Cam Kule – Yarattığınız Androidlerin Size Tapındığını Öğrenseniz Ne Yapardınız?
“Bilimkurgu okumaya yeni başladım!” diyebilirim. Hatta, “Okuduklarımın sayısı bir elin parmakları ile aynı miktarda!” diyebilirim. Fakat geçenlerde okuduğum bir tanesi var ki, başka ne okursam okuyayım yeri her zaman ayrı kalacak. Robert Silverberg’in 1970’te kaleme aldığı, yurdumuzda ise İthaki Yayınları tarafından Kasım 2014’te yayınlanan Cam Kuleyi iyi ki de okumuşum.
Yıl 2218. İnsanlık teknolojik gelişmelerin nimetlerini günlük hayatlarından fazlası ile kullanmakta. Işınlanmanın icat olunmasını geçtim, artık çok sıradan bir şey olarak günlük hayatta yer edinmekte. Bırakın gezegenleri yıldızlara bile gidilip gelindiği bir zaman diliminden bahsediyoruz. Bunların bir kısmında Krug’un parmağı var elbette. Simeon Krug. İnsan. Dünyanın en varlıklı insanlarından biri hem de. Sahip olduğu şirketler ile dünya (ışınlanma olayı yüzünden hakikaten küçülmüş bir dünya söz konusu) çapında tanınan bir iş adamı. Ama kimilerine göre bir “Tanrı”. Bu kimileri meselesine daha sonra geri dönmek üzere burada bir ara veriyorum. Şimdi gelelim kitaba adını veren Cam Kule’ye. Bu yapımı sonrasındaki yüksekliğinin 1500 metreyi (oha!) bulması planlanan e, Krug’un en büyük hayalini gerçekleştirmesi için kullanmayı planladığı bir araç, devasa bir haberleşme aygıtından başka bir şey değildir. Adamımızın hayali şudur; kendi adına çalışan gözlem evine yıldızlarda yaşayan varlıklar tarafından geldiğine inanılan şu mesaja: ” **/****/*/**/*****/*/***/* ” cevap verebilmek, oralarda bir yerlerde olduğuna inandığı varlıklara Dünya diye bir gezegen olduğunu, bu gezegende de Krug adından bir insanın olduğunu haber vermek. Bu uğurda her şeyini feda etmeye dünden razı haliyle.
Şimdi gelelim Tanrı Krug adlı şahsiyete. Işınlanma dedik günlük bir faaliyet dedik. Böyle bir zaman diliminde Anrdoidler olmazsa olur mu? Tabi ki olmaz! Android teknolojisinin mimarı ise tahmin edilebileceği üzere Krug. Robotların insan ihtiyaçlarını karşılayamadığını fark eden Krug elindeki kaynak ve teknoloji sayesinde androidleri yaratır. Onlar Tankın Çocuklarıdır. Onlar sentetik varlıklardır. Onlar birer eşyadan başka bir şey değildir. Onların var oluşlarının tek amacı insanlara hizmet etmek. Buna karşılık insanlar gibi duyguları, hisleri vardır. Seks yapmak ya da uyuşturucu kullanmak gibi seçimleri tıpkı sokaktaki her birey gibi verebilmektedirler. Üç farklı “model” olarak üretilmektedirler. Alfalar en iyi olan modeldir ki Thor Watchman gibi sağlam karakterde bireyleri barındırır. Hiyerarşik düzen içerisinde diğerlerinin mutlak sözünü dinlediği sınıftır Alfa. Bir diğerleri Betalar; teknik işlerde oldukça işe yarar olan diğer modeli oluştururlar. En altta ise Gamalar bulunmakta. Birçoğu uyuşturucu bağımlısı olan var olan düzendeki en sefil kısmı oluştururlar. Zaman içerisinde androidler Rahmin Çocukları (sen, ben, o, biz, insanlar) ile eşit haklara sahip olmaları gerektiğini düşünmeye başladılar. Bu düşünce uğruna kurdukları partileri dahi vardır. Ama kimileri ise bu hakların siyaset ile değilde tanrının lütfu ile elde edileceğine inanırlar (inananlara Thor da dahildir).
Tanrı ise Krug’dan başkası değildir (tabi ki!). Tanrı Krug. Her türlü işte (bu işler arasında ölüm oranlarının çok yüksek olduğu 1500 metrelik kulenin inşası da var) görev alan Tankın Çocuklarından inanç sahibi olanlar her fırsatta tapınaklarına giderek Krug’a yakarırlar. Bağışlanma, özgür bırakılma diler hatta yakarırlar. Yaşantılarını bu hayalin gerçekleşmesi umuduyla geçirmektedirler. Tüm bu inanıştan ise Krug’un haberi yoktur, tanrı olduğundan habersiz yaşamına devam eder. Pek ya öğrenirse ne olur?
İnsanlar ve androiler arasındaki ilişkiyi, aralarındaki düzeni ve düzensizliği çok başarılı bir şekilde dile getiren Robert Siverberg, boşuna o kadar Nebula ve Hugo ödülü almadığını bu kitabıyla tekrar gösteriyor. Isaac Asimov ile ortak kitaplarınında olduğunun bilgisini de vererek yeni bir kitaba başlamak üzere yazıya son veriyorum (çok klasik sonlandırdım yazıyı da).