Kitabı Okumuş Birisinin Gözünden “The Hobbit: The Desolation of Smaug”

Buraya ilk yazıyı okuyup geldiyseniz neyin peşinde olduğumu biliyorsunuz, ama ilk yazıyı okumamış olanlar için bir daha hatırlatayım: Hobbit kitabını çocukluğumdan beri dört-beş kere okumuş birisiyim, filmlerin çıkacağını öğrendiğimde oldukça heyecanlandım (üç film olmasına burun kıvıranlardan değilim) ve şimdi de sonuncusunun çıkması şeferine filmleri analiz ediyorum. Bu yazı dizisi, filmler ile kitabın tam bir mukayesesi değildir, sadece kitabı okuyupta filmleri izlemeye giden birisinin beklentilerini ve yorumlarını oluşturan bir yazı dizisidir.

Anlaştığımıza göre ufak bir uyarıda da bulunayım; bu yazı hem Desolation of Smaug’dan hem de kitabın filmle eşleştiği noktaya kadar olan kısımlardan spoiler içermektedir (günah benden gitti). Zaten filmi izlemeden niye böyle bir şey okuyorsun arkadaş?

hobbitdes1Film yine flashback ile başlıyor; Gandalf ve Thorin’in tanışması. Burada Thorin Arkenstone olmadan diğer cücelere kral olduğunu ispat edemeyeceğini anlatıyor ve Gandalf taşı Smaug’dan çalmak için bir hırsıza ihtiyacı olacağını söylüyor. Buraya kadar herşey güzel, ama değinmek istediğim bir nokta var: Kitapta Arkenstone’dan taaaa kitabın sonuna kadar bahsedilmiyor neredeyse. “Arkadaşlar Ejder defoldu gitti hadi altınları bölüşelim, bu arada Arkenstone diye bi’ cacık var, onu görürseniz o benim” diye bir açıklama yapıyor Thorin, o zaman. Filmde taşın önemini hem arttırmaları hem de bunu baştan beri söylüyor olmaları benim açıkçası hoşuma gitti.

Hemen sonra Beorn ile tanışıyoruz, kitaptaki gibi cücelerle teker teker tanışma sahnesini sadece uzatılmış versyonda görüyoruz ama iki türlü de gayet hoş. Beorn’un tiplemesini çok beğendim, tıpkı hayal ettiğim kadar kıllı ve büyük bir amca olmuş, cücelerden hoşlanmama geyiği gereksiz olmuş olsa da…

Kapıyı kıracaksın, ayı!

Mirkwood (nam-ı diğer Kuyutorman) sahneleri oldukça başarılıydı. Kitapta beyaz geyiği yemekleri kalmadığı için vurmaya çalışıyorlar kafalarına estiği için değil, ama olsun örümcekler geliyor. İlk filmde Bilbo’nun kılıcını kullanmasından pek hoşnut değildim, zira adını Sting olarak vermesinin sebebi ilk örümceklere karşı kullanmış olması. “Senin iğnen varsa benim de var!” şeklinde. Bu sahnede en çok beğendiğim nokta Bilbo’nun yüzüğü taktığında örümceklerin konuştuğunu duymasıydı. Kitapta örümcekler konuşuyor gayet sıkıntı yok o vakte kadar kartallar dahil her şey konuşmuş çünkü, ama filmde durduk yere örümceklere konuşma yeteneği vermeleri tuhaf kaçardı. Bu yüzden yüzüğü takan kişinin onların dilini anlamasını oldukça mantıklı buldum.

Yol yakınken geri dön Bilbo, bu yüzük bağımlığı iyi iş değil.

Gandalf’ın da filmin orasına burasına serpiştirilmiş bazı sahneleri var ama ben onların hepsine şimdi değinip geçeceğim, zira bu film ilk filme göre çok daha fazla sapıyor kitaptan. Gandalf kitapta “Necromancer diye bi fırlama çıkmış ortaya ben ona bir bakıp gelicem.” diyip gidiyor taa 5 ordunun savaşına kadar da dönmüyor, o noktalar arasında olan her şey Tolkien’in notlarından ve Jackson’un kafasından çıkmış.  Bu sahneleri açıkcası çok sevmedim, “Anladık Sauron geldi bunu filmin 40 dakikasına yaymanıza gerek yok!” dememe sebep verdi, özellikle de Extended’da Thrain ile Gandalf’ın yaşadığı anlamsız sahneler (Gandalf kitaplada ‘Necromancer’ ile ilgili araştırmaları sırasında Thrain’i çok daha önce görüp harita ve anahtarı almış bulunuyor). En kötüsü de büyücü ile mücadele etmek için ona epilepsi krizi geçirtmeye çalışan Sauron idi.

Bu yazı, "Kitabı Okumuş Birisinin Gözünden Hobbit" adlı yazı dizimizin bir parçasıdır.

Yorumlar