Büyüklerinizden Dinleyemeyeceğiniz Bir Yeniçeri Masalı

Tarihi romanlarla arası iyi olanlar, toplanın hele. Zamanında yaşanmış ya da yaşanmış olması muhtemel olan olaylar, kişiler hakkında okumalar yapmayı sevenler. Bize çok ama çok yakın olan bir mekandan ve zamandan bahsedeceğiz. Hamit Çağlar Özdağ’ın yazdığı sıra dışı bir Osmanlı Dönemi hikayesi var elimizde. İthaki Yayınları’ndan çıkan bir kitap kesinlikle sıra dışı, buna emin olabilirsiniz. Tarihin tozlu sayfalarına fantastik hadiseler karışırsa ne olur onu okuyoruz. Hepsinin yanında bir de kadın yeniçeri meselesi var…

Kitap hakkında konuşmaya başlamadan şöyle bir şey söyleyeceğim. Yeniçeri müessesesinde bir kadın kimliği okuyacak olmak en başta biraz(!) garip geliyor kulağa. Sıra dışı bir karakter yaratımı olduğu kesin. Onu geçtim olayların yaşandığı döneme -ve hatta şimdiye- taban tabana zıt. Seçim için yazarı açıkçası tebrik ediyorum, zor bir işe kalkışmış. Kitap zaten garip başlıyor, okudukça da daha da garip olacak benden söylemesi. Şimdilik bu kadar yeter. Kimin nesiymiş Yosma Hatun tanıyalım bakalım.

Janissary camp scene, Ottoman painting,

Tarihin Böylesi

Sene 1589. Yazının başında yakın bir zaman demişim, arada dört yüz sene var. Osmanlı Devleti hükümdarlığındaki İstanbul’unda başlıyor hikayemiz. Gözümüzü Yosma Hatun’la birlikte izbe bir barakada açıyoruz. Oraya nasıl vardı vardık, neler etti ettik gecenin karanlığında kaldı gitti. Lakin üstte başta mendil kadar bile bir şey kalmadığına göre harketli geçmiş belli ki. Kitap direkt olarak Yosma’nın (asıl adı Adreana olmakla birlikte bir diğer takma adı da Alegra) ne menem bir hatun olduğu ile başlıyor. Edepten yana pek payını almamış, anasız babasız kalmış, daha on altısında afeti bir devran kendisi. İlk sayfalarda iyice kendi kendisinin tarifini veriyor. Öyle ki gözünüzü kapatın karşınızda belirir, o kadar detaylı.

Yosma ile beraber devam ediyor hikaye. Öğreniyoruz ki; kendisi koca devletin tek kadın yeniçerisi. İstisna bir şahsiyet kendisi. Çocuk yaşta yaşadığı bir dizi trajik olaylar neticesinde soluğu orduda alıyor. Büyüyüp serpiliyor Mısır Çarşısı esnafının arasında.

Neredeyse kendini bildi bileli yeniçeri, savaşa, yatağan sallamaya aç haliyle. Dünya gözüyle bir cenk etmek için yüreği kıpır kıpır. Kimdir nedir öğrendikten sonra yollar yürüyoruz Yosma Hatun ile beraber. Lakin ortalıkta bir hareketlenmedir baş gösteriyor. Şehr-i İstanbul’da her zamanki ahval bozulmuş telaşa düşülmüş. Unun karne ile verildiği vakit ya kıtlık ya savaş var demektir. E kısmet bu ya kıtlık ötede savaş kapı dibindedir. Ocağa girdiğinden bu yana yarine hasretlik çeker gibi beklediği cenk haberi gelince Yosma’nın da ağzı kulaklarına varır haliyle. Hazırlıklar başlar bir kaç ay sonra yola çıkılır. Öğrenilir ki sefer batı yöresine, Avrupa’nın göbeğine doğrudur. Yosma’nın kanaatine göre de “şeytanla azrailin sofrasına”.

Vurur yola Ordu-i Hümayun. Yollar gidildikçe, hedef beri geldikçe anlaşılır ki gerçekten şeytanın inine gitmektedir yolları. Büyü illeti etraflarını sarmaya başladıkça savaşın rengi kırmızıdan şaşar her türlü belanın ahengine bürünür.

