Her Anlamda Devasa Bir Roman – Sürü

Başlık kesinlikle karikatürize edilmiş değildir. Sürü’yü elinize aldığınızda ya da raflarda gördüğünüzde ilk gözünüze çarpan kitabın kalınlığı olacaktır. 848 sayfalık kitabın yazı puntosunun da normal kitaplara göre daha küçük olduğunu da peşinen hatırlatmak gerekir. Fakat Sürü, sadece uzun bir roman mı? Kesinlikle hayır! Sürü, her anlamda doyurucu ve sahip olduğu sayfaların hakkını kesinlikle vermesini biliyor.

Anlatım ve Kurgu

Kitabın oldukça akıcı bir anlatımı var. Agatha Christie, Stephen King ya da Dean Koontz gibi aşırı sürükleyici isimlerin yarım tık altında olsa da ortalamaya göre oldukça akıcı olduğunu söylemekte gerekir. Hikaye daha en başında, Güney Amerika’da bir çeşit sal üzerinde kaybolan bir adamla başlıyor. Fakat yazar Frank Schatzing, bir kaç sayfa sonra kaybolacak bu adamın bile iç dünyasını okuyucuya anlatmaktan geri durmuyor.

Esasında bu yakın dönemde, özellikle George R.R. Martin ile birlikte dikkatimizi çekmeye başlayan bir durum. Yazarlar artık önemli ya da önemsiz karakterleri tanıtmak konusunda cimri davranmıyorlar. Bir kaç sayfa sonra ölecek bir adamı bile, başka bir kitabın baş rolüne koyacak kadar tanıtmak tembel okuyucu için (belki) sıkıcı olabilecekken tecrübeli okuyucu için takdir edilesi bir özellik haline dönüşüyor.

Tercih ettiği anlatım sürünün dışında Schatzing’in kitap ile ilgili ciddi bir araştırma yaptığını fark etmemek elde değil. Özellikle deniz yaşamı, biyolojileri ve hayvan psikolojilerinin yanı sıra pek çok farklı teknoloji ve hatta SETI gibi organizasyonlar, afet birimlerinin ve petrol arama şirketlerinin işleyişleri gibi sürüyle konuda çok ince elediğini okurken anlıyorsunuz. Bunun yanı sıra kitabın sonunda teşekkür ettiği devasa listedeki farklı disiplinlerden gelen uzmanlara bakınca da yapılan araştırmaların ve verilen emeğin büyüklüğünü takdir ediyorsunuz.

Yine de birden çok yorumda, hikaye boyunca verilen teknik detayların başta harika geldiğini fakat sayfalar ilerledikçe sıktığı yönünde dönüşler olduğunu gördüm. Eğer araştırmayı seven biriyseniz (ki burada yazıları okuyorsanız öylesinizdir) verilen detaylardan pek sıkılmayacağınıza emin olabilirsiniz.

Ayrıca kitap pek çok farklı karakteri içeriyor, epey bir süre boyunca Dünya’nın ayrı yerlerindeki karakterleri konu alıyor. İlerleyen sayfalarda bu karakterlerin bir şekilde bir araya geleceğini anlamanıza rağmen Kanada’da balina gözlemi yapan hayvan psikolojisi uzmanı ve halkından uzaklaşmış bir eskimo olan Leon Anawak ile Norveç’teki deniz biyolojisi profesörü Sigur Johanson’un kişilikleri de düşünce tarzları da birbirinden çok farklı. Benzer şekilde Amerikan Ordusu’nda general olan Japon kökenli Judith Li ile bilimsel konularda çalışan araştırmacı gazeteci Karen Weaver’da bir o kadar farklı ve gerçekçi karakterler. Sadece yazdıklarım değil, detaylı bir şekilde tanıtılan ve hiç sırıtmayan sürüyle karakter mevcut.

Yazarın hem farklı karakterleri hem de gerçek yerler olan yaşadıkları, bulundukları ülkeleri/şehirleri detayları tasvir becerisi de ayrıca takdire şayan bir durum.

Kurgu düz bir şekilde ilerlese de pek çok farklı coğrafya arasında sürekli atlıyor, ne sıkılmanıza ne de X bir karakterin hikayesine çok bağlanmanıza izin vermiyor. Temponun ve merak duygusunun gittikçe artması da cabası. Hikaye boyunca doğal bir fenomen ile mi, insan yapımı bazı biyolojik silahlarla mı yoksa yabancı bir istilacı ile mi karşı karşıya olduğunuzu anlamak kolay değil.

