Kitapları ve Filmleriyle Harry Potter Fenomeni: Ateş Kadehi

Genç-Fantastik Türün İlham Kaynağı

Hogwarts’a döndüğümüzdeyse kitabın temel konusu olan Üç Büyücü Turnuvası ile ilk karşılaşmamızı yaşıyoruz. Hogwarts bu sene başka büyücü okullarını bünyesinde ağırlamakta ve onların şampiyonlarının yer alacağı bir etkinlik düzenlemektedir. Her yüzyılda bir kez görülen bu turnuvayı kazanan kişi çağının en ünlü büyücüsü olma onuruna erişip aynı zamanda yüklü miktarda para kazanacaktır. Sadece son sınıf öğrencilerinin katılabildiği turnuva için her okul aday öğrencileri oylamaktadır. Seçilen şampiyonlar okullarını temsilen üç gizli görevi yerine getirecekler ve nihai ödüle kavuşacaklardır.

Ateş Kadehinin birçok okuyucu tarafından en sevilen roman olmasının sebebi aslında bu turnuvanın varlığı ile alakalı. Dönemi için yenilikçi olan turnuvanın doğrudan Açlık Oyunları, Maze Runner gibi genç-fantastik romanlara da ilham olduğu söylenebilir. Rowling’in büyücü dünyası için bir çeşit Olimpiyat Oyunları vazifesi gördüğünü de söyleyebiliriz. Sadece büyücü okulları arasında düzenlenmesi her ne kadar Liselerarası Müzik Yarışması tadı verse de turnuvanın atmosferi sizi bu düşünceden kısa sürede uzaklaştırıyor.

Wizarding World Genişliyor

Turnuvaya katılan diğer iki okul olarak Beauxbatons Sihir Akademisi ile Durmstrang Enstitüsü bize sunuluyor. Beauxbatons, Fransa’da yer alırken Durmstrang’in tam olarak yeri bilinmemekte ancak kuzeyde yer aldığı söylenmektedir. Tahminler İskandinavya veya Rusya arası bir yerde olduğu yönündedir. Bu iki büyücülük okulunun varlığı Wizarding Wolrd denen evrenin genişlemesi açısından önemlidir. Bu şekilde Hogwarts dışında başka büyücülük okulları olduğunu öğreniyor ve onların çok daha farklı kültürleri yansıttığını da görüyoruz. Zaten Rowling, Fantastic Beast film serisine girişmesiyle Dünyanın farklı yerlerinde yer alan başka okullar da açıklayarak sınırlarını bir hayli genişletecekti.

Bu kitapta seçilen iki okulun Avrupa sınırlarında yer alması da yerinde bir tercih. Rowling’in henüz küresel bir hikaye anlatmaya hazır olmadığı hatta olayları olabildiğince İngiltere sınırlarını taşırmıyor oluşu da Harry Potter ile hem ulusal bir değer yaratma hem de kendi köklerinden beslenme arzusundan başka bir şey değil. Genişledikçe balon gibi patlayan hikayeler gördükçe bu tercihlerin ne kadar yerinde olduğunu da fark ediyoruz.

Beauxbatons içinde yer alan Veela (Büyücü Dünyasının Elfleri diyebileceğimiz, güzellikleri ile cazibeleri ile nam salmış bir ırk) kökenli öğrencileri ile okuyucuları büyülerken, Durmstrang’te karanlık büyücüler yetiştirmesi ile korku unsuru oluşturuyor.  Rowling’in saf ve güzel; sert ve karanlık gibi iki keskin çizgiyi turnuvaya yerleştirmesi dengeyi temsil eden Hogwarts’ın varlığı da turnuvanın temsil ettiği değerleri temsil etmesi açısından önemli bir detay.

