Korku Ağı ve Kötü Çeviri Üzerine

“…içlerinde en eskisi Schoolyard mezarlığıydı ama Harmony Hill başkaydı işte. Hani günün birinde ölecek olsa – Tövbe de, Allah gecinden versin – Harmony Hill’e gömülmek isterdi.”

İnsan belli bir konsept tutturmuşsa hayatta, en önemsiz şeylerde bile olsa, kolayca vazgeçemiyor onlardan. Ben de ilk Kahramangil olduğum günden bu yana yazılarıma güzel birer alıntıyla başlama geleneğimi asla bozmadım. Bozmak da istemiyorum. Ama kimse kusura bakmasın, kötü çeviriden muzdarip olduğum bir kitapta da ancak böyle bir alıntı yapabildim.

Büyük üstad, babaların babası, şahane yazar Stephen King’in belki de en sevilen eserlerinden biri olan Salem’s Lot (Türkçe çevirisiyle Korku Ağı), yazarın 1975 yılında yayımlanan ikinci romanı ve aynı zamanda vampir edebiyatının (böyle bir alt tür de var tabii, özellikle son zamanlardaki çoksatanlar düşünüldüğünde) en önde gelen örneklerinden biri. Hikâye, (elbette yine) Maine eyaleti sınırları içinde yer alan küçük bir kasaba olan Jerusalem’s Lot’ta geçer ve kolay okunan, kimilerince vasat bulunan, genelde cep kitabı boyutunda yayımlanan romanlar yazan Ben Mears ismindeki bir yazarın kasabaya dönüşüyle başlar. Ben Mears eşini elim bir kazada kaybettikten sonra, yirmi beş yıllık bir aranın ardından çocukken, dokuz yaşından on üç yaşına dek teyzesiyle birlikte yaşadığı kasabaya geri döner. Bu küçük yere, kasabaya tepeden bakan bir alanda bulunan ve kasabalılarca tekinsiz bir yer olarak bilinen Marsten House’u konu edinen bir roman yazmak üzere gelen Ben, çocukken bu evde kendi yaşadığı korkunç bir deneyimi de anımsar. Jerusalem’s Lot kasabasında bir pansiyona yerleşir orta yaşlı edebiyat öğretmeni Matt Burke’le ahbap olurken, üniversiteden yeni mezun olmuş genç ve güzel Susan Norton’la da dostluğunu ilerletir. Zamanla kasaba halkına oldukça ilginç gelen bir karakter halini alan Ben Mears, tüm dikkatini romanına vermeye kararlıdır. Fakat kasabada yeni açılan, değerli antikalar satan bir dükkân (evvet, tıpkı Gerekli Şeyler gibi bir dükkân) ve bu dükkânın sahipleri çok geçmeden herkesin ilgisini çekmeye başlar. Çünkü Jerusalem’s Lot’a yeni gelen bu iki gizemli adam, Marsten House’u kiralamış ve orada yaşamaya başlamıştır. Ve elbette bu iki misafir beraberinde pek çok bilinmeyeni, esrarlı ölümleri ve kasaba halkını tuhaf kan emicilere dönüştüren gizemli olayları da getirmiştir.

salem1

Salem’s Lot, Stephen King’in “ev sevdiğim romanım” dediği ve devamını kaleme almak istediği bir eserdir. Ancak daha sonra, başta Kara Kule serisi olmak üzere çeşitli hikâyelerinde de orijinal hikâyeye pek çok atıfta bulunduğu için bundan vazgeçmiştir (ki bu hikâyelerden en güzeli, kanımca Hayaletin Garip Huyları – Night Shift isimli kitapta yer almaktadır). Kitap, ilki 1979’da, ikincisiyse 2004’te (biri mini dizi, diğeriyse televizyon filmi) olmak üzere iki kez ekranlara yansıtılmış ve 1995 yılında BBC’de yedi bölümlük bir radyo oyunu haline getirilmiştir. Hal böyleyken, bu kadar sevilen bir eserin Türkiye’deki durumuna daha bir dikkatle bakmak gerektiğini düşünmekteyim.

Yorumlar