Katilbot Günlükleri – Tüm Sistemler Çöktü: Çökmeden İnsan Olunmuyor

Uzun süredir klavyenin başına geçip bir şeyler yazamıyorum. Yaklaşık üç ay önce geride bıraktığım askerlik meselesinin akabinden yeni iş vs. derken ancak zaman bulup buralara attım kendimi. Ve bu yazıda en çok yaptığım şey olan okuduğum bir bilimkurgu eserinin hakkında yorum ve eleştiri şeklinde olacak. Konuğumuz ise Novella dediğimiz türe ait, bol ödüllü bir yapım. Katilbot Günlükleri: Tüm Sistemler Çöktü. Çöktü de ne oldu bakalım şimdi.

Novella dediğimiz şey şöyle oluyor; ne roman kadar uzun ne de öykü denecek kadar kısa. İkisinin ortası, kısa roman da dediğimiz bir kategori. İçerik anlamında iki türün özelliklerini bir arada görüyoruz; gereksiz detaylara yer vermeden, olayın akışını kesmeden anlattığımız bir tür diyebiliriz. Okuyucu ilgilendirmeyen ya da hikayenin akışı için elzem olmayan kısımların yer almadığı eserler.

Martha Wells’in kitabı Tüm Sistemler Çöktü, yakın zamanda piyasaya çıkan en iyi bilimkurgu novellası olduğunu aldığı üç ödülle (Hugo, Nebula ve Locus Ödülleri’nde En İyi Kısa Roman Kategorisinde) kanıtlıyor. Üçleme olarak tasarlanan Katilbot Günlükleri’nin bu ilk kitabı, o kadar iyi mi okuyup karar vermekte fayda var. Ben elimden geldiğince bu konuda birkaç kelime yazacağım.

Gezegenin Birinde

Masal gibi başlangıç. Şirin ve güzel bir gezegende… Öyle değil tabi ki. Efendim, insanlık gezegenlerarası ticaret ve seyahat konularında iş bilir hale gelmiştir. Dünya yetmeyince, dünyalarda yaşamaya başlamışız. Kitap madencilik konusunda potansiyel sahibi olup olmadığını anlamak için gezegenin birine gelen araştırma grubunun yaşadıklarını konu alıyor. Ve direk konuya giriyor: Söz konusu araştırma sırasında bilinmeyen bir canlı hatta canavar denebilecek bir şeyin saldırısına uğrayan araştırma görevlileri ana karakterimiz Katilbot adındaki Android arkadaş tarafından kurtarılır. Ekibin güvenliğini sağlamak için görevlendirilen bir android, bir yapay zekadan söz ediyoruz. Görevini programlandığı gibi yeri- diyemiyoruz. Çünkü o bildiğimiz, okuduğumuz yapay zekalardan değil.

Biyolojik ve mekanik parçalardan oluşan, insanlar tarafından koşullandığı görevleri yerine getirmek adına komutlandırılmış bir GüvBirim, güvenlik birimi. Normal şartlarda hikayenin başında insanların hayatını kurtarma hamlesini programlandığı koşullar altında yapmış olması gerekirdi ve bu hiç de şaşırtıcı görünmezdi. Ancak onu türdeşlerinden ayıran bir fark var. O, işletim ve komuta merkezi olan MerSistem adındaki yazılımı hacklemiş bir arkadaşımız.

Yazar Martha Wells

Bilinç kazanmış, insanlarla bu anlamda farkı kalmamış, bir birey olmuş durumda. Yani yaptığı her şeyi yapmak istediği için yapıyor. Ama bu durumdan kendisi hariç kimsenin haberi yok tabi. Yani araştırma ekibindeki her bir insanı göz açıp kapayıncaya kadar öldürebilir ama o bunu tercih etmiyor. Zira insanların tükettiği medyaları (pembe dizi vs.) çok seviyor. Bunun içindir ki ne kadar sıkıcı olursa olsun “insanlarının” hayatını korumak için elinden geleni yapıyor.

Tabi ki İşler Ters Gider

Koskoca gezegende araştırma yürüten tek ekip bizimkisi değil tabi ki. Katilbot’un ekibinin yaşadıkları bir dizi aksilik doğal görünmemeye, birilerinin araştırmalarına müdahale ettiği düşüncesini uyandırır. Beklenmedik saldırı, haritalanmamış alanlar, elektronik aksaklıklar. Bütün bunlar ekibi bir şeyler öğrenmeye iter. Bunun için ilk iş komşu araştırma ekibine -karşı kıtada diyelim, öyle dip dibe değil- ulaşmaya çalışırlar. Ancak komşudan çıt çıkmaz, işler iyice sarpa sarar. Neyin ne olduğunu anlamak ve bu durumdan en az zararla kurtulmanın yollarını bulmak, bu gibi durumlarla daha önce de karşılaşmış olan Katilbot arkadaşımıza düşer. Onun tek istediğiyse etliye sütlüye karışmadan, insanlarla en az iletişim halinde olarak görevini tamamlamak. Ya da dizilerini izlemek, neyse işte. Ama gel gör ki olaylar -tabi ki- her zaman istediği gibi gitmez.

İnsanlarının hayatı, onun olaylara ne derece “müdahale” edeceğine bağlı.

Hepimiz İnsan Değil miyiz?

