Çöle Ulaşma Mücadelesi – Dune Mesihi

Bunalım…

İnsan kendisini istemeden tanrı konumunda bulunca ne olur? Ne hisseder? Her şeyin efendisi olmak nasıl bir duygudur? Geleceğin neler getireceğini bilmek ve bu gelecekten kaçamamak, onu yaşamak zorunda olmak nasıl etkiler insanı? Peki ya bundan vazgeçebilir mi kişi? Vazgeçse dahi ismi, kimliği devam edecektir hükmetmeye. Bırakıp gitmek de çözüm değilse ne yapar insanoğlu?

Frank Herbert’in altı kitaplık (oğlunun yazdığı diğer altı kitabı saymıyorum) baş yapıtı Dune serisinin ikinci kitabı Dune Mesihi, işte bunlar gibi bir sürü soru işareti ile karşımıza çıkıyor. Her birinin cevabı bir ömre bedel ve Paul Atreides bu sorularla yaşamakta ve cevaplarını aramaktadır. Hem de onu alt etmek için girişilen bir komplo söz konusuyken. Geleceği görebilme yetisine sahip olduğu halde cihada engel olamayan, olamayacağını bilen, kendisine ata mirası gibi kalan kahinlik yeteneği sayesinden gördüğü gelecek ihtimallerinden en “insaflı” olanı seçmeye çalışan Paul, geçen zamanla birlikte kurduğu düzenin altında boğulmaya başlar. İnsanın baş edemediği şey kendisi olduğu zaman eli kolu bağlanıyor muhakkak. Muad’Dib’inde en büyük düşmanı kendisi, kurduğu hükümdarlık. Her şeyi bırakıp gitse bile, isminin insanların kanını akıtmaya devam edeceğini bilmenin bunalımı.

dune_wp

Söz konusu tek yumruk, mutlak hakim olma durumu ise, bir de yönetilen halklara etkisi hakkında bir iki kelime etmeden olmaz. İlk olarak Muad’Dib’in pozisyonunu kabulleniş biçimleri dikkatimi çekti. İşgal edilen halkın, topluluğun, dinini asimile etmek ve kendi inancını yerleştirmek, işgal eyleminin doğasında vardır. Sonuçları ya infiale, ayaklanmaya yol açar ya da bazen umulmadık derecede hızlı olsa da halk bir şekilde yeni dinine sahip çıkar. Dune Mesihi’nde işgal edilen onca gezegen var ve bunlardan neredeyse hepsi Paul Atreides ve onun düzenini canla başka savunuyor. Hatta işi sapkınlığa kadar götürebiliyorlar. Diplomasi için bulunmaz bir nimet olan din, burada da görevini layıkı ile yerine getiriyor. Kitleleri kontrol etmek, herşeyin onlar ve inançları uğruna olduğu söylemek, krallarının ve ya tanrılarının arzularını yerine getirmek için körü körüne herşeyi yapmaya razı insan topluluklarını seferber etmek için dinin en iyi araç olduğu çok sert şekilde vurgulanıyor.

Bilimkurgu türü, sadece uzay gemilerinden, ışın tabancalarından ibaret değil. Geleceğin insan hayatını nasıl etkilediği, bilim ve teknolojinin beraberinden getirdiği bunalımları okumaktır benim için. Dune Mesihi de bu anlamda gayet güzel okuma seansları geçirmemi sağladı. İnsanın en büyük düşmanının yine kendisi olduğu gerçeği onbinli yıllara gitsek de değişmiyor.

tumblr_nl2lwrYJUh1r4qw4mo1_1280

Tabi bir de kurgunun akıcılığı ve özgünlüğü söz konusu. Bu hususta ilk kitabın biraz gölgesinde kalan devam kitabı yine de eşine ancak Frank Herbert’in kaleminde rastlanabilecek bir akışa sahip. Terminoloji olarak kendine has üslubu, yıllar süren araştırmaların meyvesinin verdiğini gösteriyor. Özellikle de yaratılan karakterler. Tamamı kitap içerisinde kurguya zarar vermeden yerini alıyor. Her biri kitaba zenginlik ve tat katıyor. Fanatik din adamı Vüzera Korba bile.

Ülkemizde üç defa yayınlanmış bir bilimkurgu klasiği Dune. Bu sebeple belkide her yaştan okuyucusu ile karşılaşmak mümkün. Özellikle barındırdığı teolojik özellikleri ile dikkat çeken seri, İthaki Yayınları’nın Bilimkurgu Klasikleri serisinde hak ettiği yeri buluyor. Şu ana kadar daha birçok eski basım klasiği okuyamamış olsam da, Frank Herbert kitaplarının yeri ayrı.

Çöle uzanan hayaller, su ile buluşma mücadelesinde. Peki ya buluştuğunda ne olacak?

Bu yazı, "İthaki Kütüphanesi" adlı yazı dizimizin bir parçasıdır.

Yorumlar