Bir lise öğrencisinin kendine özgü karanlık ve gizli dünyasında olmasını beklediğimiz en uç şeylerin hepsini hayal edin; üzerine öğrencilere porno sağlayan bir çete, Güney Afrika’nın kadim tanrılarını ve bir de doğaüstü kargalar, örümcekler ve zombiler ekleyin. Baxter Zevcenko’nun hayatını özetlemek için en derli toplu ifade sanırım budur. Cape Town’da bulunan Westridge Lisesi’ndeki öğrencilerin derslerinin yanısıra düşünmeleri gereken başka bir şey daha vardır: Okuldaki güç dengeleri içinde ayakta kalmaya, mümkünse bu dengeler içinde kendilerine de bir yer bulmaya çalışıyorlardır.

Kahramanımız Baxter Zevcenko da kurduğu Örümcek isimli çeteyle okuldaki öğrencilere olağan videolarda artık aradıklarını bulamayanlar için fantastik yaratıkların bulunduğu daha ilginç porno CD’ler sağlamaktadır. Baxter’ın hayatı Örümcek ve sevgilisi Esmé arasında kurduğu dengeyle sorunsuz ilerlemektedir. Tabi zaman zaman yaşadığı baş ağrıları ve sahip olduğu iki alt kişilik haricinde sorunsuz demek daha doğru olacaktır. Baxter’ın kendi dengesinde ilerleyen hayatı sevgilisi Esmé’nin bir anda ortadan kaybolmasıyla alt üst olur. Esmé’nin kendisi için bu denli değerli olduğunu onu kaybettiğinde daha iyi anlayan Baxter, Esmé’yi bulmak için başlangıçta hiç ummadığı derecede olağanüstü bir maceraya adım atar.

Esmé’yi ararken elde ettiği olağanüstü ipuçları nedeniyle ödül avcısı Ronin’e yönelen Baxter, öğrencilere sattığı pornolardaki yaratıkların arkasındaki gerçekle yüzleşir. Ronin’in Baxter’a gösterdiği “diğer dünya” kargaların, örümceklerin ve zombilerin bulunduğu; karmaşanın eksik olmadığı bir dünyadır. Diğer yandan Baxter’ı, Esme’nin kızları kaçırıp öldüren “Dağ Katili” tarafından kaçırıldığına dair kötü bir his de sürekli rahatsız etmektedir.

Bu kovalamaca sırasında Baxter ile ilişkisi sürekli devam eden Dr. Kobus Bassen ise Baxter’ın sahip olduğu alt kişiliklerden haberdar olan tek kişidir. Baxter’ı tedavi ederken onun bilinçaltına ve sahip olduğu asıl hislere ulaşmaya çalışan Dr.Bassen’ın hikayedeki yeri sayfalar ilerledikçe sizi hayrete düşürecek bir noktaya ulaşacak.

Charlie Human’ın ilk kitabı olan “Kıyamet Az Sonra” alışılmış kurgulardan daha farklı bir yapıya sahip. Okurken kafanızı karıştırıp neyin en olduğunu sorgulamanıza sebep olabiliyor. Kitap içerisinden ipucu vermeden açıklamam gerekirse “İşte şimdi anladım!” demenizden 5 sayfa sonra “Ama?!” deyip; durmayıp “E ama?!” diye devam etmeniz çok olası. Baxter’ın ailesiyle, özellikle de kardeşi Rafe ile, olan ilişkisi kitap boyunca ilgi çekici detaylardan biri. Kardeşiyle arasında bağ kurmakta zorlanan Baxter kardeşini reddetse de aslında bir yanıyla ona ne kadar bağlı olduğunun da farkında ve belki de bu bağlılık nedeniyle Rafe’e karşı bir öfke duymaktadır.

“Kıyamet Az Sonra” bu zamana kadar okurken aklımı en çok karıştıran ve hikayenin nasıl bağlanacağını merak ettiren kitaplardan biri oldu. Yazarın ilk kitabı olması nedeniyle en başta şüpheyle yaklaşmış olsam da sonrasında çok eğlendiğim ve şaşırdığım bir kurguya sahip. Olayların Cape Town’da geçiyor olması da ayrı bir güzellik sunuyor. Kitapta o coğrafyaya ait mitlere ve yerel inanışlara dair küçük detaylar da bulabileceksiniz. Hatta sonrasında bu mitlere dair araştırmanızı derinleştirmek bile isteyebilirsiniz. “Peki bu mitlerin ya da kadim tanrıların Baxter ile ne ilgisi var?” diye düşünebilirsiniz, onun için kitabı okumanız lazım; hem en heyecanlı kısmını anlatıp da tüm büyüyü bozmaya niyetim yok- gerçi Baxter’ın dünyasının büyüsünü bozmak epey zahmet ister ama yine de tedbiri elden bırakmamak lazım.

Eğer gerçekten değişik bir şeyler okumak ve bir lise öğrencisinin ruhsal, fiziksel ve de bilmediği başka bir dünya arasında dengeleri nasıl kurduğunu görmek istiyorsanız bence “Kıyamet Az Sonra” sizin için biçilmiş kaftan. Kitaba başlamadan kafanızı iyice boşaltmanızı ve sakin bir müzik eşliğinde okumanızı tavsiye ederim; zira kitabın sahip olduğu çılgın tempoyla başa çıkmanın en basit  yolu bu sanırım.