Bu Konuşma Bitmiştir: İstanbul’un Layık Olduğu Kahraman

Elimdeki kitap (aslında PDF), Elazığ’ın kırsalında bir köy delisi olarak mutlu mesut hayatını sürdürebilecekken, kaderin attığı seri kazıklar sonucu Cihangir enteli olmuş bir bahtsızı diyaloglar üzerinde anlatıyor. Kendini büyük şehir İstanbul’un göbeğinde bulmuş bir köy delisinin şaşkınlığını ve İstanbul’da inatla köyünü yaşayan İstanbullularla muhatap olan bir Cihangir entelinin früstrasyonunun mükemmel bir harmanını hayal etmeye çalışın. Çoğunuz beceremeyecek. Bu bence büyük bir eksiklik ve tam da bu eksikliği gidermek için bu kitabın okunması şart. Früstrasyon sözcüğünü de özellikle sadece entel için kullandım çünkü Cihangir enteli früstre olur. Allah’ın Elazığlı delisi früstre olacak değil ya?

Şimdi bu şaşkınlık ve früstrasyon hali nereden geliyor? Hani bazen insanlar çok büyük çelişkiler içinde, gırtlağına kadar absürde batmış haldedir ama farkında değildir, sen de gözlemci statüne rağmen çaresizce olayın bütün duygusal ve düşünsel yükünü gereksiz yere sırtlanırsın ya? Melik de insanların bu absürdlük halini  ham tespit gücü ile kafalarına vurarak bozmaya çalışıyor. İçindeki köy delisinin ittirmesiyle iyi niyetle insanlara zarar veriyor. Ama her daim bir şekilde başarısız olması onu cehenneme giden iyi niyetle döşeli yoldan da alıkoyuyor. Kitapta topladığı diyaloglar ne yardan ne serden geçerek hem absürtlüğü hem trajediyi aynı anda çok güzel veriyor, zihinde böyle kekremsi ama yine de acı acı güldüren bir tat bırakıyor. Bu Arafta kalma hali de anlayana lezzetli bir yeraltı edebiyatı deneyimi sunuyor. Adeta lezzetli çipetpet.

Bu kafa gibi ama bu kadar gerçeklikten kopuk da değil.

Biliyorsunuz günümüzde yeraltı edebiyatı diye kendini entel hissetmek isteyen vatandaşa kitap iteleme modası var. Ondan bir kitaba yeraltı edebiyatı demeden önce yeraltı edebiyatı nedir onu incelemek lazım gelir. Yeraltı edebiyatı en başta samimiyetle var olur. Bu demek değildir ki; hiç yapmacıklık olmasın. Yaşanmışlıklar yazıya dönüşürken hem insanın akıl süzgecinden hem de “Bunu insanların okuyacağı formata sokmak lazım” kaygısından geçecektir. Tumblr kızlarının aşık olduğu o sarı şebek köpeklerin bile günde üç kap mama beklentisiyle kuyruk salladığı şu piç dünyada, ideal samimiyet bekleyen anca yaşadığı hayal kırıklıklarını yazıp yeraltı edebiyatı olur. (Off nassı da bağladım ama…)

Bu samimiyet, erken örneklerde “Yaşlı ve sıkıcı insanlar sebebiyle toplum nezdinde yokmuş gibi davrandığımız şeylerin basın yayın yoluyla gözlere sokulması.” olarak tezahür etmiş, daha sonradan “İkiyüzlü toplumun kibar yüzünü kaba yüzüyle dövmek” diye genelleştirilmiştir. Melikin günlük hayatta yaşadığı toplumu eleştiren, hatta kantarın topuzunu kaçırıp günlük hayatın klişelerinin yapısını bozan diyaloglarda da ister istemez bu yeraltı edebiyatı kümesine öğedir. Melik kendisi bu yaftayı pek sevmiyor ama bizim köyde göte göt, süregelmiş entel davranış kalıbına uymadığı halde sokaktaki hayattan topluma dair biriktirdiği gözlem ve çıkarımlarla toplumu metodik olarak eleştiren yazara da yeraltı edebiyatı yazarı denir. En sonda denecek şeyi en başta demesi ile de mega köy İstanbul’un delilerinden biri olduğu için. Çünkü yeraltı edebiyatı sadece eleştiri değil aynı zamanda üsluptur.

