Futbol Taktikleri Tarihi: 1-2-7’den Tiki-Taka ve Ötesine – Futbolun Silmarillion’u!

Bir stadyumda izlediğim ilk maç, Altay-Trabzonspor maçıydı ve benim üstümde çirkin, çakma bir Trabzonspor forması vardı. Shota Arveladze’nin giydiği yedi numarayı taşıyordu. O dönemde takım forması bulmak neredeyse imkansızdı –bugün bile Trabzonspor’un pek çok ilde bir mağazası yoktur- ve elimizdekilerle idare ederdik. (Varolan tek takımın Trabzonspor olmadığını ve hatta bir takımı sırf ailem tutuyor diye tutmak zorunda olmadığımı anladığım andan itibaren Beşiktaşlı olmam başka bir yazının konusu ama.) O gün hava serindi, ben babamın boyum kadar olan deri montunu giymiştim ve sahadaki oyuncuları dokuz kere falan saymıştım; zira nereye baksam bir sürü Trabzonsporlu vardı ve bana bir şeyler yanlış gözüküyordu, en azından Altay adına. Zaten maç da beni doğrularcasına 2-5 bitmişti, keyfim yerindeydi. Yine de o gün bana tekrar tekrar oyuncu saydıran yanlışın ne olduğunu çözmeme daha yıllar vardı.

Futbol Taktikleri Tarihi 1-2-7’den Tiki-Taka ve Ötesine, Jonathan Wilson adlı İngiliz gazeteci/araştırmacı/yazar bir beyefendinin, neredeyse bildiğimiz futbola benzer ilk girişimlere kadar dönerek futbol taktiklerini ve değişimlerini incelediği bir kitap. İthaki Yayınları tarafından, Futbol Kültürü serisinin bir parçası olarak dilimize kazandırılan eser, bu konuda yazılmış eserler arasında bir temel olmaya en yakın olanı, bu yüzden de ilk olarak bu kitabı anlatarak başlamak Rusya 2018 Dünya Kupası öncesinde en doğrusu olacaktır.

Futbolun Silmarillion’u Derken?

Yüzüklerin Efendisi ve Tolkien’in yarattığı kültü seven hemen herkes bir noktada Silmarillion adlı kitabı duymuştur. Elimde tuttuğum bu kitap da –aslında- futbolun Silmarillion’u. Bunu yaparken sırf bir tarihi anlattığı için benzetme yapmıyorum (ya da bir noktada ucunu kaçırmaya başlayacağınız isimler yüzünden de değil), tam aksine aslında çok benzer tarzları olduğu için bunu söylüyorum. Silmarillion, temelde kendi evreninin tarihini anlatan bir hikayeler/söylenceler ve notlar bütünüdür, ve tek bir karakterin hikayesini anlatmaz; çağlar, olaylar, dönemler ve mekanlar değiştikçe olan olayları anlatır, ilham verici ve epik hikayeleri birer arka plan öğesine dönüştürür ve kendisi de o hikayelere arka plan olur. Tolkien’in ustalığının en çok göze çarptığı bu nokta, bu futbol kitabında da aynı. Kitap, başlı başına birer kitap olabilecek takımları, oyuncuları ya da futbol adamlarını zaman zaman hikayesinin merkezinde ağırlasa da, dünyanın en popüler oyununu ve nasıl oynandığını anlatmak için yazılmış, kişilerin hikayelerini anlatmak için değil.

Jonathan Wilson

Vay Anam Vay, Neler Dönmüş Serhat Ya

Futbol ilk oynanmaya başladığından beri, kabaca iki grup vardır: Bunlar ağırlıkla Taktikçiler ve teknikçiler olsa da bazen defansif futbolcular – hücumcular, pasçılar – top sürmeciler gibi farklı şekillerde de görülüyorlar. Bunlar, oyunun hangi kısmına daha çok önem verdiklerine göre kamplaşır ve futbol tarihi bir noktada bu kampların uzlaşma çabası gibidir. Kitap boyunca her iki taraftan temsilciler arasında üstünlük defalarca el değiştirmiştir, ancak bu durum dönemsel bir daha iyi olma durumu değildir.

