Gulliver’in Gezileri – Tam Halini Okumadınız mı?

Gulliver’in Gezileri’ni duymamış pek kimse yoktur herhalde. Özellikle ilköğrenim yıllarımızda gerek isteyerek gerekse ödev olarak okumuş olma ihtimalimiz de yüksektir. Gel gelelim, çoğumuzun bildiği sadece birinci gezisi yani Lilliput (cüceler ülkesi) hikayesi olup, pek azımız da ikinci yani Brobdingnag (devler ülkesi) hikayesini biliriz.

Fakat Gülliver’in Gezileri esasen dört bölümden oluşmakta olup, son ikisi ülkemizde hemen hiç bilinmemektedir. Hoş, okumuş olduğumuz birinci ve ikinci kısımlar ise çok daha kısaltılmış ve çocuklara uygun şekilde sadeleştirilmiş versiyonlarıdır.

Giriş ve Yazar Hakkında

Evde, eşimle yaptığımız pazar kahvaltılarımızda bazen enteresan sohbetler döner. Yine birinde, konu nereden geldiyse geçmiş yazarların hayal güçlerinin genişliğinden ve günümüzde özgün hikaye üretmenin zorluğuna gelmişti. Şu hikaye mi eski bu mu derken, Gülliver’in Gezileri’ni netten bir araştırırken karşıma 1726 yılı çıktı.

Evet bu seri, 1726 yılında yani 292 yıl önce yazılmış ve yayınlanmıştı! Bu kadar eski bir dönemde, özellikle bizim coğrafyayı düşünürsek bunun akıl almaz bir şey olduğunu fark ediyorsunuz.

Bu şaşkınlık içinde İş Bankası Kültür Yayınları’nın tam versiyonunu alıp seriyi baştan okumaya başladım. Özellikle kitabın girişindeki yazar ile ilgili kısımlar da ayrıca şaşırtıcıydı. Özellikle insan doğası üzerine yazmaktan hoşlanan Jonathan Swift, aynı zamanda bir papazdı da. Ve Gülliver’in Gezileri, özellikle Birleşik Krallıkta, ilgili dönemin politik gündemine çok ciddi göndermeler içeriyordu.

Her bir gezide yazar, insanın başka bir yönüne farklı açılardan, sözde yeni halklar keşfederek tanıtıyordu. Politik kariyerindeki başarısızlıklarını, doğal olarak İngiliz siyasetçilerine ve insan doğasının (çoğunlukla) bencil yönlerine bağlıyor, hiciv yoluyla da bunları fantastik bir eser üzerinden diğer insanlarla paylaşıyordu. Kitabın girişindeki yazar ve kitap ile ilgili İrfan Şahinbaş’ın gayet uzun tanıtım yazısının doyuruculuğunun yanı sıra, tam sürümdeki üçüncü ve dördüncü hikayeler ile birlikte çok keyifli bir okuma deneyimi sunuyor.

Kıyak adamsın Johhny

1 . Gezi – Lilliput (Cüceler Ülkesi)

Malumunuz, yazar bir deniz kazası geçirir ve bir adaya düşer, fakat bu adanın on-on beş santimetrelik insanların yurdu olduğunu fark eder. Zorlu bir alışma evresinden sonra kendini Lilliputlulara kabul ettirir, sarayın ve çevresinin iyi bir dostu olur, öyle ki Lilliputların düşmanları ile olan savaşlarına bile müdahil olur.

Buna rağmen nihayetinde hain bile ilan edilir, en sonunda da denize tövbe ederek, kendi yaptığı sal ile adadan ayrılır ve kendi yurduna döner.

Bu hikayede, ufacık insanların enteresan saray entrikalarını, kendi dilleri ve kültürleri ile boş övünmelerini, Gülliver için esasında ne kadar önemsiz olduklarını görüyoruz. Okuyucu olarak tüm bunları önemsiz görsek de bunlar Lilliputlular için önemlidir. Tıpkı politikanın dışarıdan bakan için espri malzemesi olup, içeridekiler için hayati mesele olması gibidir. Nihayetinde Gülliver’in denize ve serüvenlere tövbe etmesi de yazarın politikadan kaçışı gibidir aslında.

İşte en ikonik sahne, saçlar dahil yere bağlı olarak uyanmak!

2. Gezi – Brobdingnag (Devler Ülkesi)

İlk serüven sonunda kahramanımız denize açılmaya tövbe etmiş olsa da içindeki çağrıyı susturamaz. Yine bir gemide doktor ve denizci olarak işe girer ve denize açılır.

Bu kez kaza olmaz, kayboldukları denizlerde erzak bulmak için karaya çıkarlar ve Gülliver, adanın içlerindeyken tüm tayfalar bir şeylerden kaçar ve kendisini mecburen adada bırakırlar. Bu ada ise devlerin ülkesidir.

Resimdeki Gülliver’i bulunuz!

Lilliput hikayesinin tersi olarak, bu kez kendisi hiçbir ağırlığı olmayan safi bir eğlence malzemesidir. Nasıl ki cücelerin yanındayken çok rahatlıkla bir savaşı başlatıp bitirebiliyor ise burada da basit bir panayır gösterisi haline gelir. En önemsiz sorunlar (haşereler, rüzgar, yağmur gibi) kendisi için devasa problemler haline gelmiştir. Nihayetinde yolu yine saray ile kesişir, tuhaf kültüre ve yönetim biçimlerine şahit olur. En sonunda, her zaman olduğu gibi bir şekilde yurduna geri döner.