Zaten diyalogların anlattığı meta hikayeyi entel ile delinin çekişmesi olarak inceliyorum. Bir insanın kafasında bir entel ile bir köy delisi çelişiyorsa, sık sık durup hayatını sorgulaması gerekir. Bu insanlar ne yapıyor? Bu insanlar nereye gidiyor? Ben ne zaman lahmacuncuda çırak oldum? Bunlar mühim sorular. Otobiyografik kitap kahramanı olan kurgulaştırılmış Melik, ne etrafındaki insanların şuurunu vurgulamak için etrafta bön bön gezen bir kamera, ne de her gelene verip veriştiren bir atar makinası. Herkesin meşrebince birilerini sekslemeye çalıştığı şu düzende zaman zaman laf yiyen, açık bulunca laf sokan bir aktör. Onu, ziyadesiyle kısıtlı iletişim mecrasına rağmen Recep İvedik veya Issız Adam gibi sikko iki boyutlu karakterlerden ayıran da bu değişkenliği.

Bugün de Elazığ’ın bilime katkılarından konuşamadık. Başta Allah CC olmak üzere bütün Elazığlılar affetsin.

Melik Tahir Şaştım yukarıdaki gibi soruların cevabını milletle girdiği yarı gerçek yarı hayal diyalogların içinde arıyor. Atilla Atalay’ın tamamen uydurma diyaloglarının aksine Melik’in diyalogları hayattan devşirme, ondan hayatın kendisi gibi şiddetli, kısa ve hırtlar. Hem anıra anıra okunduğu hem de kitaptaki diyalog sayısı az olduğu için de kitap bir çırpıda bitiveriyor. Tıpkı çocukken aldığım Salih Memecan albümleri gibi. Çok ağır eğlendiğim için hayvan gibi okurdum, eve gelene kadar yarısı biterdi. Ama içinde yaşadığımız şu sonsuz içerik devrinde hızlı tükenen kültür ürünlerine bakışım da bozuldu.

Eskiden üst üste okurdum, artık feysde videoyu bir kere izleyip sonra ebediyete kadar unutuyorum. Çok nadiren bir meselenin hakikaten tam bam teline dokunan resim olursa özel klasöre alıp sonradan millete laf sokmak için saklıyorum. Ondan acaba kitabın kırk dakikada biten cinsten olması geç kusur mu diye ciddi ciddi düşünüyorum. Belki daha uzun olsa verdiği hissiyat sulanacaktı, belki bir diyalog daha eklense bıktıracaktı. Bilemiyorum. Ama iki kere üst üste okudum ve daha da okurum. Ne bileyim çok daha namlı mizahcıların kitaplarını böyle dengesiz bir hevesle okumadım.

Yazıları sonuna kadar okuyanlar için artık ufak bonus içerikler ekleyeceğim. Bonus içeriği alkışlarla sahneye alalım.

BONUS İÇERİK: Cthulhu  Virtual Pet

90lı yıllarda Tamagotchi ile çok eğlenen ve arada geçen zamanda haytalığından hiç bir şey kaybetmemiş yaşıtlarıma hitap eden, teoride beleş ama pratikte  sık sık reklamla muhatap eden bir mobil uygulama. Bir adet Cthulhu’yu larvalıktan alıp uzay tanrılığına kadar yetiştiriyoruz. Cthulhu’nun yemek, spor ve temizlik ihtiyacı var (Affedersiniz kakası geldiğinde hiç tutmuyor, R’lyeh’in ortasına bırakıveriyor.) Temizlik düzenli olarak oyunda gidip ekrana tıklayınca halloluyor. Yemek ve spor için para lazım. Para çeşitli mini oyunları oynayınca geliyor. Benim kafam en iyi kilit açma oyununa yattı, trende gidip gelirken oynayarak günlük para ihtiyacını çok rahat çıkardım.

Cthulhu’nun büyümesi için sürekli dua eden bir grup var, bu grup dua ettikçe Cthulhu büyüyor. Yalnız Cthulhu duygusal olarak sıkıntıya girince içgüdüsel olarak bu isimli müridlerden birini yiyor. Mürid canlandırmak 100 para o da çok büyük dert değil. Kertenkele, balık, erkek, kadın ve isimsiz mürit olmak üzere değişik yem cinsleri var. Hangisinin altında kalp varsa bonus memnuniyet için ondan yedirmek lazım.  He bi de Cthulhu’yu uyutmak için soldaki ışığı parmaklamak lazım. Aha benim küçük canavar c^2=(a^2+b^2)/(a*b+1) çağırıyor. Mal hayvan ortaya sıçmış bi de bokunda yuvarlanmış, bir de gelmiş anında yıkamadım diye bana atar yapıyor.

Yorumlar