İki Şehrin Hikayesi: Yokyer

Başlığın bir kelime oyunu düşünüyorsanız hemen açıklayayım; Yokyer’in yazısı için aklıma ilk gelen ve kitabı en iyi özetleyen başlık buydu. Çünkü tıpkı Charles Dickens’ın eserinde olduğu gibi, Yokyer’de de iki şehrin hikayesi anlatılıyor; burada tek fark Paris yerine ikinci bir Londra olması. Neil Gaiman’a aşina olup da Yokyer’i henüz okumayanlar ya da Neil Gaiman’la hiç tanışmamış olanlar muhtemelen neden bahsettiğimi anlamayacaklar; ama zaten benim yazıyı yazma amacım da Neil Gaiman gibi muhteşem bir yazarı ve Yokyer gibi harika bir eseri tanıtmak. Umarım bu naçizane amacıma biraz da olsa ulaşırım ve daha çok okur Gaiman’ın eşine pek rastlanmayan hayalgücünün kapısını aralar.

Yokyer, 1996 yılında bir mini dizi için Neil Gaiman tarafından yazılan bir senaryoyken daha sonra yine Neil Gaiman tarafından konusu daha da genişletilip kitap haline getirilmiş bir öykü. Kahramanımız Richard, Londra’da yaşayan, iyi bir işi ve güzel bir nişanlısı olan, hayatında her şeyin iyi gittiği sıradan bir insan. Bir akşam sokakta yarı baygın ve yaralı bir kız görüp ona yardım etmesiyle hayatı tamamen değişiyor. Adı Door olan bu kız Richard’ın, hatta Yukarı Londra’da yaşayan hiç kimsenin bilmediği Aşağı Londra’nın kapılarını ona açıyor. Aşağı Londra, şehrin altındaki karanlık, terkedilmiş metro istasyonlarını, kanalizasyonları kendilerine mesken edinen insanların yaşadığı yer ve Richard hiç ummadığı bir anda birden oranın bir parçası oluyor. Aslında iki tane Londra’nın olduğunu öğrenince şaşkınlığı haliyle müthiş oluyor ama bu şaşkınlığını üstünden atamadan orada hayatta kalma savaşının ortasında buluyor kendini. Hayal bile edemeyeceği maceralara atılıyor, asla yapamayacağını düşündüğü görevlerin altından kalkıyor, Door’un yanı sıra Carabas, Avcı, Islington ve Kara Keşişler’i tanıyor, Aşağıtaraf ile arasında farkında olmadan güçlü bir bağ kuruyor. Kitap da bence çok güzel ve tatmin edici bir sonla noktalanıyor.

Yazar Neil Gaiman

Yazar Neil Gaiman

Kitap hakkında yukarıda bahsettiğim harika konusu dışında en sevdiğim şey, yazarın dili ve anlatımının yalınlığı oldu. Neil Gaiman’ın hep yaptığı şey bu aslında; olaylara çok basit başlayıp aklınıza bile gelmeyecek şekilde devam etmek. Bu heyecan ve artan hayal gücüyle birlikte dili yalınlığını ve anlaşılırlığını kaybetmiyor, aksine bu ikisinin karışımıyla kazandığı etkileyiciliği de gitgide artıyor. Anlatmak istediğini en sade şekilde anlatıp da istediği etkiyi okuyucu üzerinde oluşturabilen yazar, başarılı bir yazardır. İşte Neil Gaiman da tam olarak bunu yapıyor. Hayran olmamak elde değil. Tabii yazarın dili kullanması ne kadar sade ve iyi olursa olsun, çeviri kötüyse o kitap beş para etmez. Ben bu noktada çevirmenin de eline, emeğine sağlık diyorum; çeviri gerçekten çok başarılıydı bence. Hele kitabın adının çevirisine bayıldım.

Kitap beni o kadar içine çekti, bana okuduğum sayfaları öyle yoğun, sanki ben oradaymışım da bizzat tecrübe ediyormuşum gibi yaşattı ki; üzerimde bu denli etkisi olan kitap azdır. Ben kitabı yaşadım, resmen yaşadım. Sayfaların içinden geçerek Aşağı Londra’ya kafa üstü çakıldım ve okuduğum süre boyunca da orada kaldım. Kitabı iki günde yalayıp yuttum ama bittiğinde de hızlı hızlı okuduğuma pişman oldum; çünkü oradan geri dönmek istemedim hiç. Neden ikinci bir kitabı yok diye hayıflandım. Beni okumanın gerçek zevkine vardıran kitaplardan biri oldu Yokyer.

Kitabın 1996 yılında yayınlanan mini dizisi

Kitabın 1996 yılında yayınlanan mini dizisi

Yazının başında Yokyer’in bir mini dizisi olduğunu söylemiştim; bölümleri bulamadığım için benim izleme imkanım olmadı ama çok merak ediyorum. Ancak yakın zamanda kitabın tekrar dizi olarak ekrana uyarlanacağıyla ilgili bir haber gelmişti; umarım çok beklemek zorunda kalmadan hemen diziye kavuşuruz ve kemerlerimizi bağlayıp bu harika yolculuğu okumanın yanında izleme zevkine de ulaşırız.

Son olarak, Yokyer’i okumamış olan okurlar; Londra’ya yapacağınız bu çok farklı ve harika ötesi geziyi çok ertelemeyin ve siz de bir an önce oranın karanlık sokaklarında kaybolun. Yolunuzu bulmada şimdiden iyi şanslar…

Bu yazı, "İthaki Kütüphanesi" adlı yazı dizimizin bir parçasıdır.

Yorumlar