Güzel Oyun’un Ruhu – Harika Portakal

Bir Dünya Kupası var ve kupada Hollanda yok, inanın bana ne hissetmem gerektiğini bilmiyorum. Hollanda Futbolu, bizim neslimiz için bir efsaneydi sonuçta. Bugün PES olarak bildiğimiz Pro Evulotion Soccer serisi internet kafelerde “Japon Futbolu” olarak bilinen Winning Eleven iken Brezilya yenmek için alırdık Hollanda’yı. Harika Portakal bize çocukluğumuzdan gelen Hollanda sevgisinin bize özgü olmadığını anlatan bir kitap, ancak tek konusu futbol değil. (Tüm futbol oyunlarında kişiselleştirme ekranına gözlük koyulmasını sağlayan Edgar Davids de Hollandalıdır mesela.)

Gözlükle Karizmatik Olabilme Sanatı

Abi O Otomatik Portakal Değil miydi?

O başka kitap, filmini falan da çektiler hatta. Harika Portakal başka. Hollanda’nın sıradan, sıkıcı, adeta Avrupa’nın en düz başkentinden bugün herkesin Erasmus yapar yapmaz ilk ziyaret ettiği şehirlerden birine dönüşümünü anlatıyor. Dar Alanda Kısa Paslaşmalar filmi gibi diyeyim, ismi cismi hep futbol ama anlattığı esas şey hayatın ta kendisi. Zaten İthaki çevirisi Uğur Vardan’ın ön sözü ile geliyor. Ha ben Uğur Vardan’ın fantastik kültüre ait olan eserleri incelemesinden çok memnun değilim, Sanatta ve Kurguda İnsan Dışı Varlık Motivasyonları gibi yazıları daha çok okumalı bence. Yine de 1- Kendisi Mimarlık eğitimi almış bir insan, 2- Yıllarca futbol ve edebiyat üzerine yazmış ve büyük mecralarda editörlük yapmış, 3- Kitabın bahsettiği bütün Hollanda efsanelerine ama ucundan ama tamamen yetişmiş. Kitapta da futbol, mimari, yaşayış gibi konular önemli yer tuttuğuna göre en ideal isim diyebiliriz.

Harika Portakal kendine has bir kitap, öyle ki kitap içi bölümler bile numara sırasıyla sıralanmamış. Her bölümün, forma numarası gibi düşünülmesi istenen bir numarası var. İlkel ve belki de biraz öznel bir şekilde Hollanda futbolu tarihini anlatıyor, ama Hollanda’nın kültürünü gözardı etmeden. Hollanda’da çirkin oynamak, kaybetmekten daha büyük bir kusur örneğin. Her şey biraz kitsch olmuş ülkede, her yerde biraz beat kuşağı. Yine de bu durum, birden bire ortaya çıkmıyor. İlk defa “doğru düzgün” futbol oynamaya başlaması Hollanda’nın, ilk “Happening”lere denk geliyor. Bu “Happening”ler en temelde şiddet içermeyen sansasyonel eylemler olarak özetlenebilir. Resim, müzik, dans gibi sanatları bir araya toparlayıp bunları bir sahnede ya da sahne olarak seçilen bir yerde canlı olarak gerçekleştirmeye dayanıyor. Aynı dönemde belki de dünya futbolunun gördüğü en etkili isim olan Johan Cruyff işin içine giriyor, nam-ı diğer Sarı Fare. Onunla beraber, Total Futbol da şaha kalkmaya başlıyor.

Alt Tarafı Bir Futbolcu

“Alt tarafı bir futbolcu” demek, bu adam söz konusu olduğunda biraz hafife almak olur. Günümüzde bu tarz sadece saha içinde değil saha dışında da çok etkili oyuncular oldukça azaldı, muhtemelen Roma’da Roma Valisi’nden daha çok sözü geçen Totti bile futbolu bıraktı. Kaldı ki, o dönem futbol oldukça popüler, ve bu adam bu sporun ilk ikonlarından. Bununsa çok basit bir sebebi var, televizyon. O dönemde televizyon evlere ilk defa giriyor ve futbolcular da en büyülü anların kahramanları, modern çağın gladyatörleri.

Dönemin futbolcuları günümüzdeki gibi ayda yılda bir toplumsal olaylar hakkında söz söyleyen, ya da hepimizin aklına gelen bazı futbolcular gibi sadece yaranma amaçlı laflar eden kişiler olmadıkları için, etkileri çok daha büyük oluyor. George Best diye bir adam var aynı dönemlerde, Hall of Fame’e The Beatless ile beraber girip Beşinci Beatless diye anılan.