Alastor Moody ve Seherbazlar

Kitaplarda bir gelenek haline gelmiş Karanlık Sanatlara Karşı Savunma Dersi öğretmeninin değişimi bu sefer radikal sonuçlara gebe oluyor. Yeni profesör olan Alastor Moody, Sihir Bakanlığında çalışan bir seherbaz. Quidditch Dünya Kupası sırasında yaşanan Ölüm Yiyen saldırısını doğru okuyan Dumbledore’un ısrarıyla öğretmen olan Moody, olası Ölüm Yiyen saldırılarına karşı da Hogwarts’ı gözetecek kişilerin başında geliyor. Peki seherbaz dediğimiz sözcük ne ifade ediyor?

Seherbaz sözcüğünün orijinali Auror olarak geçiyor. Auror, Rowling’in yarattığı bir sözcük. Aura sözcüğünden türetilmiş ve auranın bir çok anlamı var. Tıpta ortama yayılan koku olarak kullanılıyor ama burada kullanıldığı anlam daha çok fantastik eserlerde kullanılan büyüsel alan anlamında. Bir nevi büyüde ustalaşmış kimseleri karşılıyor kelime ve Sevin Okyay ve Kutlukhan Kutlu’nun Aura için seçtikleri kelimenin “seher” oması bence çok anlamlı olmuş. Seher ustası anlamındaki Seherbaz bu anlamda çok başarılı bir Türkçe çeviri. Üstelik sihirbaz ile olan fonetik benzerliği de düşünüldüğünde bu ikiliyi alkışlamaktan kendimi alıkoyamıyorum.

Seherbazlar, karanlık büyücülere karşı mücadele eden Sihir Bakanlığı altında çalışan bir topluluğu temsil ediyor. Ölüm Yiyenlere karşı Seherbazların ortaya çıkışı da iyi ve kötünün saflarını sıklaştırdığına ve bir savaşın yaklaştığına işaret. Moody, seherbazlar içerisinde bile alışılgelmişin dışında bir büyücü. Aşırı şüpheci ve sert tavırlarıyla bana Batman-vari bir dedektif izlenimi uyandırmıştır. Öğrencilere daha ilk senesinde affedilmez lanetleri öğretmesi bile onun ne kadar deli biri olduğunun göstergesi. Elbette hikayenin sonunda Moody’nin kılık değiştirmiş bir ölüm yiyen olduğu gerçeğiyle yüzleşmemiz işin rengini değiştirse de, malum ölüm yiyenin gerçekten inandırıcı bir Moody olduğunu da dile getirmek gerekiyor. Beşinci kitaptan itibaren bu gerçeği fazlasıyla fark ediyorsunuz.

Affedilmez Lanetler

Affedilmez Lanetlerden de biraz bahsetmek gerekiyor. İlk defa bu kitapta tanışıyoruz ve karanlık sanatlara dair en tehlikeli büyüler olduğunu anlıyoruz. Avada Kedavra, Cruciatus ve İmperius olmak üzere üç türe ayrılıyor. Imperius kelime anlamı itibariyle hüküm altına almak, buyurmak gibi anlamlara geliyor ve büyünün kendisi de buna hizmet ediyor. Uygulanan kişi, uygulayan kişinin kontrolü altına giriyor ancak bazı büyücüler bu lanete karşı direnç kazanabiliyor. Bunlardan birinin de Harry olduğunu üzerinde uygulanınca anlıyoruz. Bu aslında Harry’nin söz dinlemeyen kafasına buyruk yapısıyla da paralellik taşıyor.

Cruciatus ise latince işkence anlamına geliyor ve doğrudan uygulanan kişiye işkenceyi yaşatıyor. Neville’in ebeveynlerinin bu lanet tarafından işkence edilerek delirtildiği biliniyor. Son olarak en korkunçları olan Avada Kedavra geliyor.