Gibi…

Hikaye ve Atmosfer

Karakterler konusunda geçerli olan çeşitlilik atmosferde de kendini gösteriyor. Johanson’un göl evinde şarap keyfi ile Anawak’ın Alaska’da bir çeşit içsel yolculuğa çıkması, Li’nin ABD başkanı ile olan görüntülü konuşmaları, hepsi ayrı atmosferlere sahipler. Tabi hikaye boyunca gizem duygusu okuyucunun peşini bırakmadığı gibi son sayfalara kadar da yazardan doğrudan bir açıklama almıyorsunuz. Bunun yerine, karakterlerin konu hakkındaki araştırma ve düşüncelerini öğreniyorsunuz.

Esasında bu çok ince bir ayrım. Üçüncü kişi ağzından yapılan standart anlatım tekniğinde, pek çok yazar hikaye detaylarını okuyucuya anlatır. Nadir bazı durumlarda, anlatım hikayedeki karakterlerin ağzından olup ve çıkarsamalar okuyucuya bırakılır. Sayısız bilimsel gerçeğe sırtını yaslamış olsa bile Sürü’de de yapılan bu. Bu anlatımın, gizem ve merak duygusunun sonuna kadar korunmasında ciddi bir katkısı olduğu da bir gerçek.

Hikaye hakkında spoiler vermek istemediğim için pek çok yerde bulunacak türde açıklama yapacağım. Dünya’nın pek çok yerine deniz  canlıların tuhaf şeyler yapmaya başlıyor. Gemilere saldıran balinalar, zehirli yengeçler, kıta sahanlığındaki hidrat rezervlerini delen kurtçuklar gibi sayısız fenomen oluşmaya başlıyor. Okuyucu olarak bunların bir şekilde birbiri ile bağlantılı olduğunu anlamanıza rağmen hikayenin içindeki insanların bu kurguyu fark edip anlaması doğal olarak zaman alıyor.

Kitap hakkındaki süslü yorumlarda devasa bütçeli bir Holywood filmi gibi şeklinde ibareler var ve kesinlikle doğru. Kuzey Denizi’ndeki petrol araştırma platformlarından, küçük deniz altılara, devasa ABD savaş gemilerinde, araştırma labaratuvarlarına kadar pek çok yerde geçen hikaye büyüklüğü ve çeşitliliği ile kesinlikle bütçeli bir filmi hatırlatıyor.

Frank abimiz

Yazar

Frank Schatzing ile ilgili kitabın iç kapağında bazı bilgiler var. Arkadaşları ile reklam ajansı kurması ve onu işletmesi, gençliğinde bazı müzik gruplarında yer alması gibi detaylar, bu kadar karmaşık bilgiyi bir araya toplayan bir yazar için bir olmuşluk hissi veriyor. Yıllarca aynı semtte yaşamış, memurluk yapan bir arka planı olsaydı açıkçası hayal kırıklığına uğrardım. Schatzing kesinlikle çok donanımlı bir adam ve bunu size her satırında hatırlatmasını biliyor.

Diğer önemli romanı olan Limit’in ise yakın gelecekte ve Ay’da geçtiği. Devletler arasındaki bir çeşit krizi anlattığı, yine bu şekil bir detaya sahip olduğunu da söylemekte fayda var.

Son Söz

Bu kadar övdükten sonra hiç mi kötü yönü yok diye sorabilirsiniz. Kitap, özellikle de bilimkurgu/macera türünü sevenler için harika olsa da en kötü yönü büyüklüğü nedeni ile kitabı oraya buraya taşımanın zorluğu olacaktır. Uzun sayfa sayısı kesinlikle bir dezavantaj değildir.

Unutmayın her (iyi) kitap, olması gereken uzunluktadır!

Bunu özellikle “O” (It) kitabının asıl versiyonu ile kısaltılmış bize sunulan versiyonu arasındaki farklarda çok iyi bir şekilde görmüştük. Bu yüzden üzerinde çok ciddi bir emek olan Sürü, her anlamda doyurucu bir deneyim vaat ediyor. Türün meraklılarına, okyanuslara, gizem avcılarına ve okumayı seven herkese şiddetle tavsiye ediyorum.

Yorumlar