. Daha önce Rama serisinde bir benzerini gördüğüm bir hikaye var. Uzayda ne olduğu belirsiz bir cisim ortaya çıkar ve ne olduğunu anlamak için söz konusu “şeyi” ziyaret etmek gerekir. Bu defa kurgu çok daha gerçekçi, bize yakın bir zaman diliminde geçiyor. Hatta o kadar yakın ki söz konusu dünyada Nutella hala daha insanoğlunun aklını başından almaya yetiyor. İlk okuduğumda “Bu nasıl bir kara mizah lan?” demiştim. Hani elin uzaylısı gelse hepimizi fındık kreması üzerinden yargılayacak.

Elin uzaylısı gelir mi peki? Geldi bile. Jaroslav Kalfar kitaba çok ilginç bir dokunuş yapmış. Direkt olarak aklınıza Kafka’nın Dönüşüm adlı eserini getirecek olan ziyaretçi şaşırtıcı bir şekilde işlenmiş. İkisi arasında geçen sohbetler, dertleşme şekilleri kitabın can alıcı noktasını oluşturuyor. Uzaylı fenomeni de yerine getirildiğine göre her şey tamamdır. Artık isminde astronot ve uzayı çağrıştıracak şeyler olabilir. Nasıl Mezbaha 5 adlı kitap beş numaralı mezbahada geçiyorsa burada da aynı durum geçerli.

Başka…

Kitabın dili kolay değil ama öyle çok zorlamıyor da. Hatta okurken ilginç bir şekilde hipnoz olmuş gibi hissettiğim kısımları oldu. Söz konusu hikaye resmen dram ve okudukça daha fazlasını ister haldeydim. Kitabı bu derece keyifli okumamı sağlayan çevirmen kişinin ellerine sağlık efendim.

Çoğu kişi bilimkurgu diye alıp sonrasında “Bu ne yav?”  diyebilir. Efendim bilimkurgu demenin yanlış olmadığı gibi yüzde yüz doğru da olmadığı kitabı hem türe alışık olanlar hem de okumakla arası iyi olanlara tavsiye ediyorum. Zira diğer türlü kitap sıkıcı bir metinden ileriye gidemeyebilir. Misal Ay Zalim Bir Sevgilidir. Çok iyi bilimkurgudur ancak türü sevmeyenin işi olacağı bir kitap değildir. Bu minvalde tecrübeli okura hitap eden bir kitap olduğunu tekrar hatırlatıyorum.

İthaki Yayınları’ndan açıkçası beklemediğim kafada bir kitap olmuş. Son zamanlarda Türkçe edebiyata ve iki gözümün çiçeği Bilimkurgu Klasikleri’ne mesai ayıran firma, çok güzel bir kitabı arşivlerimize kazandırdı. Bir astronot sonsuz bir yolculuğa nasıl çıkar okumak isteyenlere tavsiye: Nutella olmadan okumak boğaz kuruluğu yapabilir.

Bu yazı, "İthaki Kütüphanesi" adlı yazı dizimizin bir parçasıdır.

Yorumlar