Hegel Diyalektiği temelinde ilerlemiştir oyun: Bir tarafa üstünlük sağlayan her tez, karşı taraftan bir antitez ile karşılaşmış, en sonunda da ortaya yeni ve daha üstün bir sentez çıkmıştır. Ha Hegel’de diyalektik öyle bir şey değil derseniz “Haklısınız” derim, ama sonra da derim ki “Fakat burada da antitez, tezden çıkmıyor, ondan bağımsız olarak doğrulanıyor.” Her ne kadar Pep Guardiola’nın Tiki-Taka sistemi bir dönem Fukuyamavari şekilde Tarihin Sonu olarak görüldüyse de Bayern Münih o işin pek de öyle olmadığını gösterdi. İşte bütün bu dönüşüm süreci ve tarih, bu kitabın ana konusunu oluşturuyor.

Futbol Taktikleri Tarihi oldukça güzel bir dile sahip, okuyanı sıkmıyor. Nasıl yapıyor bunu peki? İnsanı sayılara, sistemlere, ne olduğunu anlamayacağınız terimlere boğmuyor. Bir terimi bir defa öğrendiniz mi, bir daha dönüp bakmanız gerekmiyor. Olan olayları anlatıyor. Bunu da magazinellikten veya herhangi bir yönelimden olabildiğince uzak, olabildiğince tarafsız şekilde yapıyor. Hangi hareketin sonucu ne olmuş, hangi harekete karşılık hangi hareket gelişmiş kısımlarını gayet güzel anlatıyor kitap. Bunu yapmaması çok temel bir eksiklik olurdu tabii ki, ancak kitap saha dışı faktörleri de görmezden gelmeyerek bazı noktaların daha iyi aydınlanmasını sağlıyor.

Piramidi Ters Çevirmek

Futbol Taktikleri Tarihi orijinal isminde “inverting the pyramid” yani çok kabaca “piramidi ters çevirmek” ifadesine sahip –ki bu oyunun ilk çıktığı dönemlerdeki yedi hücum oyunculu sistemden günümüze nasıl gelindiğini özetlemesi açısından çok başarılı bir ifade olmuş. Futbolun ilk ortaya çıkışında nasıl aşağı-yukarı okul bahçesinde oynadığımız harala gürele oyuna benzediğinden başlayarak, oyuncuların sahanın diğer tarafına nasıl yığıldığını gözler önüne seriyor. Sadece bununla da kalmıyor, az önce bahsettiğim saha dışı kısmını da anlatıyor; farklı kültürlerde nelerin talep gördüğünden, para faktörünün hikayeyi nasıl değiştirdiğine, siyasi iktidarların oyuna etkisinden kişisel fikirlerin ne kadar büyük değişimler yarattığına kadar her şeye değinilmiş durumda. Kitabın sonunda yer alan kaynakça kısmı da, yazarın gösterdiği çabanın boyutu hakkında bilgi veriyor. Bu kadar çok sayıda ancak içinde kısıtlı bilgi bulunan kaynağı bu kadar derli toplu işleyebilmek oldukça büyük bir başarı.

Kitapta bir başka gözüme çarpan nokta, İngiliz Futbolu’na gerekenden ne az, ne de fazla hürmet gösterilmemesi oldu. Kendisi de İngiliz olmasına rağmen yazar bu konuda da oldukça adil davranmış. Bu ülkenin futbolun beşiği olarak bilindiğini ve neredeyse bütün dünyaya bu oyunun misyonerliğini Britanyalıların yaptığını düşünürsek, bu oldukça cesur bir hamle olmuş. İngiliz etkisi oyunda hala çok bariz: En çok yayın geliri kazanan ligin İngiltere Premier Lig’i olması, menajerlik oyunlarında en çok sayıda alt ligin İngiltere’de olması, hemen her oyunda İngiliz ekiplerinin büyük bir güç odağı olması hala bu etkinin bir tezahürü aslında.

