Dünyaların Savaşı – H.G. Wells İmzalı Bir Bilimkurgu Klasiği

“Fakat boş değillerse, bu Dünyalarda kimler yaşıyor? Dünyanın efendileri biz miyiz, yoksa onlar mı? Ve her şey insan için nasıl yaratılmış olabilir?”

Kepler (Melankolinin Anatomisi’nden alıntı)

Yazar, kalemiyle yolculuk eder. Dünyanın, kâinatın yahut bilinmezin sınırlarında dolaşabilir. Yazar, kalemiyle geçmişin sırlarını, çağının gerçeklerini yahut geleceğin bilinmezlerini okurlarıyla paylaşır. Yazar, kalemiyle bambaşka dünyalar yaratır, okurunun tasavvurunda devrimler yapabilir. Ve kalemiyle bilinmezi deşebilme cesaretini gösteren yazarlar, okurları üzerinde en büyük tesiri bırakabilenlerdir.

“Bilimkurgunun Babası” unvanına sahip Herbert George Wells, on dokuzuncu yüzyılın son on yılında kaleme almış olduğu pek çok eserle, okurunun tasavvurunu derinden etkilemeyi başarmış yazarlardandır. Oldukça yoksul bir aileden gelen H.G. Wells’in bilime karşı duyduğu merak küçük yaşlarda başlamış, ancak ailesine yardım edebilmek için çalışmak zorunda kalmış ve yalnızca kitaplarından oluşan küçük dünyasından ayrılarak, uzun bir müddet çıraklık ve stajyer öğretmenlik yapmıştır. Ancak bir süre sonra kazandığı burs sayesinde eğitimine devam etme şansı kazanmış, bu sayede ünlü biyolog T.H. Huxley’in yanında eğitim görmüş ve zooloji diploması almaya hak kazanmıştır. H.G. Wells belki de, edebiyat alanında çığır açan ve 1898 senesinde kitap olarak basılan “Dünyaların Savaşı” adlı eserinde, “bilinmezi deşebilme cesaretine”, başka dünyaları ve var olması muhtemel başka organizmaları tahayyül edebilme yeteneğine, almış olduğu bu eğitim sayesinde sahip olabilmiştir.

wotw1

Dünyaların Savaşı, insanoğlunun belki de asırlar boyunca en çok merak ettiği ve yanıtını aradığı sorularla ilgilenmiştir: Yaşamın mümkün olduğu tek yer, Dünya gezegeni midir? İnsanoğlu kâinatta yalnız mıdır? Uzayda insandan başka akıllı yaratıklar var mıdır?

Wells ünlü eserinde, yanıtı günümüzde dahi merak edilen bu sorulardan yola çıkarak, on dokuzuncu yüzyılın sonlarında Dünya’nın Marslılar tarafından istila edilişini kurgular. Birinci kitap (Marslıların Gelişi), felsefe alanında eserler verdiği bilinen anlatıcının, Ottershaw’daki gözlemevinde bulunan arkadaşı Ogilvy ile birlikte, Mars’ın yüzeyindeki patlamaları teleskopla seyretmesiyle başlar. Daha sonra, anlatıcının evinin yakınlarında yer alan Horsell Otlağı’na düşen bir “meteor”, yöre halkını oldukça meraklandırır. İlk etapta meteor olduğu zannedilen bu tuhaf kütlenin, daha sonra silindir biçiminde bir yapı olduğu ve içinden birtakım canlılara ait olabilecek sesler geldiği anlaşılır. Çok geçmeden, anlatıcının da aralarında bulunduğu birkaç kişi, bu silindirlerin içinden çıkan ilk dünya dışı yaratıkla karşılaşır. Bu yaratık, “neredeyse bir ayının boyutlarında, kahverengi ve yağlı bir deriye sahip, büyük ve koyu renk gözlerinin altında, titreyerek soluyan ve salyalar saçan V şeklinde tuhaf bir ağız olan ve Gorgonların saçlarına benzeyen dokungaçları bulunan” bir canlıdır. Yaratığın, Dünya’nın atmosferinin etkisiyle oldukça ağır hareket ettiği dikkatleri çekmektedir. Aralarında Ogilvy’nin de bulunduğu bir ekip, silindire beyaz bir bayrakla yaklaşır, ancak yaratıklar onlara, bir anda etraftaki her şeyi yakıp kül eden bir “Isı Işını” ile yanıt verirler. Isı Işını saldırısının hızla devam ettiğini gören anlatıcı, karısını alarak kuzeninin evine götürür ve daha sonra kiralamış olduğu at arabasını geri götürmek üzere tekrar yola çıktığında, yaratıkların parlak bir metalden yapılmış devasa üç ayaklar üzerinde saldırılarına devam ettiklerine tanık olur.

Bu yazı, "İthaki Kütüphanesi" adlı yazı dizimizin bir parçasıdır.

Yorumlar