Fonetik olarak Abracadabrayı benzerliği bir tesadüf değil çünkü bu klasik sözcüğün kökü bu sözcüğe dayanıyor. Aramca’dan gelen Avada Kedavranın anlamı da, “Let the thing be destroyed.” O şeyin yok olmasını sağlayalım, diye kabaca çevireceğimiz bu anlamda “thing” veya “şey” ile ne kast ediliği önem arz ediyor. Eski büyücüler bu sözcüğü hastalıkları yok etmek için kullanırken, Rowling şey yerine şahsı koyarak bu kelimenin anlamını tamamen değiştiriyor. Yani bu büyü doğrudan büyücülerin ölmesini sağlıyor ki Harry’nin kendisi de bu büyüden sağ kalabilen yegane kişi olarak biliniyor. Sadece bu kısımdan bile Rowling’in ne kadar sağlam bir araştırmacı ve kelimelerin gücüne verdiği değeri anlayabiliyorsunuz.

Ejderhalar ve Minos’un Labirenti

Yeniden hikayeye dönecek olursak Harry’nin Ateş Kadehine ismini sokan kim sorusu ile romanın sonuna kadar meşgul oluyoruz. Yine bir katil kim? Sorusu üzerinden hikaye bizi tahminler yapmaya ve sürüklemeye devam ediyor. Turnuvada yer alan Ejderhalarla yüzleşme görevi ile bu dünyada Ejderhaların sadece hayvan olarak görüldüğünü öğreniyoruz. Çoğu fantastik kurguda konuşabilen, pahaya düşkün, büyüyü yaratan varlıklar olarak görülen ejderhaların böyle kullanılması bir tercih elbette ve benim bu dünyaya dair eleştirmek istediğim en önemli ayrıntı. Hobbit’teki Smaug ve buradaki Macarboynuz Kuyruk’a baktığımızda ejderhaların çok daha etkili kullanabileceği sonucunu çıkartabiliriz.

İkinci görevde su altı varlıkları ile tanışırken Harry’nin dizginleyemediği kahramanlık tutkusunun da açığa çıktığını görüyoruz. Turnuva boyunca rakipleri ile sert bir çekişmeye girmek yerine onlarla yakınlaşan Harry’nin rekabetin etkilerini de aştığını görüyoruz. Üçüncü görev olan labirent ise bize Crete’li Minos’un Labirentini hatırlatıyor. Rowling’in mitolojilerden ne kadar etkilendiği bildiğimiz bir şey ve burada da Minos’un başkasından olma çocuğu Taurus’u saklamak için yarattığı labirente benzer bir yapı görüyoruz. Kendi içinde zorluklar yaratan bu labirentte bu görevde aynen karşımıza çıkıyor. Böcürtünden, daralan duvarlarına hatta bilmece soran Sfenks’ine kadar başarıyla kurgulanmış.

Rakipleri birbirine düşürecek kadar sertleşen oyunun finalinde Cedric ve Harry’nin kupaya aynı anda dokunması da Hogwarts’ın birleştiği zirve anı yaratıyor. İkilinin gerçekten zirveye ulaştığı bu anın bir an da kabusa dönüşmesi zamana almıyor. Başından beri Voldemort’un zekice kurguladığı bir planın parçası olan oyunların sonucunda labirentin merkezindeki kötülüğe ulaşılıyor. Cedric’in ani ölümü ve Harry’nin Voldemort’un dirilmesine yardımcı olması okuyucuyu bir hayli korkutuyor. Özellikle Voldemort ve müritlerinin Harry ile dalga geçtiği kısımları okurken büyük bir çaresizlik içinde buluyorsunuz kendinizi. Bu kadar zaman döndü dönecek denilen Voldemort’un dönüşüyle birlikte roman olabilecek en karanlık formuna bürünüyor ve bütün acımasızlığıyla Voldemort ile yüzleşmek zorunda kalıyorsunuz.

Bu yazı, "Kitapları ve Filmleri ile Harry Potter Fenomeni:" adlı yazı dizimizin bir parçasıdır.

Yorumlar