Futbol Taktikleri Tarihi’ni Kimler Okumalı? Ben Okumalı mıyım? (Spoiler: Evet)

Peki kitap kimin için? Öncelikle, bir futbol takımı yönetiyor olsanız yapmanız gereken şeylerden ilki, oyuncularınıza rollerini ve beklentilerinizi anlatmak olacaktır. Bunu sözlü olarak yapabilir, tahtaya çizerek anlatabilir ya da antrenman maçında gösterebilirsiniz. Yapmamanız gereken şey, “Al da taktikler nedir, nereden gelmiştir?” diye oyuncularınıza bu kitabı vermektir. Neredeyse altı yüz sayfalık bu kitap, ortalama bir futbolcuya pek hitap etmemektedir. Ortalama bir kahvehane seyircisi de kitabın büyük kısmını okumakta zorlanacak, dahası anlamayacaktır. Bu kitabın hedef kitlesi oyunun mantığının, saha içi ve dışı organizasyon yapısının ne şekilde değiştiğini bilmek isteyenler. Belirli bir miktar soyut düşünebilme yeteneği zorunluluk olmasa da kitabın etkisini ve faydasını katlıyor. Kitap, benim Şota formalı halimin sorularına yer yer çizimleri ve şemaları da kullanarak cevap veriyor. Oyuna ilgisi olan herkesin okumasını tavsiye ederim, o da ayrı.

Bana göre, kitabın en çok öne çıkan yanı, bütün bir oyunun ve bütün bir sektörün nasıl değiştiğini anlatması olmuş. Bu anlatım, “eskiden şöyle şöyleydi, şimdi böyle böyle” seviyesinin çok ötesinde, detayları ve bağlantıları teker teker ortaya dökerek ilerliyor. Oyunun sadece kendisinin değil, takımların ve liglerin, hatta uluslararası kuruluşların evrimlerini ve değişen şartlara nasıl uyum sağladıklarını da bu kitapta görmek mümkün. Örneklendirmek gerekirse, tenis ve kriket takımlarından çıkıp amatör olarak başlamış futbol. Zamanla pek çok kulübün ana odağı haline gelmiş, herkesin ulaşabildiği ve kendi imkanlarıyla yapabildiği bir spor olarak öne çıkmış. Günümüzde böyle bir şey olması zor mu diyorsunuz? Belki sahada böyle bir spor dalı ortaya çıkmayabilir, ancak E-Spor diye bir gerçek var. Bizimkiler dahil pek çok büyük kulüp bu alana girmiş durumdalar. Elbette ikisinin gelişimi aynı şekilde olmayacak, ancak değişim konusunda bir fikir vermesi açısından çarpıcı bir örnek olarak kullanmak istedim.

Yani, Sonuç Olarak…

Kitap zaten ödüllü, oldukça da ses getirmiş bir eser. Yine de iyi kitapların kötü çeviriler ya da yetersiz hazırlık nedeniyle hak ettiği değeri göremeyebildikleri de bir gerçek. Futbol Taktikleri Tarihi ise oldukça düzgün çevrilmiş bir kitap. Yer yer terimler alışılmadık ve eski geliyor kulağa. Halit Kıvanç döneminden maçlarda o dönemin sistemleri konuşuluyorken başka terim kullanmak mümkün değil zaten.  Bugün bile aynı mevkide oynayan oyunculara farklı roller ve isimler verilebiliyor. O kadar farklı iki düzende aynı mevkileri bulmak neredeyse imkansız. Onun dışında, bazı ana dillerdeki isimler değiştirilmemiş, örneğin İtalyanca bir terim olan regista aynı kalmış, çevrilmemiş. Bazı sözcüklerin bizdeki terminolojide karşılığı olsa da, büyük bir kısmı için durum böyle olmadığı için bence iyi de olmuş.

Daha önce Beşiktaş yöneticiliği de yapmış olan İbrahim Altınsay’ın önsözü, futbolun ve futbolun değişiminin iç yüzü hakkında aydınlatıcı olmuş. Kitaba da güzel bir hazırlık aynı zamanda. Böylesine bilindik bir ismin kitaba giriş yazmış olması, yayınevinin kitaba verdiği önemi de gösteriyor.

Futbol Taktikleri Tarihi, oyuna daha derin bir anlayışla bakmanın, oyundaki muhteşemliği görmenin ve neden hala en popüler spor olduğunu anlamanın kapısını aralayan bir kitap. Hatta şimdiye kadar okuduğum en nerd işi futbol kitaplarından birisi bile diyebilirim. Oyunun değişimi incelemek, nereye gideceğini anlamak isteyen herkesin kitaplığında bulunması gerekir.

Bir de kupada gönlüm Portekiz, aklım Almanya diyor. Serinin devamında görüşmek üzere.

Bu yazı, "İthaki Kütüphanesi" adlı yazı dizimizin bir parçasıdır.

Yorumlar