Bir Osmanlı…

…fantastiği. Üç kelime ile özetleyecek olursam aynen böyle bir tanım kullanırdım. Hikaye kesinlikle alışılmışın dışında bir rota çiziyor. Alternatif bir geçmişte gelişen fantazya soslu bir yeniçeri masalı, kulağa cidden garip geliyor. Kitabın en çok bu yaşanmamış ve yaşanması olası olmayan bu geçmiş kısmını sevdim. Evvela bilinenin ve alışılmışın dışında bir yönetim var; gerçek anlamda hak eden sultan oluyor. Sungur Han adında, ilimlerin dinlerin kelamlarını yalamış yutmuş bir sultan var Osmanlı Devleti’nin başında. Bununla birlikte düzen açısından sadece bu noktada bir değişiklik yapılmış olduğunu görüyoruz. O hep anlatılan çarşılar, insanlar, muhabbetler aynen devam. Açıkçası korktuğum gibi döneme ters bir teknoloji ya da benzeri bir değişiklik yok. Korku dedim çünkü böyle bir kitapta pek de şık olmayacağını düşündüğüm için. Mevcut düzenin korunması, devam ettirilmesi gayet güzel olmuş.

Yosma Hatun… Şimdi burada adı gibi diyeceğim ondan sonra al başına bela durumu var. Lakin durum tam olaraka böyle. Ana karakteri başarılı buldum. Kişiliği, davranışları, geçmişi vs. hepsi de rolünün gereğince bir araya getirilmiş. Rol icabı bir ordu erkeğin arasında tabiri caizse tek çiçek. Haliyle kendisini koruması kollaması lazım. Ağzı bozuk, lafını sakınmayan, yiğit mi yiğit bir yeniçeri, nice erkek kılıç arkadaşından daha cengaver. Özellikle geçmişini anlattığı kısım özellikle çok hoşuma gitti. Durup dururken kadın bir yeniçeri hortlatmak manasız olacaktır. Belli şartlar ya da zorunluluklar bir ataya gelirse bu aykırı kişilik okurun ve yazarın gözünde kabul görür. Alegra’nın geçmişi tam olarak bu hayatı zorunlu kılacak şekilde kurgulanmış. Kısacası karaktere lazım olan motivasyonun yerli yerinde olduğunu görüyoruz.

Bununla birlikte anlatımdan bahsetmek istiyorum. Yazar ilginç bir yöntem uygulamış. Kitap birinci kişi ağzından aktarılıyor, buraya kadar tamam. Yalnız Yosma Hatun yaşadıklarını anlatırken tabiri caizse bizi direkt olarak muhatap alıyor. Arkadaşına, eşine dostuna anlatır gibi. Okuru, zihninde birden bire beliren bir sırdaş, dert ortağı olarak belliyor, ne var ne yok anlatıyor. Yancı adını verdiği bu hayali birey okuyucunun da ta kendisi oluyor. Yer yer okura direktif verdiği yerler de var. Hem garip hem de başarılı bir yaklaşım olduğunu düşünüyorum. Okurun direkt kendisini muhatap alan bir kitap. İlk okumaya başladığım zaman “ne oluyor” deyip sonrasında çok hoşuma giden bir yöntem.

Farklı Bir Bakış

Fantastik edebiyata farklı bir yaklaşım sergiliyor yazar. Tarihin arka sokaklarında, hem de bizim tarihimiz üzerinden anlatıyor. Anlatırken sıra dışı karakterleriyle yapıyor bunu. Açıkçası bu ve benzeri anlatılara yakın envai çeşit kitabın, öykünün çıkabileceğini düşünüyorum. Özellikle tam da bu kitap çizgisinde gelişecek kurgulara uygun bir zemin, tarih var. Ne de olsa Orta Çağa yakın bir zaman dilimi. Fantastik hikayeler hep batı ekolünden çıkacak, o coğrafyada filizlenecek değil ya.

Hamit Çağlar Özdağ’ın kitabı buram buram tarih ve büyü kokuyor -nasıl bir kokuysa artık. Fantastik kurgunun tarihle buluşmasıyla ortaya çıkan Bir Yeniçeri Masalı, kesinlikle şans verilmeye değer. Kolay okunan yapısı ve hızlı temposu ile zamanınıza değecektir. Ve anlaşılan o ki bu hikaye burada bitmedi. Devamının geleceğini kitabın sonu müjdeliyor. Bize de ikinci perdeyi beklemek düşüyor.

Bu yazı, "İthaki Kütüphanesi" adlı yazı dizimizin bir parçasıdır.

Yorumlar