Düşüncelerinden Kaçamazsın: Yıkıma Giden Adam

İşte Bu!

Sonunda ünlem işareti koydum çünkü kitap her şeyi ile “işte bu!” dememe sebep oldu. Anlatmaya nereden başlayacağımı bilmiyorum.

Bilimkurgu okurken ilk olarak aradığım şey, ne ileri teknoloji uzay gemileri, ne de cengaverlik ve kahramanlık peşinde koşan çiftçi çocukları oldu. Benim derdim, gelişen teknolojinin insan yaşamı ve toplumsal düzen üzerine yarattığı etkinin boyutu. Bilimin amacının insan yaşamını kolaylaştırıp, her manada daha verimli bir hale getirmesi olduğu düşünülür. Ancak her bilimsel gelişme insanlığın düşlediği ütopyaya hizmet etmeyebilir; veya başlarda öyle olsa da işler hiç ummadık bir noktada ters gidebilir. Peki o zaman insanlık nasıl tepki verir?

Bu türe ait kitaplar okurken aklıma sürekli “insanoğlunun bu sefer başı neyle dertte?” sorusu gelir. Yıkıma Giden Adam’da başımız düşündüklerimiz ile dertte. Düşüncenin gerçek manada suç olduğu bir toplumda suç işlemek ne kadar mantıklı olabilir ki? Ya da neden insanlar iyi ya da kötü akıllarından geçen bir eylem için cezalandırılmak durumunda kalır? Ben Reich’in içinde olduğu durum da bu. Bir cinayete karar verir. Ancak sorun şu ki eylem hayata geçmese, fikir olarak kalsa dahi cezası Yıkım. Ceza için eyleme gerek yoktur. Aklınızdan geçenler için suçlu olacağınız bir dünya düzeni, insanların tektipleşmesi, düşüncelerine ket vurulması gibi bir durumu da beraberinde getiriyor. Evet, suç her yerde suçtur ancak düşünce eyleme geçmeden ya da dile getirilmeden önce de suç mudur?

DemolishedMan

Genelde P. K. Dick ya da J. G. Ballard kitaplarında okuduğum insanın toplumsal ve/ve ya kişisel bunalımlarını, çıkmazlarını ele alan tarzdaki kurgulara Bester’in kazandırdığı bir baş yapıt. Teknolojik ilerlemenin, hayatın her alanında dostumuz olmadığına farklı bir örnek. İnsan hayatının, her geçen gün ilerleyen bilimin ve gelişen teknolojinin ışığında daha iyi noktalara gelmesi beklenir. Ama bir şeyleri bilmek, yapabiliyor olmak ya da ona gücü yetiyor olmak, beraberinde başka sorun ve sorumlulukları da getirir. Her yenilik yanında problemle gelmektedir.

Esper, ya da gözetleyiciler toplum düzeni için çeşitli mevkilerde görev alan insanların oluşturduğu bir ekip. Alfred Bester’in kitabında kilit noktayı oluşturuyorlar. Zira bir toplumun düzene girebilmesi için bireylerin kendi zihinlerinden bile korunması gerektiği gibi bir sonuç çıkıyor kitabı okuyunca. Ne de olsa topluma aykırı bir zihnin, önce kişinin kendisini hatta tüm bir ülkenin gidişatına yön verebiliyor. Bir insan yeri geliyor, tüm bir gezegeni bile etkileyebiliyor.

İnsanlar ile telepatik yöntemlerle iletişim kurabilen Esperlerin bu yetenekleri bir nevi “Big Brother” işlevi görüyor. Zihinlerin bireyin özelinde olmadığı, her an gözetlenip, özel hayatın hiçe indirgenebildiği bir toplumda belki de cinayet işlemek en büyük cesareti gerektiriyor.

bob-pepper_the-demolished-man_scarborough-new-american-library-of-canada-1970_t4461

Bir nevi bilim kurgu polisiyesi tadında olan kitabın anlatımı ile ilgili olarak söylenebilecek tek şey gerçekten başarılı olduğu. İşlediği bu kadar ciddi ve zor bir konuyu, bu derece sade ve okuyucuyu yormadan anlatmayı başarmak gerçekten bir başarı olarak nitelendirilebilir. Kişilik olarak da mizahi bir yapıya sahip olan Bester, çok fazla olmasa da kitabında bu özelliğini kullanmaktan da geri durmamış. Öte yandan özellikle Esper bireylerin kendi aralarındaki diyaloglar, ya da onların olduğu kısımların okuyucuya aktarımı çok iyiydi. Söz konusu telepatik iletişim olunca yazılacak diyalogların akışı, kişilerin düşüncelerine göre değişiyor. Bu da tasviri daha zor diyaloglar ortaya çıkarıyor. Kitapta bunlardan bolca var ve Bester hepsini çok iyi kotarmış.

“…William Gibson arkadaşlarıyla oyuncak ışın tabancalarıyla oynarken Bester cyberpunk yazmakla meşguldü.”

James Lovegrove’e ait çok doğru bir söz. Bilim kurgunun bu alt türünün ilk örneklerini kaleme alan Alfred Bester, Yıkıma Giden Adam’da okuyucu dehşete düşürmeyi çok güzel bir şekilde başarıyor. Daha fenası, bu öyle korku hikayesi, space horror falan değil. Bireyi kendi zihninden korkmaya iten bir kurgu söz konusu. Ülkemizdeki ikinci – ve öncekinden daha iyi bir çeviri – baskısını yapan İthaki Yayınları, Harry Harrison’un sunumunu da kitaba ekleyerek gönlümüzü kazanıyor. Bilim kurgu Klasikleri’nin dokuzuncu halkası olarak raflarda ve okunmayı bekliyor.

Yazıyı sona erdirmeden kitaptaki belki de en sevdiğim kısmı paylaşmak istiyorum. İki Esper arasında geçen diyalog bana çok tanıdık geldi:

-…kişinin topluma karşı gelecek yeteneği ve cesareti varsa , ortalama üstü olduğu ortadadır. Onu düzeltip bir artı değer çevirmek gerekir. Neden atasın ki; o zaman elinde yalnızca koyunlar kalır.

-Kim bilir. Belki o günlerde koyun istiyorlardı.

Belki de öyle…

Bu yazı, "İthaki Kütüphanesi" adlı yazı dizimizin bir parçasıdır.

Yorumlar