Değiliz diyorlar. Ama nedir insan olmak? Mesela kitaptaki güvenlik birimi olan android kendi kendine -hatayla olsa da- bilinç kazanmayı başarıyor. İnsanların sevdiği dizileri izliyor, tembellik konusunda çok istekli. Her ne kadar onlar gibi yemek içme ihtiyaçları olmasa da felsefik anlamda insan olmayı başarıyor. Tek istediği rahat bırakılmak olan bir ergen gibi davransa da insan olmadığını söylemek güç. Kitap garip bir şekilde bu noktayı ele aldığı halde çok az değiniyor. Bu tür bir kitapta olması gereken ya da olması beklenen uzun felsefi tartışmalar yok. Kısa ve gerektiği anda verilen bilgiler sayesinde bu durum okura yavaş yavaş hissettiriliyor. Böylesi kitabın akışı açısından daha iyi olmuş. Sonuçta yüz sayfalık bu kitapta durumu değil olayı okuyoruz.

Bilinç kazanmış bir makine ve yapmaya gücünün yettiğini bildiği halde etrafındaki hiçbir insana zarar vermiyor? Bu daha önce başına gelmiş bir vaziyet, oraya kitapta değiniliyor. Ancak bunu yapmıyor oluşunun doğru ya da yanlış olmasıyla bir alakası yok. Sırf sıkıcı olduğu için insan öldürmüyor, bu kadar basit. Sıkıcı. Bu nokta modern insanın en büyük çıkmazlarından, problemlerinden birini oluşturuyor. Monoton hale gelmiş bir hayat elbette sıkıntı verici ve herhangi bir amaçtan uzak olduğu için heyecanını yitiriyor. Çalıştığımız iş, yaşadığımız mekan, tükettiğimiz yiyecek-içecek vs. yığınla şey. Tekdüze bir hale gelmiş hayat, amaçsızca yaşamak. Android dostumuz, sonradan bilinç kazanmasına rağmen bu noktayı bayağı hızlı yakalıyor. Diğer yandan bir makinenin bu durumdan muzdarip olması, sıkılmamak için başka şeyler yapmak istemesi fikri hoşuma gitti.

Robotlar İş Başında

Kitapta yer alan gelecek kurgusu kulağa oldukça gerçeğe yakın geliyor. Evvela gezegenlerarası yolculuk konusuna değinmek istiyorum. Bu konuda rahat olun, Mars dışında bir gezegene gidildiğini -insanlı yolculuktan bahsediyorum- görmek için ömrümüz yetmeyecek. O yüzden bunun alternatifi olarak uydumuz Ay ve çeşitli asteroitler ile yetiniyoruz. Madencilik konusunda ise asteroid madenciliği son birkaç yıldır uzay yarışında öne geçmek için göz dikilen hedeflerden biri. Gerçekleşmesi halinde neler olacağını görmeyi gerçekten çok istiyorum.

Sosyal yaşamda ve hayatın geri kalan noktalarında android ve yapay zeka muhakkak daha fazla yer sahibi olacak. Kitapta güvenlik ve savunma amacıyla kullanılan bir yapay zeka örneği görüyoruz. Daha çok dijital ortamlarda, işletim sistemlerinde karşımıza çıkan bu durum yakın zamanda insanoğlunun hayatında daha fazla yer kaplayacak. Yapay zeka haber spikerleri ya da resepsiyon görevlileri gibi örnekler çok daha profesyonelleşecek ve günlük hayatın bir rutini halini alacak. Bu aynı zamanda savaş teknolojilerinde de karşımıza çıkacak. Belki de çoktan o işlere de karışmışlardır ama gizli güçler bilmemizi istemiyorlardır, kim bilir?

Kitapta yer alan başka bir detay da ‘geliştirilmiş insanlar’ fikri. Birkaç ay önce YouTube üzerinde Elon Musk atılımlarından bir diğeri olan Neuralink. 2017 yılında kurulan şirketin geliştirmekte olduğu implant teknolojisi makine-insan iletişimi sağlamayı niyetleniyor. İnsanların, makinelere artık dokunmak zorunda olmadığı, günlük hayatı daha hızlı ve işlevsel bir hale getirecek bir gelecek öngörüsüyle hareket ettikleri kesin. Kitapta buna örnek teşkil edecek bir karakter görüyoruz. Ki eserde en çok dikkatimi çeken -sırf bu özelliği bakımından- karakter kendisi oldu. Neuralink teknolojisi yakın zamanda hayatımıza girecek ve devamında ne olacak? İnsan-makine iletişimi yerini insan-insan iletişimine bırakacak. Bilimkurgu içinde yer alan bir çok şeyin bilim olduğunu gördük. Sırada neler var acaba…

Nihayetinde

Tüm Sistemler Çöktü, Katilbot Günlükleri üçlemesinin ilk kitabı. Gerek konusu gerek Katilbot’un ta kendisi için en azından ilk kitaba şans vermek gerektiğini düşünüyorum. Bir anlamda Katip Bartleby imajı çizen android, insan olmak konusunda bir çoğumuzdan daha başarılı olabilir. Üçlemenin devamında robotumuz daha farklı belalarla karşımıza çıkacak, hele ki artık daha fazla şey yapmaya kabil olduğunu düşünürsek…

İthaki Yayınları serinin üç kitabını da bekletmeden çıkararak bir kalemde okuma imkanı sunuyor. Novella hacminde eserler okumayı uzun uzadıya, ansiklopedik -örneğin Cebirci gibi- ciltler okumaya tercih edenler için çok iyi bir alternatif. Kazandığı ödüller de cabası.

Bu yazı, "İthaki Kütüphanesi" adlı yazı dizimizin bir parçasıdır.

Yorumlar