Önceki serüvende, okuyucu gözünden Lilliputların saray/din/kültür tartışmalarının önemsizliğine vurgu yapılırken, bu kez Gülliver (ve doğal olarak okuyucu) önemsiz bir obje halini almıştır. Sadece önemsiz değil, aynı zamanda kırılgandır da… Tabi doğal olarak mizahi bir unsur haline gelmiştir, tıpkı önceki hikayedeki koa halkın önemsiz hale gelmesi gibi.

3 . Gezi – Laputa, Balnibardi, Glubbdubdrib, Luggnagg ve Japonya

Çoğu yerde tutarsız, birbirinden kopuk ve çoğunlukla zorlama olarak bulunan üçüncü kısım bu eleştirileri hak etmekle birlikte, pek çok enteresan karakter, yer ve fikir içerdiği için dikkat ve özenle okunmalıdır.

Yeniden serüvene çıkan Gülliver, bu kez korsanlar tarafından yakalanıyor ve ilk olarak uçan bir kent olan Laputa’ya yolu düşüyor. Her zaman olduğu gibi yeni ülkenin dilini öğreniyor, soylukların saçma derecesindeki matematik ve astronomi meraklarına, absürd geleneklerine şahit oluyor.

Bu bir kuş, hayır uçak, hayır bu… Laputa!

Sonradan gittiği Balnibardi, Laputa’nın sömürgesi gibi olan ancak kendilerini tamamen pratik olmayan deneylere vermiş bir yönetici sınıfı ile hiç bir şeyleri olmayan halkını konu ediyor. Buradaki bazı deneylerin absürdlüğünü, hiciv amaçlı yazarın abarttığı belli olsa da oldukça eğlenceli şeyler çıkabiliyor.

Glubbdubdrib’de ise bir büyücüye konuk oluyor ve Sezar’dan, Descartes’e kadar uzanan pek çok tarihi kişiliğin hayaletleri ile tanışma fırsatı buluyor.

Luggnag, ölümsüz olan bir halkı konu alıyor. Buna rağmen fiziksel yaşlanmaları devam ediyor ve seksen yaşında kanunen ölü kabul ediliyorlar. Ancak yaşamaya devam ettikleri için sokaklara düşüyorlar vs… halkın en alt tabakası oluyorlar. Ciddi bir hukuk ve kast sistemi göndermesi içeren Luggnag, son fantastik ülkesi oluyor.

Son olarak kısa bir süre Japonya’da kalıp oradan yurduna dönüyor.

4 . Gezi – Houyhnhnm Ülkesi (Atların Ülkesi)

Serinin muhtemelen en sert hikayesinde, Gülliver bu kez deneyimli bir denizci olarak gemi kaptanı olarak yola çıkıyor ancak tayfalarının ihanetine uğruyor. Öldürülmek yerine son anda bir adaya bırakılıyor.

Bu adada kişnemeye benzer sesler ile konuşan atlar yani Houyhnhnm halkı ile tanışıyor. Houyhnhnmların ülkesi pek çok açıdan bir ütopya iken, bu ülkede fiziksel işlere koşulan Yahoo isimli ırk ise bildiğiniz az gelişmiş insanlara benzemektedir.

Houyhnhnm halkı bir o kadar medeni ve asil iken, Yahoolar pis, vahşi ve ahlaksızdır. Tabi hayvan oldukları için, ağıllarda ya da mağaralarda kalan yahoolar’a karşı yazarda bir tiksinme gelişir. Houyhnhnm halkına gelişen hayranlık ile ters orantılı olarak gelişen bu duygu, insanları cahil, vahşi ve pis olarak gösterirken, bir insanın ulaşması gereken erdemleri “konuşan bir at kadar” bize uzak olarak resmeder.

Yazara göre Houyhnhnmlar, yüksek erdemlerin zirvesidir ve bıraksalar sonsuza kadar orada yaşamak istemektedir. Buna rağmen, gönülsüz de olsa sonunda tekrar evine dönmek zorunda kalır. Ancak serinin son hikayesinin finalinde Gülliver, bırakın normal insanları kendi karısı ve çocuklarına karşı bile yabancılaşmıştır. İnsanlar, tıpkı yahoolar gibi gürültücü, geri zekalı ve pis kokuludur. Ailesine bile zar zor tahammül eder. Tüm arayışları cevabını Houyhnhnm portresi altında bulmuş ancak her zaman olduğu gibi bilgi, mutsuzluk getirmiştir. Artık yazar cennetten kovulmuş, iğrenç Dünya’da yaşamak zorunda kalmıştır.

Buna rağmen yazar Swift, son hikayenin fazla sert olduğunu fark etmiş olacak ki son satırlarda Britanya halklarının ve yönetiminin çok iyi olduğu, kendisinin Britanya’nın elçisi olarak Houyhnhnmlara gittiği gibi bazı kişisel tezler ortaya atıp durumu kurtarmayı denemiştir.

Son Söz

Tüm politik alt metinleri bir kenara bıraksak bile Gülliver’in Gezileri, çok iyi bir kurgu hikayedir. Yüzyıllar önce yazılmış olmasının getirdiği ek hayranlığı da unutmamak lazım. Yakın coğrafyamız henüz pek az gelişmiş iken yazılmış olan bu hikayenin detaylarına ve içerdiği hayal gücüne imrenmemek elde değil.

Yine de politik alt metinler ile birlikte ele alırsak, ünü çok geniş bir zaman dilimine yayılmış olan bir başyapıt ile karşılaşmış oluyorsunuz.

Benim diyen herhangi bir kitap severin, mutlaka okuması gereken bu eseri sakın kaçırmayın!

Yorumlar