Saçlarına Oksijenli Su Süren İlk İnsan

Harika Portakal – Otomatik Futbol

Hollanda takımı, dönemine göre oldukça yenilikçi ve hızlı futbol oynayan bir takımdı. İlk defa profesyonelleşen bir ülke olduklarını göz önüne alınca bu bütün kamuoyunu şok etmişti. Göze hoş gelen, akıcı, topa sahip olmaya dayalı bir oyun oynuyorlardı. Futbolun belki de garip bir cilvesi olarak, oldukça sıkıcı ve durağan bir top oynayan Federal Almanya’ya ve faşist iktidar döneminde devrimci bir teknik direktöre sahip olan, şikeyle finale gelen Arjantin’e iki Dünya Kupası kaybetmelerine rağmen gönüllerin şampiyonu olmayı başardılar. Cruyff, Barcelona efsanesi olmak üzere İspanya’ya gitti ve ölümüne kadar da kulüp üzerinde nüfuzlu bir kişilik olarak bilindi.

Yine de bu, sadece onun mucizesi değildi, Hollanda halkının ve onların yaşayış şeklinin zaferiydi. Sahada herkesin her işi yaptığı, akıl ve zarafete dayalı bir anlayışları vardı. Bu anlayış, kendini ülkenin kalanında da gösteriyordu ve Hollanda, özellikle de Amsterdam zaman içinde renklerine kavuştu. Bütün her şey kusursuz bir uyum içindeydi yazara göre: Total Futbol boş alan bulmaya dayanır, Hollandalılar için boş alan demek gündelik yaşamda da her şey demektir ve yaptıkları işi basit ve etkili yapmaya çalışırlar. Alın size otomatik portakal işte. Bu otomasyon evlerin tasarımından şehirlerin planlanmasına her noktada kendini gösteriyor.

O Kadar da Harika Olmayan Portakal

Yazar, son on yıllık dönemde özellikle Hollanda futbolunun kendi ruhuna ihaneti gibi gözüken ve daha başarı odaklı sisteme geçişi de irdelemekten geri kalmıyor. Rakamlar Oyunu bize gösteriyordu ki kazanmanın yarısı şanstır, geri kalan her şeyle kazanma ihtimalimizi yükseltmeye çalışırız. Hollanda, kendine avantaj sağlayan şeyleri de kaybetmiş vaziyette bir nevi. Artık büyük futbolcular dünyanın her an her yerinde çıkıyor, Hollanda altyapıları eski görkemlerine sahip değiller ve takım git gide Avrupa’nın kalanına benziyor. Belki de bu yüzden bu turnuvada Hollanda yok, üstelik gruplarındaki rakipleri görece daha zayıf olmasına rağmen.

Gel Gelelim Kitaba

Öncelikle söylemem gerekir ki Harika Portakal, inanılmaz eğlenceli bir kitap. Okurken hiç sıkılmıyorsunuz, öyle ki zerre futbol sevmeseniz bile sizi içine çekiyor. Yeri geliyor Hollanda Mimarisi hakkında bir şeylere gülüyor (ve özeniyor), yeri geliyor bir kulüp başkanının kendi taraftarını kafaya almasına kahkaha atıyorsunuz. Ha bunlar Hollanda takımlarının kültürü üzerine bilgi sahibi oldukça normal geliyor, Yahudi olmadığı halde “En Süper Yahudileriz” diye bağıran taraftar topluluğu var adamlarda. Ya da bizde “yenge krizi” olarak bilinen aile içi sıkıntılar nedeniyle transferlerin iptalinin nasıl olup da bir köpek tarafından gerçekleştirildiği sizi oldukça eğlendiriyor. Bütün bunlar olup bittikten sonra, sadece Hollanda futbolu ile ilgili değil Hollanda kültürü ile ilgili de pek çok şey öğrendiğinizi fark ediyorsunuz. Fark etmediğiniz şeyse saatlerin nasıl geçtiği oluyor.

Egemen Özkan’ın çevirisi size kitabın çeviri olduğunu unutturuyor. Seçtiği dil sanki arkadaşınız size sohbet esnasında gözlemlerini aktarıyormuş gibi hissettiriyor. Harika Portakal, size Dünya Kupası’nda gördüklerinizden daha farklı bir oyun da olabileceğini hatırlatıyor. Tıpkı Jack’in Silahşör’e söylediği gibi, “Bundan başka dünyalar da var.”

Bu yazı, "İthaki Kütüphanesi" adlı yazı dizimizin bir parçasıdır.

Yorumlar