Hüseyin Rahmi Gürpınar ve Türk Alt Kültürü Üzerindeki Olası Etkileri
-
Özlem Buket Duru
- Kitap
- 4 Mart 2016
Filmdeki Gulyabani’nin canlandırılışı acıklıdır. Halbuki Hüseyin Rahmi’nin detaylı tasvirine uysaydınız, çok daha iyisini yapabilirdiniz diyor insan. Yazar, Gulyabani’nin camdan yapılmış gözlerine kadar her şeyini ayrı ayrı ve son derece anlaşılır bir şekilde tasvir etmiştir. Romanda bir grup adam resmen Canlandırmalı Rol Yapma Oyunu oynamaktadırlar. Eski bir köşk bulup bütün o efektleri yaptırarak insanları gezdirmek, hala tutunduğum hayallerimden biridir. 2013’te Gulyabani diye bir film daha çekildi. Kadro genç, ama Cüneyt Arkın, Perihan Savaş gibi oyuncular da var. Film… eh, en kibar tabirle umut verici değil. Bütçeyi bulmuşken romanın düzgün bir versiyonu çekilemez miydi diye düşünmeden edemiyor insan.
Şimdi, romanda perileri gerçek sananlar ve hurafelere yenik düşenler sadece kadın, kadınları kandıranlar da, gerçeği ortaya çıkaranlar da erkek oldukları için Hüseyin Rahmi’yi seksist bir yazar sanabilirsiniz. Yo, dostum, yo. Bu algınızı en iyi şekilde kıracak diğer bir romana geçiyorum.
Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç (1912)
Bu kez esas oğlanımız İrfan Galip, bir kadın tarafından reddedilmesinin ardından (reddedilmesi de laf attığı kadının dönüp ona bakmamasıdır) kadın düşmanı olmuş bir gençtir. 1910’da, dünyanın kenarından geçecek Halley Kuyruklu Yıldızı’na “Halamın Yıldızı” adını verip de onun çarpmasından korkan mahalle kadınlarıyla alay etmek ister; bir konferans verecek, önce güzel güzel yıldızları, çekim kanununu, gaz ve toz bulutunu anlatacaktır. Sonra da dünyaya bir yıldızın çarpmasının ne büyük felaketler doğuracağını görkemli bir dil ve efektlerle anlatarak ödlerini koparacaktır. Zaten kadın düşmanlığını çeşitli gazetelere ve dergilere yazdığı makalelerle tescillemiş, bu konuda biraz ün kazanmıştır. İrfan’ın, 1910’lu yıllara ait geek tipli ve zihniyetli bir adam olduğunu söyleyebiliriz rahatlıkla.
Ancak, işler planladığı gibi gitmez. Konferans sonrasında bir kızdan aldığı mektup, genç adamın hayatını değiştirecektir. Kızın mektubu Halley hakkında bilgi istemektedir, öyle sevimli bir üslupla yazılmıştır ki, İrfan okuduğu an kıza aşık olur, hem de öyle böyle değil. Geek zihniyetli demiştim, değil mi? Kıza yolladığı cevap mektubunda aşkından söz eder. Kız İrfan’ı öyle bir ters köşeye yatırır ki, siz okur olarak zevkten dört köşe olursunuz. İkilinin mektuplaşmaları o dönemde kadınların aşağı görülmesine atıflar, zekice karşı argümanlar, gökyüzü mekaniğine ait sadeleştirilmiş bilgiler ve Türk halkının felaket bekleyişi üzerine kurulmuştur. Hani şimdilerde “Büyük İstanbul Depremi” senaryoları var ya? İşte Hüseyin Rahmi, daha o dönemde Galata Kulesi’ni sulara gömmüş, sandallarla ilerlemeye çalışan Türk halkını farazi olarak ustaca resmetmiştir.
Türk edebiyatının bence en güçlü kadın karakterlerinden biri olan Feriha Davut, Gulyabani’deki Muhsine’nin aksine pısırık sayılmaz, hakkını savunur, atılgandır. İrfan’a yazdığı mektuplar genel olarak çok güzeldir ama şu cümlesini kopyalamadan duramayacağım;
İrfan Galip’in “Sizi görmeden beğendim, ama siz de lütfen tasarladığım kadar güzel olun,” yazdığı mektubuna cevaben Feriha şöyle der; “Kadına bir çok yasaklar getiriyorsunuz. Kapan, dışarı çıkma diyorsunuz. Hiçbirine ses etmiyor. Her istediğinize eyvallah diyor. Bu yolla yetiştirdiğiniz, tek sporu çamaşır yıkamak olan kadınları, şimdi ne hakla beğenmiyorsunuz?”
Yanlış anlaşılma olmasın, bu satırları 1912’de bir erkek yazmıştır. Başka eserlerindeki karakterler kadınların akılca zayıf olduğunu söylese de, onlar karakterdir. Hüseyin Rahmi’ye seksist demek mümkün değildir. Aslında, en az bu iki eser kadar önemli olan Mezarından Kalkan Şehit ve Dirilen İskelet’i de incelemek istiyordum ama, yerim kalmadı. Belki onları da başka bir yazıda incelerim.